Tarih: 22 Şubat 2009 – Pazar. Yer: Ne önemi var ki söylenen sözlerin yanında?
Vallahi de billahi de gözümle gördüm (TV’de), kulağımla duydum.
Adalet bakanı açık açık rüşvet istiyordu. Öyle gizli saklı kapaklı tencereli falan değil. Göstere göstere rüşvet istedi. Hatta sözleri öyle bir tehdit içeriyordu ki vatandaşı rüşvet vermeye zorluyordu resmen.
“Sıkıyorsa verme” der gibi ifadelerdi kendi ağzından duyduklarım.
Ve bu sözler sadece benim duyduğum şeyler de değildi. Sayın adaletli bakan, bunu bir miting meydanında karşısındaki seçmenlere söylüyordu.
Sözler şöyleydi:
“Bugün iktidar ile iyi geçinemeyen bazı belediyelerin projeleri Ankara’dan onay alamıyor. Eskiden beri bu bir gerçektir. Şimdi de öyledir. Ben de size diyorum ki şehrinizin projelerinin onay alabilmesi için, kaynak aktarılması için oyunuzu iktidar partisine verin. Oyunuzu iktidar partisine verin ki oylarınız boşa gitmesin, şehrinizin belediyesi kaynak alabilsin, oyunuzu iktidarla iyi geçinecek kişilere verin ki şehriniz hizmet alsın”.
Kelimelerde farklılık olabilir ama anlam aynen bu şekildeydi.
Duyunca irkildim ve acaba bakanın dili mi sürçtü dedim. Hayır, bakan ne söylediğinin gayet farkındaydı ve devamını da getiriyordu.
Üzerine basa basa bir belediyenin proje onayı ve kaynak alabilmesi için iktidar partisinden olmasının zorunlu olduğunu söylüyordu. İşaret parmağını da vatandaşın gözüne sokarcasına sallıyor tehdidin boyutunu göstermeye anlatmaya vatandaşı ikna etmeye çalışıyordu.
Devamında ise vatandaşa bir de sopa gösteriyordu: Bizden başkasına oy verirseniz oyunuz boşa gider, bizden söylemesi diyordu.
Kimse alınmasın ama kocaman bir “ohaaaaaaaaa…..” dedim. Bugüne kadar bu denli şok edici bir şey duymamıştım bu denli belden aşağı vuruş görmemiştim. Bakan öyle bir vuruyordu ki resmen insanı felç eder bu vuruş.
Bugüne kadar siyasetini yoklukla şuuru iğdiş edilmiş toplumun korkuları üzerinden yürüten ve istikrar ticareti yapan iktidar; vatandaşı bu sefer de vatandaşın hür iradesi ile seçilecek yerel otoriteleri kaynaksız bırakmakla tehdit ediyordu.
Bu düpedüz rüşvet istemektir.
Hukukumuzda rüşvet nedir?
Hizmet ehlinin (kamu görevlisi) yapmakla mükellef olduğu bir iş için vatandaşın önüne zorluklar çıkararak o işin görülmesinden haksız kazanç ve menfaat elde etmesidir. Ayrıca yapılmaması gereken bir işi de haksız bir kazanç sebebiyle yapmak rüşvettendir.
Benim rüşvetten anladığım budur. Farklı bir tanımı ve yorumu varsa adaletin başındaki sayın bakan bir zahmet açıklayıversin?
Demek ki iktidar, kendisi partisinden başka partilere oy veren şehirlerin belediyelerinin hem projelerini onaylamayacak hem de mevcut projelerine kaynak aktarmayacak. Şimdiye kadar nasıl yapıldı incelemedim ama artık böyle olacağının taahhüdünü bizzat sayın bakan verdiğine göre benim sayın bakana imanım tamdır.
Türk idare sisteminde idari vesayet sistemi vardır.
