Kadim Demokrat Parti, (1946-1960 ve 1992-2002) Türk siyasetinin mihenk taşı ve miyarıdır. Akil insanlar, vatan-millet, hak-adalet ve demokrasi sevdalıları bunu çok iyi bilir. Bakınız!.. Devlet, demokrasi ve DP konusunda samimi olan ve sorumluluk duyan vefalı “dava, manâ ve misyon sahibi” kişiler ne yapıyor?
“GENEL MERKEZ UNUTTU AMA: 7 OCAK KUTLU OLSUN “
Bugün 7 Ocak. Bu şerefli davanın, bu demokrasi ocağının, bu siyaset meşalesinin tutuşturulduğu gün… Tek Parti rejiminin bütün baskılarına rağmen milleti için bir araya gelen insanların Demokrat Parti’yi kurdukları gün. 7 Ocak. Parti’nin en önemli günü…
Bu yazının yayına girdiği an itibarıyla partinin resmi sitesinden, yetkililerinden ne bir açıklama ne bir kutlama var. Haber ajanslarına geçilmiş bir program da yok. Bu kadar mı koptuk geçmişimizden? Bu kadar mı kopardılar?
Bundan tam 64 yıl önce bugün, Dörtlü Takrir’le başlayan demokrasi kıvılcımı ateşe dönüştü ve 7 Ocak1946’da Demokrat Parti Ankara Sümer sokak 8 sayılı evde kuruldu. Parti Genel Başkanlığına Kurtuluş Savaşı’nın ünlü Galip Hoca’sı, genç cumhuriyetin iktisadi teorisyeni, İş Bankası’nın kurucusu Rahmetli Cumhurbaşkanımız Mahmut Celal Bayar seçildi. Ve bu parti, bu ülkenin kaderini değiştirdi. Bize çok şey öğretti. Bize çok şey verdi. İlk seçilmiş başbakanı verdi bize. Dünyanın belki en naif, en kibar insanlarından birini, ülkesini en çok düşünen politikacılardan birini, çiftçiler sıkıntı çekecek mi diye hava raporunu endişeyle dinleyen, kötü havalarda gece uykusundan uyanıp endişeyle gökyüzünü seyreden bir başbakan verdi. “Uçak mı indireceksin” diye alay edilecek kadar geniş caddeler inşa etti,
Çok daha geniş vizyonuyla, hepsi yollara düştü. Sopalı seçimler geçirdiler. Anadolu’nun o zamanki köhne otel odalarında mum ışığında çalıştılar. Bize demokrasiyi ve demokratik haklarımızı öğrettiler.
Devletin aslında bizim olduğunu bize hissettirdiler. Eziyet çektiler, cefa çektiler, horlandılar, en sonunda canlarını verdiler ama asla bize küsmediler.
Bizi Yaratana emanet edip gittiler. 64 Yıl sonra onların bıraktığı mirasın üstüne ne ekledik? Daha mı özgürüz şimdi? Hayır. Daha mı demokratız, daha mı müreffehiz, daha mı bağımsızız? Siyasetten beklentilerimiz daha fazla mı karşılanıyor? Onların zamanında bir valinin karşısına dikilip haklarımız arayabiliyorduk, şimdi makam katına bile çıkabiliyor muyuz? Ve en kötüsü, onların mirasını sahiplenenler, sahiplendiğini iddia edenlerin hali…
Demokrat Parti’nin kuruluş yıldönümü… Ülkede neredeyse kimsenin haberi yok.
