Bayburt- Bayburtlu

Çorum – İskilip’te 1953 yılında doğdum.

Hadiseleri kavramaya başladığımda Bayburt kelimesi de isim dağarcığıma eklendi. Babam gil Bayburt’tan İskilip’e 48 yıl önce muhacir olarak gelmişler.
Aradan 48 yıl geçmesine rağmen İskilip te halen muhacirler olarak anılıyor idik.

Babam muhacirliği şöyle anlatırdı:
Bayburt’ta köylerinin adı Berne imiş. Köylerinde Tercanlı Şerifoğlu gil olarak anılıyorlar.Ruslar Ermeniler ile birlikte Bayburt ve çevresini işgale başlayınca; Bayburt’taki mülki idare tarafından işgalden kurtulmaları için Bayburt’u terk etmeleri duyurulmuş. Bir kısım insan muhacirliğe yanaşmamış dağlara kaçmışlar.

Dedem gil Bayburt’u terke karar verince, evlerinin önüne derin bir çukur kazarak evde ne kadar kap kacak varsa buraya torbalar içinde atıp; üzerini toprakla örtmüşler.

Bayburt’tan çıkışta yanlarına ineklerinin sırtında taşıyabileceği kadar eşya alarak, kafileler halinde yola koyulmuşlar. İnekleri dışında yük taşıyabilecek hayvanları yokmuş.

Babam ailesinin 5 çocuğundan 3.sü olup, muhacirliğe çıkarken 5 yaşında imiş. Kendinden büyük iki ağabeysi 7 ve 9 yaşlarındaymış. Kendinden küçük iki kız kardeşinin biri üç yaşında, biride 9 aylık kundakta bebekmiş.

Bin bir zorluk ve yoklukla devam eden yolculukta bazı aileler kucaklarındaki bebekleri yol kenarına bırakıp devam etmeyi bile düşünmüş, bunu yapanlar bile olmuş.

Konakladıkları bir yerde sabah olunca yanlarında bulunan tek ineklerinin yok olduğunu çalındığını görmüşler. En zaruri eşyalarını bile taşıyamaz hale gelmişler.

Yolculuklarında Sivas-Amasya derken üç ay sonunda Çorum’a gelmişler. Dedemin kardeşi Çorumda kalmış, dedemler İskilip’e gelmişler.

İskilip’e gelince şehrin ileri gelenleri dedemlere iki odalı bir ev ile kullanacakları eşyaları ve yiyecek temin ederek iaşelerini temin etmişler.

Tabiri caizse kuru yere ocak yakmışlar.
Bayburt’un Berne köyünde epeyce tarlaları, köyün en güzel yerinde evleri varken Rus işgali yüzünden evsiz barksız, yardıma muhtaç duruma gelmişler.

İskilip’e geldikten 4 ay sonra babam iki erkek kardeşini birer ay ara ile bulaşıcı hastalık nedeni ile kaybetmiş. Yine 6 yaşına geldiğinde babasını kaybetmiş.

Kalan 6 yaşında bir erkek çocuk, iki kız çocuk ve babaannem.

Babamın ayağında giyecek ayakkabısı bile yokmuş. Bu halde mezbahaneden kasaplara et taşımış, sırtında omuzluk ile su taşımış, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış.

Babaannem diyormuş ki “ bize ne etti ise kör Urus etti. Bizi evimizden yuvamızdan etti.”

Babaannem 1951 yılında vefat etmiş.

Sağlığında iken babam gilin Bayburt ‘a giderek akrabalarını bulmasını selamını götürmesini çok istemiş.

Babam Çorumda bulunan amcasının oğlu ile birlikte 1958 yıllarında Bayburt’a gitmişler. Köylerine giderek akrabalarını bulmuşlar. Babamın amcasının oğlu Şevket emmim muhacirlikte 15 yaşında imiş. Dolayısı ile köylerini ve birçok şeyi biliyordu. Köylerine geldiklerinde yaptıkları ilk iş toprağını öpmek olmuş.

Evlerinin önünü kazdırarak toprağa gömdükleri bakır mutfak eşyalarının bir kısmını bulmuşlar. Hatıra olarak iki adet bakır kabı İskilip’e getirmişler.

Bayburt’tan köye gelirken köyün girişinde bulunan çok güzel bir tarlaları ya da ev yapılabilecek arsalarını (ekin biçin gelirini köyün camisine harcayın) diye köyün muhtarına emanet etmişler.

1980 Yılında bende Bayburt’a gittim.

Bayburt’ta kimseyi tanımıyorum. Yalnızca babamın nüfus cüzdanı nın son sahifesinde silinmez kurşun kalem ile yazılı bir manifaturacının ismi vardı.

Bulduğum ilk manifaturacıya burada yazılı ismi sordum. Bana “o manifaturacının öldüğünü, çocuklarının bu işi bıraktıklarını” söyledi. Onları niye aradığımı sorduğunda bende

kendisine “Babam gilin Berne köyünden olduklarını, babamın akrabalarını bulmak istediğimi” bildirdim.

Bana “Berne köylülerinin bir kahvehanede toplandıklarını, oraya gidersem onları bulabileceğimi “söyledi.

Bende o bahsedilen kahvehaneyi buldum. Orada oturan birine “burada Berneli biri varmı “diye sordum.

O da bana yaşlı birini gösterdi. Yanına giderek kendimi tanıttım. Yaşlı amca Çorumdaki Şevket emmimin çocukluk arkadaşı imiş.Küçükken birlikte hocaya gitmişler, okumuşlar.

Ailemin tamamını tanıyordu. O anlatırken kahvede bulunan diğer insanlarda yanımıza gelerek onu dinlemeye başladılar.

Akşama doğru Bayburt ta taş işi ile uğraşan bizim akrabada geldi. Bir kamyona binerek köye doğru yola çıktık.

O zamanlar askeri birlik olarak Bayburt ta Tugay vardı. Onun yanından girilen yoldan yola devam ettik. Berne ye kadar iki köyü geçtik. Köylerde inenler oldu. Berne’de kamyonun tamamı boşaldı.

Köyde gittiğimiz ev babamın akrabalarının babam’ gilin evinin yerinde yaptıkları ev idi.

Daha sonra akşam yemeğine diğer akrabalarda geldi. Hep birlikte yemeğimizi yedik. Hep eskilerden bahsedildi.

Ertesi günü Bayburt’un içinde oturan babamın halasının kızının evine gittik. Kendisi beni görünce kucakladı. Annesinin vasiyeti olduğunu kardeşinin çocukları gelirse kendisi yerine onları kucaklamasını söylediğini bildirdi. Ona yanımda bulunan halalarımın resmini gösterdim. Küçük halamın aynen annesine benzediğini bildirdi.

Şimdi nerede bir Bayburt’ lu görsem benim babamın da Bayburtlu olduğunu söylüyorum.
Arkasından hemen eklemesi geliyor ”SENDE BAYBURTLUSUN DA”

Bayburt’ luluk realitesi işte bu.

MUSTAFA YOLCU – ANKARA

Web adresim- http://yolcusiiri.blogspot.com

print

Bir cevap yazın