Hayat alışkanlıklarımız ve detaylarda mı gizlidir acaba? Mutluluk dediğimiz şeyin kaynağı nedir? Bize huzur veren, sakinleştiren, aklımızın belli bir konuya takılı kalmaması için yapabileceklerimiz ya da gerçekleşen durumlar için göze alınabilecek riskler… Tüm bunların toplamı nedir diye geçiriyorum aklımdan.
Bunları düşünmemin bir nedeni var elbette. Küçük bir başlangıç ile hayatımın ayrıntılarını gözden geçirdim. Yarın ölsem bugün ne bıraktım ardımda dedim önce. Kırdıklarımdan önce kırıldıklarımı getirdim aklıma. Bencillikten değil ama sadece bana kim nasıl davranıyor ona göre değişiyor davranışlarım ve ona göre anlıyorum nerde hata yaptığımı.
Oturuyorum pc başına. Bu coşkuyla başlarım yine yazmaya diyorum, kendimden oldukça emin ancak ben yazmaya çalıştıkça kelimeler benden kaçıyor adeta. Her biri ayrı bir kapının ardına saklanıyor. Benimle oyun oynar gibi. Ben kararlı ve ciddi. Yorgunum baş edecek gücüm yok. Taviz vermiyorum her ne olursa.
* * * * * *
Hayatta tutunacak dalı olmalı insanın. Neye dayandığında rahat hissediyorsa kendini o yönde eğilim göstermeli. Rahatsızlığını tetikleyen ne varsa vazgeçmeli, bırakmalı hatta başarabiliyorsa düşünmemeli.
Kendimden örnek veriyorum. Hayatımda kurallar ve düzen içinde yaşamayı her zaman tercih ederim. Hayatımdaki kişileri de o yönde seçmeye gayret ederim. Kolay kolay dost olmam çünkü isterim ki hayatıma giriyorsa bir kişi bir daha çıkmasın. Her türlü mücadeleye girerim gerektiğinde. Çok darda kalırsa koşarım yardımına, kendimde de aynı durum söz konusu olsun isterim.
Hep “ikici ben”ler olsun isterim yanımdakilerin. Beni anlasın, bana değer versin, onu her haliyle hissedeyim. O yüzden çekip gidişlerin ağırlığı oluyor sanırım omuzlarımda. Ondan bir kez olsun eğilen omuzlarımı dikleştirmeye kalktığımda duramıyorum can ağrısı
* * * * * *
Hani hep ardı ardına gelir ya tüm terslikler insan hayatında. Benim tersliklerim ardı ardına gelmektense dönemselliği tercih ediyor. Hayatımın her döneminde bir sorun kesinlikle karşıma çıkıyor. Her ne kadar sonu her şeye rağmen bir gülümsemeyle son bulsa da yaşadıklarımın acısını ben biliyorum. Bildiğim için daha bir içten gülüyorum. Hayatın tadını almak bu olsa gerek.
Şikayet etmeyi sevmiyorum. Sır vermeyi sevmediğim gibi. Uzun yıllara dayanan yaşam tecrübem yok ama ne yazık ki bugüne kadar öğretilenler, hayattan kendime pay çıkardıklarım hiç de iç açıcı değil. Çünkü biliyorum ki kendimle ilgili bir şeyi ne kadar çok kişiyle paylaşırsam o kadar çoğalacak kişi sayısıyla sorunlar. Oysa bu konuyla ilgili okuduğum her yazıda paylaşmaktan söz ediyor uzmanlar. Sonunu ya düşünmüyorlar ya da iyi düşünmeye odaklanmamızı istiyorlar.
Ne dersiniz biraz iyi niyetli olmakta fayda var mı acaba? Sonunun üzücü ve git gide sıkıntı verdiğini bildiğin halde paylaşmaktan yana olmak ne oranda doğru?