Akıl, Bilim ve Gerçeğin Işığında 12 Haziran Seçimi Analizi
Mustafa Nevruz SINACI
1. Seçimlerde Muhalefet Sorumluluğu
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1946 öncesi “nasp/intihab, atama dönemi” hariç ve özellikle; Demokrasiye geçiş yalanının utancı 1946 (açık oy – gizli sayım) dâhil; Müteakip 1950, 1954 ve 1957 kesinlikle hariç olmak üzere; 1961 ve sonrası bütün seçimleri kaygı, kuşku, şüphe ve şaibe altındadır. Hatta medyada zaman, zaman öyle beyan, yayın (bir nevi itiraflar) yayınlanır ki, gözlerinize inanamaz, hayretten ve şaşkınlıktan donakalırsınız!..
Bu iddialara göre: 1960’dan sonra yapılan her seçim bir çeşit siyaset mühendisliği işi.
Hani o, anketleri %100 tutan ‘temayül belirleme şirketleri’ ile ‘harici bedhah bağlantılı’ kartel medyası üzerine, genellikle bu işin taşeronluğunu yaptıkları şüphesi çöreklenir!…
Ancak ülkemizde şüphe, şaibe ve kaygıları tetikleyen başka kurumlar ve unsurlar da var. Bunların başında: “kıyasıya, her şeye rağmen hırsla, ihtirasla rekabet” anlayışının zebunu iktidarlar, bilumum muhalefet; Giderek insan hakları, basın ahlâkı, hak-adalet ve hukuktan uzaklaşan yazılı, görsel, işitsel ve dijital medyanın kifayetsiz muhterisleri gelir.
Sonra sırayı, bütün bunları önleme “haksızlık ve yolsuzluğu frenleme” görev, yetki ve sorumluluğu olduğu halde seyirci kalan Yüksek Seçim Kurulu alır. Örneğin bu son seçimde: terör-tedhiş örgütü ile aleni bağlantılı, hukuk tanımaz, küstah ve şımarık politika simsarlarına karşı verdiği haklı ve doğru bir karardan dönmesi; Seçmenlerin tespit, kayıt, sayısal doğruluk ve liste güvenilirliği konusunda “kamu vicdanını sarsan” zafiyet!.. Ve nihayet, SPK ve Seçim Yasalarına esastan aykırı/yasak fiillerden olan “ittifak, iştirak ve destek” gibi hülle tertiplerine müsamaha ile adeta çanak tutması; YSK için utanç, yüzkarası ve tam güvensizlik unsurudur.
Bunun ardından “görevi kötüye kullanan” kısmi yargı vesayeti gelmekte…
Seçim öncesi ve sonrası, YSK’yı tamamlayıp, bütünleyen ve bilhassa terör örgütüne dolaylı destek izlenimi veren tenzil kararları asla unutulmayacaktır. Emsal kararlar bu seçim öncesinde de vardır. Bu da, maalesef ülkemizde bir “yargı vesayetinin varlığını” ve “adaletin hiç de adil, objektif, tarafsız ve bağımsız olmadığını” göstermektedir.
Sandık başı hileleri, tutanak sahtekârlıkları ve bireysel kalkışmalar teferruattır!..
Sonuçta seçim namusu; “dürüst, demokrat, etkin ve yetkin” muhalefete odaklanır.
Eğer, seçime şaibe bulaşır, meşruiyet tartışma konusu olur, kamu vicdanı “kesin karar ve mukni belgelerle” tatmin edilemezse; Gerçeğin ortaya çıkması, adalet ve hukukun tecelli-i ve tahakkuk etmesini teminen gereğini yapmayan muhalefet “kesinlikle” suç ortağıdır.
2. Muhalefetin İhmalkarlığı
Türkiye de oynanan oyunlara dair ortalıkta dolaşan pek çok senaryo olmasına rağmen; Akli, mantıki ve mukni gerçeklilikle, üstelik alenen ve resmen halkın bilgisine sunulan çok az örnek vardır. Bunlardan birisi: Ülkemizin en saygın, itimada lâyık, objektif, özgür ve tarafsız; Basın ilkeleri ve ahlâk yasasının hamisi “ANAYURT” Gazetesi yazarlarından Muhsin Akıl’ın 25, 27 ve 28 Temmuz tarihli yazıları. Mevcut hal-i izah ve “istikbale matuf” büyük basiret ve ferasetle başta 12 Haziran seçimleri olmak üzere bu günlere ışık tutan ve “Eğer Yüksek Seçim Kurulu gerçeği açıklarsa AKP’nin sonu gelir” diyen Muhsin Akıl; Diğeri usta bir gazeteci. 14, 15 Haziran 2011 tarihli “Seçmen azalır mı?” adlı makaleleri ile Muhsin Akıl’ı işaret ederek; fevkalâde bir analize imza atan değerli yazar Orhan Selen… Lütfen bu makaleleri Anayurt’un web sitesinden bulun, okuyun, inceleyin ve değerlendirin lütfen. Sonra da yukarda açıklanan kaygılar konusunda kafa yorun.. Çünkü bunlar, bundan sonda açıklayacağım şüphe, şaibe ve tereddütleri dağıtmaya, aydınlatmağa muktedir siyasi teşekküller; Yetkili, görevli, memur ve mecbur kurumlar Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’dir.
