Hukuksal Açıdan Telefon Dinlemelerinin Değerlendirilmesi

Hukuksal Açıdan Telefon Dinlemelerinin Değerlendirilmesi

Av. Turgut İNAL

Günümüz dünyasında, telefonlar yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, yargı hukukunda çok önemli bir yer tutmaktadır. Telefon insan yaşamında ve resmi makamlar nezdinde, her geçen gün artmakta ve bütün dünyayı sarmaktadır. Mektuplar, fakslar, telgraflar daha ikinci planda kalmıştır. Yargı hukukunda da telefon dinlenmesi ve kayıtları hem ceza hukukunda, hem de özel hukukta önem taşımaktadır. Dinlemeler konusunda yetkili kılınan iletişim başkanlığı kurulmuştu. Bu kuruluş kısa adı ile ( TİB ) olarak tanınır.

Telekomünikasyon İletişim Başkanını Başbakan atar. Bu yasa 5397 sayılı 03.07.2005 tarihinde çıkarılan bir yasa ile hukukumuza girmiştir. Ancak bu yasa bağımsız bir yasa halinde değil, 80 yıl önce çıkarılan 04.07.1934 tarihli 2559 sayılı polis vazife ve selahiyet kanununun ek 7. maddesi olarak girmiştir. Bunun bir kanun içerisinde saklanarak ve gizlenerek çıkartılması, kanun içerisinde değişiklik yapılarak mevzuatımıza getirilmesi her zaman başvurulan hilelerden birisidir. Ama bu hile kamuoyunun gözünden kaçırılır ve gizlenirken, 10.Cumhurbaşkanı Necdet SEZER’in her zamanki gibi dikkatinden kaçmamış, Anayasa Mahkemesinde açmış olduğu iptal davası ile sonuç almış Yüksek Mahkeme, dinleme faaliyetleri denetiminin Başbakanın özel olarak yetkilendireceği kişi veya komisyon tarafından yapılmasını Anayasaya aykırı bulmuş, ancak Yüksek Mahkeme koşullar el vermediği gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasını ertelemişti. Başbakanın seçtiği TİB başkanının teklifi üzerine, diğer üyelerin Başbakan tarafından seçilmesi kabul edilmişti. Görülüyor ki yargıya çok önemli delil sunacak veya siyasette çok iyi malzeme olarak değer görecek telefonların dinlenmesi için oluşturulacak makamın başkanını da, üyelerini de başbakan hala seçmektedir.

Bu ülkede, bangır bangır demokrasi nutukları atanlar, bangır bangır demokrasi özlemini dile getirenler, kendilerinin bu özlemlerini sağlayacak hükümleri niye demokrasimize getirmezler. Yargı, adalet, kendisi için dinleme delillerini, çok önemli delil olarak kabul ederken, bunun dinleniş biçimini, dinlenmesini, eksikliğini ve fazlalığını saklayabilecek, gizleyebilecek bir organdan gelmesini ister mi? Yargı kendisine gelen delilin sağlığından şüphe etmek ister mi? O zaman nasıl karar verebilir? Yargı kendisine gönderilen delilin eksiksiz, hatasız, oyunsuz, eklemesiz olmasını istemez mi? Bu konuda bir rahatsızlık içinde olmasını ister mi? Şüpheye düşülmüş bir durumda önüne konan bir delil ile nasıl rahatça karar verebilir. Bu karar nasıl objektif olabilir?

Şayet Türkiye’miz hukuku ve yargısı, TİB diye kurulmuş bir organa ihtiyaç duyuyorsa, bunu Adli Tıp gibi kendisinin oluşturacağı bir kurula verir. Hâkim teminatıyla güvence haline alınmış bir komisyon dinlemeyi yapar ve hizmetini de mahkemelere sunar. Yahut da bu kadar kuvvetli güvenceye sahip olmamakla beraber başkanının ve üyelerinin Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı yahut Ulaştırma Bakanının seçeceği bir komisyon tarafından bu telefon dinlenmesi organize edilir. Bu iki yol dururken, bundan üç dört yıl önce, Başbakanın, başkanını ve üyelerini kendisinin seçeceği bir kurula( TİB); “Sana görev veriyorum, bu telefonların dinlenme yetkisini sana bırakıyorum, dinlersin, gerektiğinde hükümete, gerektiğinde yargı organlarına, gerektiğinde adalet örgütlerine duyurursun” denildiğinde, Başbakanın seçtiği muteber! Adamlarının yargı hizmetine verdiği güvenceye inanır ve güvenir misiniz? Başbakan ve onun hükümeti neden böyle demokrasi dışı, Anayasa dışı, Ali Cengiz oyunlarına habire giderler, habire böyle oyunlarla demokrasinin idamesini isterler ve demokratik bir yönetim içinde olduklarına da güya herkesi inandırmaya kalkarlar.

Şimdi Sayın Başbakan, Anayasa mahkemesinin bu iptalinden sonra, tam bir devlet adamı gibi konuyu ele alır, şüphelerden, şaibelerden uzak, çağdaş hukuka uygun ve bu kurduğu müesseseyi, güven veren, güvence altında olan bir yargı kuruluşu gibi oluşturur, bu müessese telefonları da dinler, gerekirse mailleri okur, mektupları açar, yazışmaları inceletir ama hepsini son derece güvence halinde olan hâkimlerin kararları ile yapar ve süratle görevini yerine getirir. Sonuçta dinlenmelerden hiçbir şey çıkmazsa, insanlara ve kuruluşlara arandığına dair bilgileri gönderir. Bundan sonra da yurttaşlar da aranıyor muyum, aranmıyor muyum, dinleniyor muyum, dinlenmiyor muyum bunları öğrenir ve rahat eder. Bunun sıkıntı ve şüphelerinden de kurtulmuş olur.

print

Bir cevap yazın