Türkiye’nin beyaz Türklerinin yıllardır devam eden bir korkusu var: Şeriat.
Türkiye’ye şeriatı getirmek isteyenlerin yarattığı ve yaşattığı varsayılan bir korku.
Bu korkuyu bertaraf etmek için türlü türlü yöntemlere başvuruyorlar.
Bu yöntemlerin en başında kayıtsız şartsız cuntacılara destek vermek geliyor.
Şeriat gelirse güdük donla denize girilmeyecek, kordon boylarında sevgililere el ele tutuşup yürüyemeyecek, meyhaneler kapanacak , içki üretimi ve içilmesi yasaklanacak vs vs.
Bu korkuyu modelledikleri ülkede komşumuz İran.
Şeriat gelmesinde ,emekli paşaların kanatları altında medya gücünü de kullanan bir çeşit zengin grubu bankaları boşaltsa da boşaltsın tavrını sergileyebiliyorlar.
Bankanın içi boşaltılmış,milletin kaynakları sayısı yirmiyi geçmeyen hortumculara gitmiş, bunun getirdiği bir kriz yaşanmış, binlerce kişi işini kaybetmiş bunu problem olarak göremeyebiliyorlar.
Türkiye’de şeriatın gelmesine gönülden destek veren siyasal hareketlerin taban bulmaması, siyaset içerisinde yer almaması onları rahatlatamıyor bir türlü.
Ne olursa olsun mutlu olmayan, ikna edilmeyen ,huzura kavuşturulamayan korku değer insanlarımıza cankurtaran mesafesinde duran cuntacılarımızın durup dinlenmeksizin mesai yapıyorlar.
Bir cunta tam deşifre edilmeden başka bir cunta peydah oluyor.
Dağ başını duman alır almaz arkadaşlar yürümeğe başlıyorlar.
Günlük mesleki faaliyetlerinin bir kısmını cuntacılık meselesine ayırıyorlar.
Beyaz Türklerin uykularını kaçıran korkularını bu vesileyle ortadan kaldırmağı hedefliyorlar.
Cuntacılık bizde bir gelenek. İttihatçıların başlattığı Dursun Çiçeklerin yaşattığı bir gelenek.
Türkiye’de şeriat isteyenlerin sayısı konusunda somut bir çalışma olmamasına rağmen,
Sokakta, cadde de, mahalle de bir baskı yaşanmamasına rağmen bu fantastik tavrı bıkmadan usanmadan sürdürüyorlar.
Beyaz Türklerin korkularını besleyen kaynaklar ne hikmetse bir türlü yok edilemiyor.
Ben bu ülkede çok yakın zaman da ,cuntacılık gibi, şeriat korkusu gibi, kıyılarımız da yaşayan çoğunluğu sol bir partiye oy veren renksiz Türklerimiz gibi kavramların yok olup tozlu raflara kaldırılacağına inananlardanım.
İşte o zaman cuntacılarımızı hayırla yad edecek, aziz ruhlarına birer fatiha okuyacak, güzelim ülkemizin gökkuşağı renkliliğinin altında inatla beyaz kalmağı bir süre sürdüren insanlarımızla yaşadıkları metafizik ilişkiye göndermeler yapacak, bir yandan bu ne yaman çelişki anne naraları diğer yanda mehteran eşliğinde muhafazakarların metazori tavırlarıyla hak ile yeksan olan darbeci mantığın yerine, güzel ülkenin bütün damarlarında dolaşmağa başlayan demokrasi heyacanını gümbür hissedeceğiz.