Partinin internet sitesinde Genel Başkanın, hem de Menderes’in avukatı olduğunu iddia eden Genel Başkan’ın yılbaşı mesajı var, ama 7 Ocak’tan eser yok. Haber ajanslarında açıklama yok, beyanat yok, tek kelime yok. Demokrat Parti sinmiş, pusmuş. Biz kökten demokratlar, bağımsız demokratlar 7 Ocak Demokrat Parti’nin kuruluş yıldönümünü gönlümüzdeki törenlerle kutluyoruz. Bu davaya emeği geçen büyüklerimizi, şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz. (1)
DP’NİN İFLASI!.. DEDEMİN “DEMİRKIRAT PARTİSİ”
“ABD ve AB bandıralı” yazarlar, insan hakları (yanlış anlamayalım lütfen burada söz konusu şehitler değil ) savunucusu aydın-parafisörler, takiyyeciler, mozaikçiler, bölücüler tarafından demokratlık adına ordumuza-askerimize karşı ortak yıpratma kampanyası yapıyorlar. Bu kampanyanın içinde, babası 1950 li yıllarda DP milletvekili iken 1960 Askeri darbesiyle milletvekilliğini kaybettiği için, “gazete sahibi kocasıyla nikâhlanırken attığı imza ile” yazarlığa başlayan demokrat(!), özgürlükçü(!) bir “kadın” yazar da var. Yazılarında sürekli ordumuzu terör karşısında başarısız göstermeye çalışıyor, siyasi iradeye, hükümete toz kondurmuyor. İyi pirim yaptığını sanıyor. Hatta bu kampanyalar neticesinde mevcut iktidar partisinin %40 belki de %50 ile tekrar iktidara geleceğini sanıyorlar. Ben de aynı şekilde onlar gibi; “Zaten benim dedemi de “derin devlet” acemi bir askerin kullandığı araçla öldürtmüştü” diye askeriyeye karşı yıpratma saldırısına geçebilirim. Çünkü dedem ve amcam 1960 darbesine kadar Toprakkale gibi tarihin her döneminde stratejik önemi olan bir yerde DP den Ocak-Bucak başkanlıkları yapmışlardı. Hatta merhum büyük amcam Mustafa ŞANAL darbeden sonra DP’nin Ocak başkanı olduğu için gözaltına alınmıştı. Orduya karşı yazılar yazmam belki bana maddi imkânlar bile getirebilir, uluslar arası ödüller, hatta fahri akademik unvanlar alabilirim.
Ancak bizler gibi vatanını milletini seven insanlara “Asker” kelimesi otomatikman “Millet” kelimesini çağrıştırdığı için, ne adına olursa olsun ordumuzu yıpratma kampanyasında olanlarla aynı safta olamayız. Bakınız Türkçenin bile korunması için internet sitesinde tedbir alan ordumuz ülkemizin çimentosudur. Bir benzetme yapalım, toplumda polisten kimler çekinir, kimler karalamaya çalışır? Katiller, hırsızlar, kapkaççılar, huzur bozucular, kısaca suçlular. Dürüst vatandaşın polisten korkmasını gerektirecek bir durum olabilir mi?
Daha basit bir örnek sınıfta hangi tip öğrenci öğretmenden rahatsızlık duyar? Tembel, kopyacı, sınıfın huzurunu bozan öğrenciler değil mi? O halde, öğretmenleri, polisleri, askerleri yıpratmanın kime faydası olabilir iyi düşünelim?
Bizler 1970 yıllarda öğrenci iken o dönemdeki bölücü-bozguncular bizleri tereddüde sokmak için “Önce Türk müsün yoksa Müslüman mısın?” türünden sorular sorarlardı. Şimdi ise Bugün gazetesinin yazarı Nuh Gönültaş gibiler neden subaylardan şehit az da erlerden çok şehit oluyor(!) diye sorular soruyor. Ordumuzda er subay karışıklığı çıkaracak aklı sıra.Sorumlu siyasi iradedir, “nerde hükümet?” diyemiyor,terörü lanetlemiyor.Ama eminim dün bir binbaşı ve bir yarbay şehit olduğu haberini alınca kına yakmıştır. Bütün bunlar olurken ülkedeki kaosun sorumlusu kendileri değilmiş, ülkede her şey GÜLlük GÜListanlıkmış gibi vatandaş-devlet imkanlarıyla yapılan TOKİ evlerinin dağıtım törenlerini siyasi propagandaya dönüştürenleri milletimiz zaten 22 Temmuz 2007 de “siyasi mevta” haline dönüştürecektir. Ama esas üzüldüğüm, ülkemiz zor durumda iken Özal’ın ANAP’ını, Demirel’in DYP’sini kapatıp, Menderes’in DP’sinde birleşecekleri vaadiyle ortaya çıkan, ancak kişisel çıkarlarını ülke çıkarlarından önde tuttukları anlaşılan, siyasi beceriksizlerin yüzünden dedemin “Demirkırat Partisi” DP’nin iflas etmesi, merkez sağın yok olması. Sebep olanlara yazıklar olsun. (2)
DP VE 07 OCAK…
“…Gururla anlatmaya çalıştığım 07 Ocak tarihi sadece Osmaniye’nin kurtuluş günü değil aynı zamanda Türk Demokrasi Tarihinde önemli bir hareketin İlk Adımının atıldığı gündür! Evet, malûmunuz olduğu üzere 07 Ocak 1946 (DP) Demokrat Partinin kuruluş günüdür! “Yeter söz milletindir!” anlayışıyla yola çıkan Demokratlar efsanesinin yanında şimdi duyduğunuz şehir efsaneleri bir “kibrit şulesi” gibi kalır.
