Açılım’ın anatomi ve felsefesi:
Her şey, gizem içeren bu esrarengiz kelimenin “olur-olmaz, bilir-bilmez” rasgele kullanılması ve lâf cambazlarının eline düşmesi ile başladı. Sözcüğün sarf yeri, biçim, amaç ve tarzında baştan beri
doğruluk, isabet ve bilinç yok, hiç olmadı da… Her önüne gelen, bu kelime ve kavramı öylesine cahilane, yanlış kullanıyor ki, popülizm, aymazlık, gaflet-dalâlet, duyarsızlık, adeta bir kelime-kavram ve eylem terörü yaratmaya başladı. Kelime ve kavram kargaşası zaten, yıllardır vardı!..
Kaldı ki bizde, başta politika, kurumların idare ve idamesi, istikbale matuf plân, program ve eylemler olmak üzere hiçbir şey “özgür bilim, demokrasi, hukuk, ahlâk ve uzlaşma kültürü” baz alınarak yapılmıyor. Burada Müslüman olmayanları kınamak pek uygun düşmez. Çünkü onları “insanlık adına objektif” kılabilecek miyarları yok. Oysa bir Müslüman, mutlak bir “İLMİHAL” okumadıkça ve her hali “ilmi” olmadıkça “külli kâfirden” gayri değildir ve asla Müslüman sayılamaz. Ona göre!…
Peki nedir, şu sıra “konjonktür” gereği dillere pelesenk olmuş furya “açılım”?
Bakalım bir, kelime, anlam ve kavram olarak ne ifade eder? Siyaseten nedir?
AÇILIM: Her ne kadar İngilizcedeki “expansion” sözünü anımsatıyorsa da; bilimsel disiplinde, meselâ parçacık fiziğinde “yeni açılımlar getirmek” derken “olaya yeni bir boyut katmak, farklı bir alt alan açmak, aydınlatmak, ışık tutmak” anlamında kullanılır. Yani, objektif formlar içeren orijinal formların açığa çıkartılması demektir.
TÜRK DİL KURUMU (TDK)’ ya göre: 1- Açma, açılma işi; 2- Bakış açısı: “hüzünlü bir açılım yerine, yer yer gülümseten bir anlatımı koydum.”- a. Kutlu; 3- (gök bilimi) sağ açıklık: “güneş’in bir yıldaki açılımı-23 derece 27 dakikadan+23 derece 27 dakikaya kadar değişir.”; 4- (matematik) bir kısaltma veya formülün açık biçimi…
Açılım sözcüğü, ‘bakış açısı’na karşılık gelen ve ‘keyfiyet’ ifade eden tali anlamda bürokratlar ve basının başlattığı furya sayesinde, artık hemen-hemen her programcının ve hatta sade vatandaşın bile kaçış,ve/veya sığınma noktası haline gelmiş durumda..
Politik-ACI’ların dilinden düşmeyen joker sıfatıyla da “yeni aplikasyon eklemek” gibi sıradan, basit, amiyane. Bir başka anlatımla medyanın ve medyadan mürekkep siyasi manevra alanının en popüler kelimesi…
Bilim ve ilmi disiplinden ziyade, çıkarlar yönünde istismar edilen simgeler ve sembol (gerçekte çarpık, ters ve çelişik) sözde açılımlar. Bu parlak semboller ve imgeler dünyasında, kurumsallaştırılmış oligarşik bürokrasi âleminde, siyasetin ve yaşanılan dünyanın acımasız ve katı cenderesinde, bir “umut” gibi sunulmaya çalışılan teraneler!..
Fakat “beşer zalimdir” ilkesi uyarı, açılımlar, gerisin geriye sistemin çarklarına çarpıla, çarpıla işleniyor. Sonuçta un ufak olup, popüler bir şova dönüşüyor.
Açılımlardan ciddi, insani ve ilmi anlamda umut bekleyenlerle alay ediliyor.
Açılım kelimesi “açmaktan” gelir. Hatta açılmaktan.
Ama güncel politika bunu “taviz vermek” biçiminde yanlış algılıyor.
Örneğin AKP, terör örgütü ile yandaşlarına, hırsız-yolsuz takımına, organize çıkar odakları ve Alevilere; CHP, gerici-solcu, mürteci ve yobazlar ile kara çarşaflılara taviz veriyor. Birisi iktidar, diğeri muhalefet… Orta nokta, demokrasi kültürü, ortak akıl ve bilimde uzlaşma. Evet: uzlaşma. Oysa kimsenin kafasında uzlaşma yok. Kimse vazgeçmiyor sanrılarından. O nedenle, “açılımlar” kör dövüşü oluyor, kör dövüşüne dönüyor. Herkes tutabildiği dala yapışıyor. Arada ezilenler, kırılıp dökülenler, savrulup gidenler, olan “sarsılan ilkeler ve bozulan toplumsal barışa” oluyor.
Bilimin ve bilincin toplumsal çimentosu olması gereken açılımlar; Cahiller, art niyetli çıkar unsurları ve menfur odaklar elinde ayrışma ve çözüşmeye dönüyor.
Türkiye’de siyaset, sahneden bir tüfek patlaması gibi…
Oysa toplumsal uzlaşı (konsensus) lâzım, bunun için açılımlar şart.
