Son iki günde yaşananlar Türkiye için bir utanç vesikası olarak balık hafızalarımızda geçici bir süre de olsa şimdilik yerini almışa benziyor. İnsana “bu çağda bu ilkellik, bu sorumsuzluk ve bu ahlaksızlık” dedirtecek cinsten şeyler gerçekten de insanı şoka sokuyor.
Dünyanın gözbebeği saydığımız, “Avrupa’nın 2010 Kültür Başkenti” ilkel bir biçimde sele teslim oldu ve viran, harabe olmuş ocakların feryadıyla sarsılıyor. İnsan konu hakkında yazmaya bile ar ediyor ancak bu durumdan ar etmeyenleri görünce “kör göze parmak sokmak farz-ı ayn’dır” cihetinden hareketle elzem bir vazife telakkisiyle bir kaç şey söylemek gerekiyor.
Acılarla dolu bu tecrübe bende bir kaç düşünceyi gün yüzüne çıkardı. Belki acıyla dolu yüreğimiz kaldırmakta zorlanacak ama sus pus edilen dimağlarımızın kendimize gelmek için birazcık da olsa örselenmesi gerekmektedir.
1- Su İle Geldiler Sele Verdiler
Ülkemizin mevcut yönetiminin elitleri çok iyi bildiğimiz gibi İstanbul’da yaşanan “içme suyu sorunu” ve bu sıralarda patlak veren “İSKİ Skandalı” ile belediyeciliğe adım attılar oradan da ülke idaresini ele aldılar. 15 yıldır İsstanbul şehremanetine sahip olan zihniyet her ne kadar göze gelici önemli yatırımlar yapmış olsa da 21. yüzyılı yaşamaya başladığımız şu günlerde koskoca şehrin sular içinde yüzüyor olması yapılanların devede kulak olduğunu göstermektedir.
Görünen o ki söz konusu zihniyet suyla geldiği İstanbul’u bugün sele vermiş durumdadır.
2 – Rant Paylaşımı Sorunu Ve Seçmene Verilen Gecekondu Rüşveti
Taşı toprağı altın şehrin sinesinde sakladığı hazinenin keşfedildiği son onbeş yıl içerisinde idareyi elinde tutan siyasi aktörler buradaki gücünü zaman içinde ülke geneline teşmil ederek ülkenin de idarecisi oldular. Ancak eskiden beri var olan kötü bir geleneği içinden çıkılmaz bir şekilde güçlendirdiler.
Rantiyeci Belediyecilik ve Gecekondu Rüşveti…
Bugün İstanbul dünyanın en büyük köyü ise bunun tek sebebi idarelerin hakiki belediyecilik yerine bir rant ekonomisi yaratarak kendi sınıfsal gelişimini tamamlama çabası içerisine girmesidir. Bu anlayış son 7-8 yıl içerisinde Ankara tarafından da desteklenince İstanbul gibi 15 milyonluk bir şehrin göbeğinde çöpler arasındaki gecekondularla “ultra lüks uydu kentler” Hollywood İkizleri (Twin’s) gibi birlikte yeraldılar. Artık hangi yönetici, hangi sosyo kültürel mirasın temsilcisi olarak bu ilkelliği kendine yakıştırabiliyorsa?…
3 – Avrupa’nın Kültür Başkenti Sele Gitti…
Ne dramatik bir durum… Daha dün İstanbul’u Avrupa’nın 2010 Kültür Başkenti yaptık diyenler bugün bu tablo karşısında “Kimse bu durumdan siyasi rant elde etme peşinde koşmasın” diyor. Hay senin siyasi rantına emi… Rantın babasını yediniz üstüne de otuz can yediniz daha bu ne pişkinlik…
4- Yağma Ve Barbarlık
İki gündür yaşananların en acıtıcı yanını sorarsanız, size acımasızca gelse de bana göre onlarca insanın ölmesi değildi. Asıl acıtıcı olanın siyasilerin makam odalarında yaptığı yağmayı vatandaşın sokakta yapmasıydı. Eğer bir toplumda ahlak sağlamsa bu tip felaketlerin tekrarına izin verilmez. Ancak toplumun ahlak yapısı ve insanlık anlayışı çöküntüye uğramışsa işte o zaman her felaket daha büyüğüne kapı açar. Çünkü sokaktaki insan ahlaki zaafiyetinin bir sonucu olarak yukarıdakilerin ahlaksız paylaşımına “Ben de bir parça pay alabilir miyim” diye göz yumar. Her kim ne kadar “biz şöyleyiz yok böyleyiz” diye böbürlenirse böbürlensin şu son iki gün, ülkemizde insanlığın sele kapılıp gittiği gündür.
Sözler acıtıcı da olsa, milyonların acısından hatıra eşya olarak bir “tuzluk” devşiren toplum hem insanlığını kaybetmiştir hem de yakın zamanda birilerinin uşağı olmaya müstehaktır… Çünkü böylesi aşağılık bir ruh haline insanlık değil ancak kölelik yakışır…