Bazen, bütün neşenizi gizli bir elin alıp götürdüğünü düşünürsünüz. Gizli eller çoğaldıkça, götürülen neşelerinizden bir esir kampı bile kurabilirler. O kamplarda, nasıl yaşar neşeniz? Ne yer ne içer? Bunu, bir taze anne şefkatiyle düşünürsünüz, neşelerinize düşkünseniz.
Bazen, bütün küfürlerinizi bir adama yönlendirip, rahatlatmak istersiniz argo kelimeleri. Sonra temsil ettiğiniz küfürsüz arkadaşlarınız aklınıza gelir. Bir kez daha vaz geçersiniz bu girişimden. Niyetini kurduğunuz cümleleri yeniden silersiniz, istemeyerek de olsa.
Bazen, yaşadığınız şehirle ilgili taşıdığınız kaygıları ulvi bir dille anlatmak istersiniz. Sonra o durumun içinde kendinizi de görür, kısmi bir pişmanlıkla vazgeçersiniz. Bu vazgeçiş, bir geri adım olarak yerini alır, hatıralarınız arasında.
Bazen, vatanınıza olan köklü sevginizi, en körpe fidanlara bir gül çisesi altında aşılamak istersiniz. Her şey yerli yerindeyken, bir anlayışsız bahçe bekçisine takılırsınız. Öldürmek, bekçi için ilk düşündüğünüz şeydir. Lakin onun bir aracı olduğunu düşünür, bekçiye kötü davranmazsınız. Heyhat gel gör ki bu durumu bekçi, ondan ürkmeniz olarak algılar.
Bazen, bütün bildiklerinizi unutup, kimliğinizi şehirde bırakıp, yüce dağ başlarında, mübarek üç beş koyunla yaşamak istersiniz. Ama şehri habislere bırakma durumu, bu düşüncenizi rafa kaldırtır. Koyun da, dağ da size asla kavuşamayacaktır.
Bazen, en bilinmedik denizlere yelken açmak, en bilinmedik koylarda, en bilinmedik fırtınalarla boğuşmak istercesine bir şevk duyarsınız içinizde. Ama çevrenizdekilerin kurumuş bir dere yatağından bile oluşan bir düşü yoksa… İşte çelişkinin en sertini yaşarsınız.
Bazen, sevdiklerinizi en alımlı kelimelerle övmek istersiniz. Övgünün sadece kelimelerde kalma ihtimalinin korkusu bile engel olur. Engel aslında bizim aşamadığımız bir şeydir. Aşıldığı an engel olmaz zaten.
Bazen, hiçbir iş yapmadan ot ot yaşamayı, keşfetmek isteyenleri gözlüyorum. Gözlerime inanamamak, sadece hayal kırıklığımın birisi. Zaten, hayallerimizin kırılmayan yeri mi kaldı?
Bazen en sıra dışı Amerikan filmleri gibi davranmaya meyil etmeye başlarsınız. Bunu düşünmek bile mahcup eder yüzünüzü. Dönderip yüzünüzü Tanrıya, ne eylerse O, güzel eyler dersiniz.
Bazen en umulmadık durumlar çıkıverir karşınıza. Öfke seline kapılık her şeyi berbat etmek bilinçliliği zuhur eder ufkunuzda. Sonra aman boş ver nevinden iç bir sese karışır diğer ses. Yine makul olanı yaparsınız, hakiki bir kul safvetiyle.
Bazen ölümün acı yüzü, rüyalarınızı bile aşan bir gerçeklikle duruverir karşınızda. Korkmanın, hele hele ölümden korkmanın sizden bir şey olmadığını hatırlar, ona yeniden Mevlana bakışı ile bakarsınız.
Bazen bıkarsınız…
Bazen yorulursunuz…
Bazen ümitlenirsiniz…
Bazen şevklenirsiniz…
Bütün meselenin bir imtihan olduğunu yeniden kavrar, verdiği, vermediği her şey için şükür için, bildiğiniz usulü uygularsınız. Elleriniz semaya dönüktür artık.