Çünkü seçim evveli ve ahirinde parlâmenteri olan, neticeyi müessir bütün karar, eylem ve işlemlerde sorumluluk sahibi; Bütün sandıklarda görevli ve parti müşahit’i bulunduran bu iki parti, bütün tereddütleri izale edecek açıklamaları yapabilir. Derhal yapmalılarda!..
Yoksa ülkeyi “ezelden ebede” menfur ihanet kaplamış ve furya sahnede demektir.
3. Şimdi Muhalefeti Sorgulama Zamanı:
Kendi beyan, yayın ve ifadelerine göre, “her sandıkta asgari 2 görevlisi” olan CHP, MHP ve BDP ‘emek, özgürlük (?) demokrasi (!) bloğu’ niçin YSK’dan önce veya akabinde ellerindeki sandık başı, teslim-tesellüm ve birleşik tutanak sonuçlarını kamuoyuna açıklayıp tekzip yahut tasdik beyanında bulunmadı? Bu ne kadar basit, ilkesiz, anlamsız ve tutarsız bir particilik? Her fırsatta YSK’nu suçladıkları ve “güvenilmez” yaftası ile damgaladıkları halde; Onurlu, dikkatli ve sorumlu bir biçimde takip etmez; Buna rağmen, özellikle kendi ihtiras, “kast-ı mahsus” ve cehaletlerinden kaynaklanan mesnetsiz suçlamalarını ısrarla sürdürürler!..
Yüksek Seçim Kurulu’nun elbette “başkanından, ilçe seçim kurulu hâkimleri ve en dip sandık başı görevlilerine kadar” takdir, tensip ve tasvip edilecek yanı yok. Vaktiyle Demokrat Parti olarak bunlardan çektiğimiz çile, yediğimiz fırça, maruz kaldığımız azar, istihza, inat ve aşağılamalardan illallah etmiştik. Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen “biz” saygıda kusur etmedik. Usulde hata yapmadık. Hukuki takipte ihmalkâr olmadık.
Sonuçta: Zorla da olsa YSK’yı hak, adalet ve hukuk’a vesile kıldık.
Şimdi soruyorum: Şu an şikâyet konusu sürecin idare, idame ve hatasız icrası için kaç sorumlu vatandaş, kaç dikkatli siyasi parti dilekçeler vererek, itirazlar yaparak, hatırlatma, uyarma ve duyurularda bulunarak veya davalar açarak sürecin sağlıklı biçimde oluşmasına ve işlemesine katkıda bulundu? Göründüğü kadarıyla benim verdiğim ve ‘biri hariç’ diğerlerine hiçbir cevap alamadığım başvurular dışında, pek de alâkadar olan çıkmamış!…
Kaldı ki; AKP sekiz yıldır abuk-sabuk, amaçsız ve anlamsız Anayasa değişiklikleri peşinde koşarken ben; siyasi partiler ve seçim yasalarına dikkat çekebilmek için uğraş verdim. Netice ortada. “Yasa dolanma” fikrinin mucidi sahteci bezirgânlar, adalet ve hukuktan zerrece anlamayan, sözde yasa’cı danışılanlar sayesinde memleket karmaşa, kalkışma/kaos, anarşi ve terör, tehdit ortamına itildi. Üstelik göz göre, göre…
Şimdi gelelim YSK tarafından açıklanan “kesin” sonuçlara:
Türkiye geneli kayıtlı seçmen sayısı (cezaevi dâhil) 50.237.343
Yurtdışı kayıtlı seçmen sayısı 2.568.979
Seçmen sayısı Türkiye toplamı 52.806.322
Gümrükler dâhil oy kullanan seçmen sayısı 43.919.948
Gümrükler dâhil “geçersiz” oy sayısı 973.185
Gümrükler dâhil “oy kullanamayan” seçmen s. 8.886.394
Bu Sonuçlara Göre “Hesabın Gerçeği”:
1. Seçime Katılma Oranı: % 87.16 değil, % 83.18
2. AKP’nin aldığı oy: % 49.80 değil, % 40.37
3. CHP’nin aldığı oy: % 25.98 değil, % 21.06
4. MHP’nin aldığı oy: % 13.02 değil, % 10.55
5. BDP’nin aldığı oy: % 06.59 değil, % 05.34 olup;
Yurt içinde oy kullanmayan (6.451.678) ve oy kullandırılmayan (2.439.696) yurt dışı seçmeni ile cezai takibe uğramamak için sandığa gidip “iptal” oyu kullanan (973.185)’i alıp;, toplam (9.864.559)’e (750.000 civarı) iddia edilen ‘kayıt dışı’ seçmeni eklediğimizde; katılım oranı derhal % 80’in altına; ‘5 milyon sahte/sanal oy’un ispatı halinde katılım oranı % 70’e ve AKP oyları % 30’a düşer. Unutma!.. “Adalet mülkün temelidir” (Mülk = Devlet)