Bir yorganı çıkarmışlar güneşe sere serpe. Bütün bir kışın yorgunluğunu üstünden atarcasına soyunup serilivermiş ipe. Güzel bir bahar havası Boğaz’ın mavi sularının koynundan kalkmış geziniyor. Deniz kokuyor ortalık ve İzmir tütüyor burnumda. Bugün Anneler Günü ve ben kızımdan uzağım. Yıllarca gurbette yaşayan benim gibi biri bile kızının yokluğuna alışamıyor. Onu özlüyor. O zaman annemin ne çektiğini daha iyi anlıyorum. Onun duygularına tanış oluyorum aniden. Anne olarak çocuğunu görememek, öpüp koklayamamak karanlık bir kuyu gibi insanı içine çekiyor. Uykuları bölen geceler ve ızdırap. Düşlerde giderilen özlemler ve sarılmaların bitmeyen hazzı.
Annem sürekli ağlardı yokluğuma. Ben de ona hep kızardım, ne gerek var bu kadar duygusallığa derdim. Hayat daha büyük acılarla doluyken sen böyle bir şeye neden ağlarsın ki diye sitem ederdim. Şimdi onu anlıyorum. Beni affetmesini istiyorum. Her şeyi anlamak için yaşamanız gerekiyor. İnsan yaşamının kısalığı buna nasıl elversin ki?
Annem hep ‘kokunuzu özledim’ der. Hepimizin kokusunun farklı olduğunu ve bebek kokularımızı taşıdığımızı iddia eder. Öperken kokumuzu içine çeker sesli sesli. Ben buna da anlam veremezdim.
‘Hiç koku aynı kalır mı?’ derdim. Benim kızımın kokusu da ayni bebek kokusu şimdi. Onu aklıma getirdiğimde minik bir bebek olarak koluma yatmış ya da ağlayan o minik bebeğimin boynuma yapışmış hali geliyor aklıma. Gözlerim doluyor ve burnuma onun süt kokan minik elleri, yanaklarından bir rayiha yayılıyor yıllar öncesinden. Hele onun gerdanını öpmek ne güzeldi Allah’ım!
Mayıs bir gelin gibi çiçeklere boğulduğu bu günlerde annelerimizi de sevgiye gark edebiliriz. Onlar sevginin kaynağı. Bize sevmeyi öğreten ve karşılıksız bizi her an hatırlayanlar. Annelik, verici olma hali. Ben altı yaşımda kardeşimle gidip anneme gofret aldığımızı hatırlıyorum. Ona yanında birkaç sevdiğimiz yiyecekle birlikte Anneler Günü hediyesi bunları vermiştik. Sonra da biz oturup afiyetle yemiştik!
Kadın olmak erkek olmaktan üstün tutulmuş dinimizde. Ne diyor Mesnevi’de: “Kadın ki sanki yaratılmış gibi değil, yaratan gibi”.
Cenneti annelerin ayağı altına seren dinimiz, kız çocuğu yetiştirenlerin de cennete gideceklerini müjdeler. Ancak bunun hiç farkında olmayanlar ve de tam tersine kızına, kadına eziyet edenler çoktur ahalide. Cehalet gözlerini kör etmiş, erkek olmayı üstünlük sananlar dinimizi “kadın düşmanı” göstermekteler. Kadın ve erkeğin gelişmeye açık, aynı hamurdan yaratıldığını ve hiç farkı olmadığını yazar Kur’an–ı Kerim.* Anasını sevenin eşini ve kızını da sevmesi gerekir. Onlara da sevgi ve saygı duyarak yaşaması elzem.
117 ülkede yapılan ve en iyi annelik koşulları araştırmasında Türkiye alt sıralarda görünüyor. Daha almamız gereken bir yol var önümüzde. Lafla değil, yaptıklarımızla örnek olalım topluma. Anneleri sadece çocuk bakıcısı olarak görmek yerine bir toplumun itici gücü olarak algılayalım. Onların kendini geliştirmesine, birey olarak hayata karışmasına destek verelim. Yoksa erkekler kendilerini peygamberimizden daha mı üstün görüyorlar da onun dediklerini ve yaptıklarını görmezlikten geliyorlar diye düşünüyorum. Neden annelik koşullarımız İsveç’ten geri olsun ki? Sadece maddi koşullar olsa yine anlayacağım. Manevi olarak eziyet edilen kadına ne demeli? Hâlâ okula gönderilmeyen kızların feryatları havada asılı bu ülkede. Temiz içme suyu bulamıyor kadınlar tıpkı G.Afrika’da olduğu gibi Türkiye’de. Çocuklar beslenme yetersizliği çekiyorlar. Geçen yıl 59. sırada yer alan Türkiye bu yıl 69. sırada! Yani bu ülkede her şey iyiye gidiyor demek için kör olmak yetmez, sağır ve algılama düşüklüğü de lazım.
Anneler ve kadınlar artık laf istemiyor. Hayatı istiyorlar, çünkü onlar hayatı kuranlar. Kriterlerden biri de ulusal hükümete katılma oranı olarak belirlenmiş. Bu kriterde biz sadece yüzde 4 gibi utanç verici bir gerilikteyiz. Karar mekanizmalarında kadın yok. Anneler yok. Ol nedenle kadın ve anneler yararına çıkan yasalar yok!
Annelik ırmağında yıkanmadan verici olmak kolay değil. Mesnevi’nin deli dolu akan nehri bize şu dizeleri getirir hemen: “Bu ırmakta ne ölmek var bize, bu ırmakta ne gam var, ne keder, ne dert, bu ırmak alabildiğine yaşamaktan, bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret.”
Annelerin cömert bağrında demlenerek hayata başlarız. O iyilik, sevgi ırmağından içerek büyürüz. Eğer o ırmaklar kurursa dünya bir çöl olur.
11.05.2003
Bugün kızım yanımda ama annem hala İzmir’de.Ben gurbetteyim onun için, o gurbette benim için. Zaman geçiyor unutmayın.
Ama Mardin’da anne ve babasını kaybeden çocuklar için zaman geçmeyecek.Onları gönlümle kucaklıyorum,anlıyorum. Acımasızlık bir daha kapılarını çalmasın duam.