ZORUNLU VE HAYATİ “AÇILIM” İHTİYACI
Asgari ücret, emekli maaşları, gelir ve ücretler arasındaki ‘insanlık dışı’ uçurum. Kurumların yüreğine çöreklenmiş kene misali organize suç örgütleri, çete ve mafyalar, rüşvet, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, fahiş piyasa ve yapay pahalılık; Bunlar ve daha binlerce sorunun ivedilikle, adalet ve hakkaniyetle çözülmesi şart.
Hükümet yüksek desibelde sesler çıkarıp, bir anda her şeyi değiştirebilecekmiş gibi ‘işkembe-i Kübra’dan’ siyaset yapıyor, fakat girişimler sonuçsuz kalıyor ve sabun köpüğü gibi sönüp gidiyor. Oysa açılım, sistemde derin yarıklar açmak ve depremler yaratıp, açılan yaralar içine yeni subjeler dâhil etmek değildir. Öyle ki, koskoca bir ülke ve bu kadar yoğun bir nüfusun ekseriyetiyle adeta alay ediliyor. Bu açılımlar, özellikle de “devlet” erkinin terkisinde, olağanüstü komik olmakta. Şimdi insanın diyesi geliyor: “Ya adam gibi açın ki, hak, hakikat dile gelsin, ya da lütfen açılmayın, ‘PANDORA’nın kutusunu açmayın” ki karanlık sularda boğulmayasınız ve masumları boğmayasınız!…”
AÇILIM’IN ŞARTLARI:
Örneğin adalet ahlâkı, iktisat ilmi ve İslâmi ekonomi nizamında “zam” kavramı yoktur. Buna mümasil ‘zulüm” ve “işkence” de!.. Kavramdan öte, “ehliyetli ve liyakatli” kimselerce namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlulukla yönetilen toplumlarda; kamu (halk) yararını esas alan zincirleme bir düzen, istikrar, nizam ve intizam hâkimdir.
Bu nizam ve intizamı “bilim ve insanlık dışı” yönetimlerde göremezsiniz.
Demokrasi ve özgür bilimin olmadığı yerde “huzur iklimi” hüküm süremez!..
Bilim-ilim; Realite (somut gerçek) ve adalettir. Bu evrensel hukuk nizamıdır.
Evrensel hukuk tevhit (birlik, bütünlük ve varış) nizamı ile kaimdir.
Çünkü Yüce Yaratıcı, tüm âlemi “adalet ve rahmeti” ile kucaklar ve kuşatır..
Bu nedenle; İnsan olanlar adaletli, merhametli, şefkatli ve faziletlidir…Alt varlıklarsa; Zalim, despot, diktatör, haksız-yolsuz, soyguncu ve vurguncudur.
ADALET VE HUZUR İKLİMİ’NİN AÇILIMI: OSMANLI
Örneğin Osmanlı da, 1700 yıllarına kadar faizsiz ve zamsız, mükemmel işleyen bir ekonomik düzen vardı. Bu düzen her ne kadar 1700’den itibaren bozuluma başladı ise de; bütünüyle fesih ve infisahı (yok olması) 223 sene sürdü.
Oysa objektif ve orijinal, asıl (kök) kuruluş ilke, norm ve temellerinden (Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbı) 11 Kasım 1938’de sapan ve 27 Mayıs büyük kırılma, ihanet ve çökertme hareketi ile “Milli devlet amacı” ve “Antiemperyalist hedefinden” bütünüyle uzaklaştırılan Türkiye, 85 yılda parçalanmak ve bölünmekle karşı karşıya getirilmiştir.
Osmanlı iktisat sistemi “reel-gerçek” iktisat sistemi idi…Kötülük, soygun-vurgun ve emperyalizme karşı kavi (sağlam) ve mukavimdi,
Tıpkı siyasette olduğu gibi, ekonomide de “insan’a hizmet” esastı.
Daha açık bir deyimle: Devlet de, iktisat da, siyaset de insan içindi.
Gerçekte; Siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk, iktisat teorileri ve sair ilmi kuram, kural ve kaidelerin tamamını, insanlık âleminin huzur ve mutluluğu, özgürlük, güvenlik ve istikrarı için vardır. Buna “insani boyut, medeni siyaset ve bilinç toplumu” denir. Bazı cahil, zekâ düzeyi düşük ve aklen dumuru sabit varlıkların her şeye rağmen peşinde koştukları Avrupa (vahşi batı), engizisyonlarda koyu, kâbuslar kadar karanlık, cehalet-vahşet ve zulmü icra ederken, biz “alâ mamur, müreffeh ve ümran” idik.
Devletin şiarı adalet, varlık nedeni medeniyet ve “insanlar için saadet” olup; TC boyutunda “Cumhuriyet fazilet, erdem; Hayatta en hakiki mürşit ilim ve fen; Adalet, Malik’in Teminatı ve Mülkün Temelidir.” Zihniyetiyle kurucu ve kurtarıcı M. Kemal Atatürk’ün ideal ve ilkeleri, bu yüce haslet ile “ebed-müddet” yükseltilmesi gereken değerleri yaşanabilir kılmak idealine matuftur.
Yani: Açılımları adalet, fazilet, namuskârlık ve dürüstlükten ibaret bir Türkiye..