Her ne kadar yerel yönetimler (hem hizmet yönünden yerel yönetimler hem de yer bakımından yerel yönetimler) merkezi idarenin idari vesayet denetimi altındadırlar ve yerinden yönetimlerin özerk bütçeleri olmasına karşın bu bütçenin bir kısmı merkezi idare (Hazine aktarmaları) tarafından aktarılan kaynaklara bağlıdır.İdari vesayet denetiminin bir sonucu olara yerel idarelerin (belediyelerin) rutin işleri mevcut yönetimin tasarrufunda olmasına karşın nitelikli faaliyetlerin hepsi için merkezi idarenin onayı şarttır. Ayrıca büyük bütçeli faaliyetler merkezi otoritenin desteği olmazsa gerçekleştirilemez.
Bu durumda merkezi idare kendisine oy vermeyen kentlerin projelerini onaylamayacaktır. Ayrıca onay verse bile para vermeyecektir. Verse bile burnundan getirecektir. Türk belediyeciliği bunun trajikomik örnekleriyle doludur.
Herhangi birisi dese inanmayabilirsiniz. Ama adalet bakanı diyorsa inanmak zorundasınız. Ben bakanımın sözüne inanırım adaletine güvenirim.
Çünkü adaletin terazisi onun elinde ve devletin adalet kılıcını sallayan kişi adalet bakanının kendisidir.
Eskiden beri Türkiye’deki yerel idari sistem vesayet denetimi altındaydı artık demokrasi de vesayet altındadır.
Adını da koyalım şunun:
“Vesayet demokrasisi”.
Daha önce kaleme aldığımız, ülkemizdeki patron-yanaşma ilişkisinin seçmen iradesine ve demokrasimize etkisini ve yansımasını ele aldığımız bir yazımızın (Patron – Yanaşma Demokrasisi) son sözü olarak şunları söylemişiz:
“Bu yüzden Türkiye’de %47’yi bırakın %87 ile iktidara gelmek de mümkündür şu şartlarda. Eğer ki mevcut hükümet işleri daha da kötüleştirir ve vatandaşı daha çaresiz durumlarda bırakırsa hiç ama hiç korkmasın şimdiye kadar kendisine oy vermeyenler de kendisine oy verecektir”.
Not: Biri beni fazlasıyla ciddiye alıyor galiba.
Görülüyor ki krizin işleri iyice kötüleştirdiği vatandaşın açlıkla yüz yüze geldiği şu günlerde bu yetmemiş olacak ki iktidar; vatandaşı, seçeceği belediye yönetimlerini parasız bırakarak kapısının önündeki çöplerin kokusunda boğulmakla, yolsun, asfaltsız ve susuz bırakmakla tehdit ediyor. Yani Ankara diyor ki “Oy vermezseniz size asfalt falan yok çünkü Asfalt Burhan’ın* evinin önünü asfaltlayacağız”.
Bu durumda vatandaş iktidar partisinin adayından başka kime oy vermeye cesaret edebilir ki? Artık sıkıyorsa versin.
Adaletli bakanımız bence eksik konuştu.
Millete Kırşehir’i de örnek göstermeliydi. Bak o zaman oylar başka partiye gider miydi?Adalet bakanı bu işe el attığına göre muhtemelen meclisteki çoğunluk marifetiyle iktidar partisinden başka partiye oy vermek suç kapsamına alınır biz de rahatlarız. Hem ne öyle ona mı oy versem buna mı?
Başka partiye oy vermeyi adam gibi suç saysınlar bizim de cücük aklımız şaşıp durmasın.
Yalnız son mahkeme kararından sonra benim merak ettiğim şu oldu:
Şimdi bakanımız bizden rüşvet mi istiyor yoksa bahşiş mi?
*Asfalt Burhan: Yüz Türk büyüğünden birisi olup özellikle Ankara’daki hizmetleri ile Türk Asfaltçılığı konusunda çığır açmıştır. Detayları “Türk Büyükleri Ansiklopedisi” yada “google” abiden öğrenebilirsiniz.