Açılımlar ve İşkence!…

Şu anda dünyada “tanımlanan ve objektif olarak açıklanıp, algılanan” değil; çıkar grupları ile belirli ideolojik ve politik çevrelerce oluşturulan “işkence” anlayışı, tanım ve ifade biçimi, başka bir deyişle “ilgili mevzuatın ‘özel amaçlı’ dayanağı” şöyle:

İŞKENCENİN ULUSLAR ARASI AÇILIM VE TANIMI

“İster fiziksel olsun ister ruhsal, bir göz korkutma, yıldırma, caydırma, intikam alma, cezalandırma veya bilgi toplama aracı olarak bilinçli şekilde insanlara ağır acı çektirmekte kullanılan her türden edimlerdir.

Ayrıca işkence, bir baskı yöntemi veya tehdit olarak algılanan kişi ve toplulukları kontrol altına alma aracı olarak hükümetlerce kullanılır, bu nedenle neredeyse evrensel olarak çok ciddi bir insan hakları ihlali olarak görülür.

Oysa üçüncü ve dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nu imzalayan devletler, silahlı çatışma durumlarında korunan insanlara (düşman siviller ve savaş esirleri dâhil) işkence yapmayacağını beyan eder, ve BM İşkenceye Karşı Konvansiyonu’nu imzalayanlar hiç kimseye cezalandırmak, itiraf ya da bilgi almak, onlara ya da üçüncü şahıslara baskı yapmak amacıyla kasten acı ve ıstırap çektirmeyeceğine söz verir.

10 Aralık 1948 kabul tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi: Bir emir ve yaptırım biçiminde değil, sadece bir ‘temenni’ olarak, ‘Hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı, kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele edilmemelidir’ der. BM İşkenceye Karşı Komite‘si (İşkence ve diğer zalimane, insanlık dışı, onur kırıcı muamele ve cezaya karşı BM Sözleşmesi, (The United Nations Convention against Torture and Other Cruel, Inhuman or Degrading Treatment or Punishment, UNCAT), 1987 yılında göreve başladı. Konu ile alâkalı ilk maddenin son paragrafı “işkencenin kapsamı” konusunda çok ilginç bir “tanım, tespit ve muafiyet” içerir.  

1. “…, Kanunî yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan ‘acı veya ıstırap’, işkence sayılmaz.”

DİKKAT EDİN LÜTFEN!..

Yukarıdaki mevzuat işkence konusunda çok dar bir çerçeveye indirgenmiş, esasa taalluk eden unsurlar “ihtiyari” olarak nitelemiştir; İnsan hakları evrensel bildirgesi ile işkenceyi önleme sözleşmesinde; Savaş hali dışında kalan bütün ihlaller, baskı, ıstırap ve zulümler “işkence sayılmaz” kapsamına alınmıştır.

Örneğin: Milli hafızayı silmek, yeniden kodlama veya formatlamaya teşebbüs, ahlâki, bilimsel-kültürel yozlaştırma, mantık ve mantalite çelişkileri yaratarak, her şeyi birbirine karıştırıp, ‘Çin işkencesi’ denilen akıl tutulması ile toplumu güdülecek sürü haline getirmek… Din örgüsü, duygu ve olgusunu istismar vasıtası ve suiistimal örtüsü haline getirmek; Din ticaretini çıkar ve siyaset aracına dönüştürmek; akıl tutulmasının ana kaynağı olarak “siyasallaştırılmış din” öğesini kullanmak v.b…

Uluslar arası hukukta suç sayılmamaktadır.  

Ne yaman bir çelişki görüyor musunuz?..

Bunun yanı sıra, toplumu dumura uğratmak, paralize etmek, inisiyatifsiz, pasif ve hareketsiz hale getirmek, kültürler, dinler ve medeniyetler arası ittifak-diyalog gibi uydurma projelerle geniş tabanlı, çıkar amaçlı bir yozlaşma, yosunlaşma, etkisizleşme ve pasifizasyonu hayata geçirmek;  

İnsan-hayvan ve tüm canlılara karşı yapılabilecek en büyük zulüm-işkence olan haksızlık, yolsuzluk, ayırma ve kayırmayı hükümetlerce himaye etmek; “bizden olanları abad, bizden olmayanları berbad ederiz” politikasını dünyanın her yerinde uygulamak;

Yalan-talan ve insanlık dışı edinimlere dayalı vahşi kapitalizm ile insani boyut düşmanı emperyalizm vasıtasıyla “kronik küresel ekonomik kriz yaratıp” yeryüzünde iktisadi hayatı sarsmak;.. Neo-liberalizmin uygulandığı bir dönemde tüm dünyada gelir dağılımının bozarak, (OECD raporlarına göre) dünyayı “Büyük bir siyasi istikrarsızlığa ve çatışmaya götüren felaketin eşiğine sürüklemek.” (Newsweek) Genetiği değiştirilmiş ürün (GDO), hormonlu gıda, kısırlaştırılmış tohum ve ‘grip’ virüsü gibi (NBC) kimyasal -biyolojik unsurlarla, dünya nüfusunun üçte birini yok etmeye teşebbüs;, Olabildiğince abartılmış ve onlarca aracı-komisyoncu unsuru ile kurgulanmış: “Petrol, Doğalgaz, İlâç, Silâh, Gıda maddeleri, Su ve Elektrik” ticareti ile geniş halk kitlelerini soymak!…     

Düpedüz insanlık suçu, zulüm ve işkence olduğu halde!..