Üç örnek verelim. Demokratlar döneminde Konya Şeker fabrikasının temeli 1953 yılında atılmış, 1954 yılında üretime geçmiş! Adana Seyhan Barajının temeli 1953 yılında atılmış,1956 yılında hizmete girmiş! Kıbrıs üzerinde Garantörlük hakları da 1959 yılında yapılan Londra ve Zürich anlaşmaları ile DP iktidarı döneminde elde edilmiştir. O antlaşmalar sayesinde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı yapılmıştı!
Aynı Demokrat Geleneğin AP, ANAP ve DYP evrelerine bakmaya gerek yok!
Her biri Büyük Türkiye yolunda önemli projelere imza atmış.
Onun için günümüze gelelim! Günümüzde 2002 den 2010 yılına kadar somut şunlar yapıldı diyecek bir şey bulamıyorum. Pardon buldum! Özelleştirme adı altında Menderes, Demirel ve Özal dönemlerinde kazandırılan müesseseler başta olmak üzere Ülkemizin çeşitli kuruluşları yabancılara satıldı! Kıbrıs hâlâ Türkiye’nin etki alanında!
Bir de Konya için söyleyeyim Mavi Tünel ve Hızlı Tiren hikâyelerini (8 yıldır) dinleyip duruyoruz! Hak yememek lazım değil mi? Ankara ve Adana bağlantılı mevcut yolları çift yola dönüştürme çalışmalarını da görmezlikten gelemeyiz. Her türlü yatırım ve kalkınma faaliyetleri, ekonomik krizi, işsizliği, borçlanmayı şunu bunu bırakalım ve soralım milletimizde huzur kaldı mı?
Bir aile düşünelim ekonomik sıkıntı çekiyorlar ama huzur içerisinde daha iyi günler için çalışıyorlar. Bir başka aile düşünelim kadın kocasıyla, çocuklar birbirleriyle kavgalı, üstüne üstlük birde Baba çocuklarına karşı Adaletli değil! Daha vahimi aile fertleri içinde paranoya, yani güven bunalımı başlamış. Aile mahremiyeti kalmamış! O ailede birlik sağlanır mı? Er ya da geç o aile dağılmaz mı? Aile yapısında olduğu gibi ülkelerde de kargaşa, kavga, huzursuzluklar görülebilir. Aileden farklı olarak Demokratik Ülkelerde böyle durumlarda imdada Muhalefet yetişir!
Tıpkı 1950 yılına kadar Tek Parti yönetiminden bunalan Türk Milletinin huzuru ve kalkınmayı o dönemin muhalefet partisi DP de görmesi gibi! Bugünle ne alakası var diye sormayın? Kendinizi ve ülkemizi huzur, barış, kalkınma, güven içinde ve 2002 şartlarına kıyasla daha iyi durumda görüyorsanız, bu yazıyı yok sayınız! Değilse, unutmayalım ki “Demokrasilerde çare tükenmez!” Sayın Türköne; insanlar aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra belge, ıslak imza, çete gibi laflar zırvalayamıyor…
TV’de pişmiş kelle gibi sırıtmıyor; utanıyor… (3)