Avrupa ve Geleceği – III

3- Europa… Quo Vadis?

Tüm bu tarihsel süjelerin yavaş yavaş Birleşik Avrupa’dan bağımsız birer aktör olarak yeniden sahneye çıkma sinyalleri verdiği günümüzde, siyasilerimizin dehşetengiz bir arzuyla ipine sarıldıkları AB’nin artık adam akıllı sorgulanması gerekir. Çünkü başta da ifade ettiğimiz gibi AB, her ne kadar Avrupa kıtasının aydınları ve pek çok ileri geleni için ütopik bir arayış olsa da Avrupalı ulusların önümüzdeki dönemde dayatacağı reel politik AB’yi anlamsızlaştıracaktır.

Atlantik’in denetiminde birleşik bir Avrupa yaratma fikri o dönem için (1945’ler) zaten yorgun düşmüş olan milletlere cazip gelse de “büyüklük arzusu ve bir takım tarihsel genetik kodlar” bu saydığımız ulusların hepsinin kanına işlemiştir. Özellikle Almanlar ve Fransızlar için bu büyüklük arzusunun önümüzdeki birkaç on yıl içinde iyice dışavurumunun gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Zaten hâlihazırdaki Ortadoğu ve Rusya politikalarında İngiltere, Almanya ve Fransa’nın bir türlü uyuşmaması da bu üç büyük eski gücün hepsinin bu ülke ve bölgelerle ilgili tarihi ve kendi büyüklüklerinin gerekliliği olan ilişkileri (ya da menfaat hesapları) vardır. Bu kaçınılmaz bir şekilde “ayrışmayı” zamanla da geçmişte sık karşılaşılan “ötekileşmeyi (ve ötekileştirmeyi)” getirecektir.

İlerde baş gösterecek bir diğer önemli sorun büyüklerin artık küçükleri sırtından atmak isteyecek olmasıdır. Çünkü bugüne kadar Avrupa ekonomisini ayakta tutan büyük ekonomiler şu an ki küresel krizden en çok etkilenen ülkeler olmanın yanında önemli ölçüde işsizlik ve benzeri sorunlarla karşı karşıyadır. Artık Avrupa’nın birleşik menfaatlerinden ziyade daha ulusçu arayışlarda olan büyüklerin Amerika’dan eskiye göre daha bağımsız hareket ederek doğrudan ihtiyaç duydukları kaynaklara yönelecek olması bu ülkelerin birleşik Avrupa’nın iç siyasetine olan konsantrasyonunu azaltacaktır. Böylesi bir süreçte İzlanda, İspanya, Yunanistan gibi ülkeler büyüklerin sırtında artık taşınamaz bir yüke dönüşeceklerdir.

Mesela, kimi Avrupa ülkelerinin gelecekte güçlenmiş bir Türkiye ile ilişkilerini daha samimi bir zemine taşıyarak derinleştirmiş olması durumunda şımarık Yunanlıların kaprislerini kim niye çeksin ki? Ya da bu ülkeler bu bitmek bilmeyen kaprisi nereye kadar çekerler?

Zayıf (daha doğrusu savaşın yıkımına uğradıkları) bir dönemde el ele vermek her Avrupalının işine gelmişken artık Avrupa ekonomilerinin şu an için dört beş tanesi dünya sıralamasında ilk ona rahatlıkla girmektedir[1]. Özellikle Amerika ile ekonomik çatışmaların yoğunlaştığı bir dönemde, Amerika’nın “hard power” politikalarla sınırları yeniden çizmeye çalışması (Sınırları çizilen bölgelerin hepsi Avrupa’nın eski egemenlik sahalarıdır.), güç alanını “soft power” yaklaşımıyla belirlemeye çalışan Avrupa için sorun olmaktadır. Dünya siyasetinde ABD askeri gücü ön plana çıkarırken Avrupa hukuk mekanizmalarını öne çıkarmaktadır. Mesela Avrupa, yüzyılın en önemli anlaşmalarından birisi olan Kyoto Protokolü ile çevre konusunu öne çıkarırken Amerika protokolü imzalamamaktadır. Bir diğer önemli örnek ise Uluslararası Ceza Mahkemesidir. Avrupa savaş ve soy kırım gibi insanlığa karşı kabul edilen suçların uluslar üstü bir yapılanma olan UCM’de yargılanmasını isterken ABD, bizzat tutuklayıp kendi yargılamakta ve cezalandırmaktadır. Bu hem Avrupa – Amerika arasında hem de Avrupa’nın içindeki Amerikancılarla diğerleri arasında sorunlara neden olmaktadır. 

Ancak Avrupa içinde bölünmeyi yaratan en önemli faktör Sovyetlerin yıkılmış olmasıdır. Çünkü Birleşik Avrupa siyasi anlamda NATO’nun şemsiyesi altında kurulurken amaç Sovyetlerden gelecek bir saldırının bertaraf edilmesiydi. Fakat günümüzde koşullar tamamen değişmiş, dünün saldırgan Sovyetleri bugünün Avrupa’ya hayat (enerji = doğal gaz) veren Rusya’sına dönüşmüştür. Bu koşullar doğal olarak Amerika’nın Avrupalının gözünden düşmesine Rusların kıymete binmesine yol açmıştır.

 


[1] Şu an ki kriz öncesi rakamlara göre ABD’nin GSMH’sı 11 tirlyon dolar civarında iken Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin GSMH’ları 3-4 trilyon dolar civarında seyretmekte ve bu ülkeler kişi başı gelir bakımından ABD’nin üzerinde yer almaktadır.

print

Bir cevap yazın