Uluslar arası mevzuata göre asla bir zalimlik ve işkence sayılmaz…  

Yol açtığı vahamet, zarar ve hasara rağmen insanlık suçu da değildir!..

Gerçekte Osmanlı’nın, ABD dâhil “bütün dünya emperyalistleri tarafından tam bir iştirak ve işbirliği sonucu haritadan silkinmesinin” ve dahi “O’nun bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kazınmak istenmesinin” yegâne sebebi budur: ADALET

AB-D ve müttefiklerince, 1938-50 dâhil, 60 yıldır ülkemizde sürdürülen asimetrik savaş, uygulanan (NBC+GDO+açık kobay alanı) senaryolar, ekonomik-sosyal, siyasal ve kültürel emperyalizm, anarşi, terör-tedhiş gibi (mason-misyoner, dönme-koza ve kripto gibi yandaş-yoldaş aktörler aracılığıyla) oynanan menfur oyunlar sonucu bizde, bir de bunların artısı, zamlısı, katmerlisi var.

BİRAZ DA BİZE ÖZEL..

Tüm yukarıda sayılanların yanı-sıra; Aslanı kediye, kediyi fareye boğdurmak; Çoğunluğu azınlığa ezdirmek, kendisi köşk ve saraylarda oturur, yatlarda, katlarda keyif eder, saltanat sürerken “asgari ücretle” eleman çalıştırmak!.. Yurttaşların kahir ekseriyeti helâl bir lokma peşinde el emeği, göz nuru döker, vergisini öder ve “iyi insan-iyi vatandaş” sıfatıyla “onurlu ve huzurlu” bir hayat sürmeye çabalarken; Organize iş ve iştirakleri mevcut ‘menfur’ güruhun haksızlık-yolsuzluk, ayırma-kayırma yoluyla “saadet zincirlerine” dâhil olması!…

Medya, mafya, politika üçgeninde Organize işlerle yenilen-yutulan kul hakkı…

Düpedüz işkencedir…

50 yıl süreyle AB kapılarında sürünmek hem zülüm hem de;

Çok yönlü, katmerli işkencedir

ÇAĞDAŞ VE GÜNCEL!..

ALENİ İŞKENCE ÖRNEKLERİ

Meselâ İsmail ağa Soruşturması, usulsüz görevden almalar ve soruşturmalar;

TEKEL dâhil, hakkaniyet ve adalet ilkelerine aykırı özelleştirmeler;

Haksız yere insanların işsizleştirilmesi, açlık-yokluk ve yoksulluğa terki;

Adalet ahlâkı ve hukuka aykırı dinlemeler, dava, takip ve soruşturmalar;

Yargı-Adalet erk’inin bağımsız ve tarafsızlığını önleyici her tür önlem ve engel;

Vatan savunmasında yer alan kişi, kurum, kuruluş ve unsurlara karşı yıpratma girişimleri, iftira, tedbir, fesat ve tefrika teşebbüslerine kayıtsızlık.. Ülkemizdeki açık ve yakın tehlike, asıl provokatör açlık, yokluk, pahalılık, işsizlik, ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlar olmasına; Eğitimsizlik, adaletsizlik, hukuksuzluk, haksızlık, yolsuzluk, rüşvet-iltimas, ayırma, kayırma, bölgesel kalkınma farkları ve devleti soyma müteşebbisleri’nin kol gezmesine rağmen; muhalefetin aymazlığı, iktidarınsa, hain, zalim ve kötülere karşı hoşgörülü bir yaklaşımla toplumu germesi büyük bir işkence ve zulümdür.

Rüşvetle-hatırla, nüfuz ticaretiyle ihale almak, İktidara yanaşıp köşeyi dönmek, siyasiler olarak halktan giderek uzaklaşmak ve politik-ACI olmak, halkın asıl dertlerini, istek ve sıkıntılarını, beklentilerini göremeyecek, verilen sözleri tutamayacak;

Mahmur şartlarına sıcak bakacak ve bebek katiline “sayın” diyen sergerdeleri muhatap alacak kadar “açılım körü”, “milli devlet ve millet sağır’ı” olmak da; Bu gün için halk’a, hakikate ve tarihe karşı yapılan en büyük hainlik, zulüm ve işkencedir.

gercek.demokrat@hotmail.com

print

Bir cevap yazın