Bayramımız Kutlu, Ekonomik Krizimiz Son Olsun!

Geçen yıl, bayramı buruk kutlamıştık, dünyanın bir avuç kan emicilerin çıkarmış olduğu ekonomik krizle mücadele ederken. Ve hemen her birimizin, inşallah bundan sonraki bayramlarımız, elimizin genişlediği, piyasanın biraz daha canlandığı bir bayram olsun diye temennileşmiştik… Aradan koca bir yıl geçti ve yine aynı hoş ve boş temennileri bir sonraki bayramlara havale ettik / etmekteyiz koro halinde.

Sabit gelirliler yine kılı kırk yarmakta çarşıda pazarda, okullarını başarıyla bitirip sınavları başarıyla kazanan onbinlerce işsiz, binlerce boş ve acil ihtiyaç duyulan kadrolar dururken sınavlarını boş yere kazanmış olmanın burukluğu ve gidecek bir işlerinin olmamasının kıvranışıyla, atanmayı beklemekten ağaç olmuşluklarının sızısıyla girmekte yine bayrama.

Yine dünyanın en pahalı benzinini tüketirken, yine dünyanın en saçma emeklilik sistemini yaşarken, yine dünyanın en saçma sigorta sistemini kullanırken(trafik sigortası ayrı kasko sigortası ayrı))) , yine yüzde yirmilere doğru yaklaşan işsizlik oranını izlerken, dünyada olduğu gibi, Türkiye de de, gelirin yüzde seksenine nüfusun yüzde yirmisinin, nüfusun yüzde sekseninin gelirin yüzde yirmisine sahip olduğu, akıllıların ve üretkenlerin tukaka edildiği, kurnaz, dalkavuk ve riyakarların baş tacı edildiği böylesi dramatik tabloların çook uzatılabileceği bir ortamda giriyoruz yeni bayrama…

Üzgünüm ki, renkli toz pembe tablolar çizmek içimden gelmedi. Sadece şunu yapabilirim en fazla. Bir önceki yılın en azından umut dolu beklentileriyle kaleme aldığım geçen yılın 30 Eylülünde yayınlanan bayram yazımı tekrarlayayım. Bayrama layık hoş mutlu mesut cümleler içimden gelmese de, aynı yazıyı tekrarlamak zor olmadı en azından.

* * * * *

Klasikler arasındaki en baş yerini alır, Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı.

Ol bayramlar ki, günleri uzun, hasbihali uzun, bayramlaşması uzun, oynaşmaları uzun, misafirlikleri uzun ve içli olurdu. Hal ve hatır kokardı köşe bucak her yerde… Yeni giydikleri pabucunun ucunu dokundurdukları topaçları çevirirken cumbalı evlerin entarili çocukları, o günlerin taaa asırlar ötesine götüren hafızalarımıza nakşedilmiş sembolleriydi.

Şimdilerde” nin pek te cilalı olmayan lakırdısını etmeden evel, büyük üstadın o yudum yudum içilen şiirinden ilk sekiz sırayı yadetmek isterim sizlerle hep birlikte…

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.

Bu nadide anların berraklaşan kristalize figürleri üzerine kosla sıvı dökülerek bile temizlenemeyecek kirlilikte olay ve kişilerin bahsini nasıl yapacağım cümlelerimde bilmem.

Öyle zamanlarda yaşıyoruz ki, her şey ama her şey yeni son model teknoloji içinde ep eski, örselenmiş, törpülenmiş laçkalaşmış duygular, davranışlar, ilişkiler, kutlamalar…

Bir satır yazmanın mutluluğunu unutur olduk, dolmakalemimizin ucundan süzülen mürekkebi seyrederken uçuk kahve renkli kağıtlara. Hasret kaldık kağıt bulamadığımızda da çimento torbalarını önce şekilli kesip kenarlarını yakıp süsleyerek yazdığımız ve yüreğimizi koyduğumuz onca cevherane sözcüklere.

Bir mesaj sesi, bir telefon sesi, bir korna sesi, bir titreşim sesi oldu koskoca bayramlaşmaların habercisi.

Üstüne üstlük öylesine bir korku, öylesine sinmişlik içinde bayram harcaması yaparken hemen çoğumuzun eli titrerken hem dünyada hem ülkemizde ekonomik çöküntünün hatta krizin arifesinde yaşanacak bir bayram. Bir taraftan sabahın bayram namazındaki tekbir seslerinde acı bir klakson sesi gibi içimizi delen borçlarımız, sıkıntılarımız özgürce ürperişlerimizi ve yüce yaratıcıya yakırışlarımızı eritmekte. Bir taraftan da bütün dünyayı çevreleyen insanoğlunun doyma bilmez dünyalık para hırsı yüzünden akan kanlar, mütemadiyen sürüp giden savaşlar…

Gelir bölüşümünün böylesine adaletsizleştiği, milli gelir artarken, bir avuç zenginlerin katlanan servetleri artamaya devam ederken orta direğin yokoluşunu istihdam umutlarının kabuslaştığı, suçların yarıdan fazsalının ekonomikleştiği, insanların ekmek yer gibi su içer gibi yudum yudum yalanlar üzerine yalanlar kurguladığı, yasyavan bayramlara doğru doludizgin gitmekteyiz koro halinde.

Süleymaniyenin asırların erittiği mermer merdivenlerinden çıkarken bayram namazından, peşimden her çıkan yüzde aynı ifade belirlemte. Geri dönüp baktığımda o uhrevi o ilahi havanın son cemaat yeri eşiğinin geçilmesiyle birlikte yüzlerde yeniden ağır buhranın izlerini görüyorum.

Bayram neş’e dir, mutluluktur, umuttur lakin, bunlardan bahsedemediğim ve bahsedemeyeceğim için çok ama çok üzgünüm. Keşkeler faydasızdır. Yine de iktidar sahipleri keşke biraz daha vicdanlı olsalar, lafını ettikleri, hatta politikasını yaptıkları dine layık yöneticiler olsalardı ya.

Hz. Ömer gibi değil onun milyonda bir namzeti olsalardı ya.

Sevgili dostlarım, okurlarım, yine de hepinize sağlıklı mutlu ve esenlik içinde bayramlar diliyorum. Ben yapamasam da mutlulukla yüzleyemesem de gerçekleri siz en azından bayram için bayram süresince yüzlemeye vedahi gizlemeye çalışın elinizden geldiğince.

Sağlık, mutluluk, başarı ve esenlik dileklerimle.

Bu bayrama özel not: Sevgili okurlarım, lütfen cep telefonu mesajı yerine elinizden geldiğince “alo” diyerek ses tonunuzu hissettirin sevdiklerinize. Daha yakınlarınızı “alo” ile yetinmeden, yüzünüzle birlikte merhaba’nızı gösterin. Kendinizi sevdiklerinizden, sizi sevenlerden mahrum etmeyin.

print

Bir cevap yazın