Etik sonrası bir çağa doğru adım attığımız doğrudur.
Nedense, ahlaktan bahsetmek, yazmak kişileri sıkar da, akşama kadar yalan dinlemek sıkmaz.
Ahlak meselesini neden kişilere indirgeyerek anlarız da, siyaseti toplumsallaştırarak kavramaya çalışırız?
Acaba siyasi olan ile ahlaki olan nerede birbirinden ayrılır? Daha doğrusu siyaset ile ahlak iç içe midir?
Siyaset yönetim kurulu odalarına, ahlaksa yatak odasına mı aittir?
Tabi çok zor bir konuya girdiğimin farkındayım.
Siyaset, salt hesabi ve faydacı olarak tanımlandığı için, artık etik olanın tam tersi olarak algılanır.
Ama etik olanı kökünden söküp atmak, insanların yüzünü kızartacağından ve siyasilerin kendilerini halkın gözünde meşrulaştırmak gibi bir zorunlulukları olduğundan, hala ahlaktan söz ederler.
Aslında kapitalist siyaset özü gereğince, ahlaka karşı olan bir iştir, bir ideolojidir. Neredeyse herkes, insanların sömürülmesinin yanlış olduğunda hemfikirdir. Ama siyaset bu ahlaki düşünceyi yorumlayarak, kabul edilebilir hale sokar. Kandırır ve meşrulaştırır.
Sanki mesele, yamyamların düşüncelerini değiştirmek değil de, anlamaya çalışmaktır.
Pragmatik türdeki ahlaki gerekçelendirmeler bu günün ahlakıdır. Ama bir düzeni ve huzuru sağlayacak hiçbir müeyyideye sahip değildir.(Değer anlamında)
Ahlaki çözülmenin temel nedeni; her türlü ilişki, anlayış, anlatış ve kavrama toplumsal kökeninden kopartılarak bireyselleştirilmiştir.
Peki siyaseti anladıkta, ahlak nedir? Ahlak ideolojinin ta kendisidir.
Toplumsala ve genel çıkarlara doğru gidildiğinde, ahlaki değerlere daha yakın durulur. Bireyselliğe gidildikçe, ahlaki değerler değersizleşir.
Bireyselleşildikçe, iyiye ve kötüye dair sorular, yanlış bir şekilde toplumsal bağlamından soyutlanır.
Şimdi, dini kuralların uygulanması durumunda, insanların daha sorumlu davranacağı tezini ileri sürenlerin sesini duyar gibi oluyorum.
Hayır. Serbest pazar anlayışında, serbest pazar siyasetinde, dinin siyasallaştırılması, yani toplumsal özünden koparılarak siyasileştirilmesi zorunluluğu vardır. En güzel örnek yaşadığımız sümüklü siyasettir.
Peki, serbest Pazar anlayışında etik yoksa ne var?
Egemen sınıflar çıkarlarını nasıl garanti altına alırlar?
Kanunlar bu iş için yapılmıştır. Serbest pazarda bireyin ahlakı yoktur. Uyması gereken kanunlar ve müeyyideler vardır. Yani ahlak psikolojik bir düzeye indirgenmiştir. Korkunun olmadığı yada kanunun ihlalinin bilinemediği yerlerde her şey mubahtır.
Çıkış; kamusal alanı genişletmek, eğitimi kamulaştırmaları yüceltecek alanlara yöneltmektir.
Ahlak hayatın bereketidir.