Yeryüzünde konuşma ve yazı dili olarak kullanılan Türkçe lehçeleri ve bu lehçeler arasındaki yakınlık uzaklık, Türk Dünyası gibi kavramların ne ölçüde ciddiye alınacağının da bir açıklamasıdır. Genel olarak Türkçe, lehçeleri itibarı ile şöyle sıralanabilir:
1-Oğuz Grubu. Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Gagavuz, Salar, Halaç, Horasan, Irak Türkmencesi,
2-Kıpçak 1 Grubu. Kazak, Kırgız, Karakalpak, Kumuk, Kırımçak Türkçesi,
3-Kıpçak 2 Grubu. Tatar, Başkurt, Karaçay/Malkar, Nogay, Karay, Alabagut, Kırım Tatarcası, Astrahan Nogaycası, Yurt Tatarcası, Barabin Tatarcası,
4-Karluk/Uygur Grubu. Özbekçe, Uygurca.,
5-Bulgar Grubu. Çuvaşça, Urumca,
6-Hakas/Tuva/Yakut/Sibirya Türkçeleri Grubu. Altay, Hakas, Şor, Çulum, Tuva, Tofalar, Saha, Çin’de SarıUygurlar,
FuYu Kırgızcası gibi.1
Bu sınıflandırmayı haklı yapan sebeplerden birisi de Oğuz Grubu arasında sayılan Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan Türkçeleri arasındaki yapı benzerliğidir veya yakınlığıdır. Ama bir birinin aynısı değildir. Çünkü Rus işgaline kadar Arap alfabesi kullanan Türkmenler, SSCB döneminde önce Latin alfabesi, sonra Türkiye’nin bu alfabeyi tercih etmesi ile birlikte Kıril Alfabesi kullanmaya zorlandılar. Ancak 1991’de Türkmenistan bağımsızlığından sonra tedrici olarak yeniden Latin alfabesine geçildi. Aynı durum daha fazlası ile Azerbaycan için de geçerlidir. 16. yüzyılda Osmanlı egemenliğinde kalan Azerbaycan 17. yüz yılda Safavilerin egemenliği altına girmiştir. 19. yüz yılda ise Türkmen Çayı Anlaşması ile birlikte (1828) Azerbaycan ikiye bölünmüş, Güney Azerbaycan Kaçar Hanedanlığı, Kuzey Azerbaycan ise Rus Çarlığı yönetimi altına girmiştir. 1918’de iki yıl süren kısa bir Kuzey Azerbaycan bağımsızlığından sonra yeniden Rus işgali (SSCB adıyla) başlamış ve nihayet 1991’de sona ermiştir. Kuzey Azerbaycan’da da Ruslar, Azeri Türklerini Kıril Alfabesi kullanmaya zorlamışlar ve bu durum 1991’de Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra Latin Alfabesini almasına kadar sürmüştür. Buna karşılık Güney Azerbaycan halen daha İran yönetimi altındadır ve Arap alfabesini kullanmaya devam etmektedir. Irak Türkmenleri de Selçuklu/Osmanlı dönemlerinden beri ve halen Arap Alfabesi kullanmaya devam etmektedirler.
Oğuz grubunu oluşturan Türk boylarının farklı Devletlerin/hanedanlıkların yönetimi altında kalmaları ve zaman içinde de farklı alfabe kullanmaya zorlanmaları bu boylar arasındaki Türkçenin lehçesi arasında zaman içinde ister istemez bazı farklılıklar oluşturmuştur. Azerbaycan ve Türkmenistan’ın bağımsızlıklarından sonra da Latin Alfabesini tercih etmelerine rağmen, X, Q ve W gibi harfleri kullanmaları buna karşılık Türkiye’nin resmi alfabesinde bu harflerin kullanılmayışı, Oğuz boyları arasında alfabe farklılığının yol açtığı sorunların azalarak ta olsa devamına yol açmıştır. Ama SSCB dönemine göre Türkiye, Türkmenistan ve Kuzey Azerbaycan Türkçesi arasındaki alfabe farklılığının yol açtığı sorun büyük ölçüde azalarak devam etmektedir. SSCB dönemine göre Alfabe farklılığının ortadan kalkması, iletişimin daha sık ve hızlı olarak ve artarak devam etmesi, Oğuz boyları arasında (Türkiye-Türkmenistan ve Azerbaycan) kültürel yakınlık ta artmaktadır.
Oğuz boyları arasında coğrafya ayırıcı özelliğini özellikle Türkmenistan ile Azerbaycan ve Türkiye arasındaki coğrafi ayrılık etkisini belirleyiciliğini korumaktadır. Ortak Alfabe kullanımının başlaması oğuz lehçesini büyük ölçüde yaklaştıracak bir gelişmedir. Ama coğrafyanın yanında siyasal sınırlarda Oğuz boyları arasında olmasa bile Orta Asya’daki Türk Devletleri ve toplulukları için önemli ve potansiyel bir sorun olmaya devam etmektedir. 1924’te SSCB diktatörü Stalin tarafından çizilmiş olan Türkmenistan-Özbekistan-Kırgızistan- Kazakistan sınırları son derece keyfi ve topluluklar arasında gelecekte büyük sorunlar için zemin olacak bir şekilde düzenlenmiştir. Türk Cumhuriyetlerinin ileri derecede dayanışması bir yana komşuluk ilişkileri bile yeterli düzeyde değildir.
O halde bir Türk dünyasından söz edilebilir mi? Ziya Gökalp’in konu hakkında ki şiirine göre:
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türküm, bu ad her unvandan üstündür!
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı;
Türk milleti bir bölünmez bütündür.
Gökalp’in fiili durumdan çok uzak ve daha çok kendi temennilerini yansıtan bu şiiri için Taha Akyol: “Türkçülüğün doğuş dönemindeki romantizmi yansıtır,”2 değerlendirmesinde bulunmaktadır. Gökalp’in şiirindeki bu görüşler gerçek dünyadan ne ölçüde kopuk ise, Türk boyları arasında hiçbir yakınlığın olmadığı, olmayacağı görüşleri için de aynı şeyi söylemek mümkün müdür?
Türk boyları arasında konuştukları lehçe bakımından aynı grup içinde yer alan Oğuz boylarını oluşturan, Türkiye, Türkmenistan ve Azerbaycan içinde ciddi bir yakınlık bulunmadığı söylenebilir mi? Kuzey Azerbaycan bağımsızlığından sonra Haydar Aliyev’in Cumhurbaşknı olmasını takıben sıkça kullandığı ve daha sonra resmi söylemlerde çokça tekrarlanan “Bir millet iki devlet” görüşü gerçek durumu yansıtmakta mıdır? Çünkü 13 Ekim 2009’da Bursa’da oynanan Türkiye Ermenistan Futbol maçı esnasında Azerbaycan bayraklarının stada alınmayışı ve bunu takiben Bakü’de ki Türk şehitliğinde bulunan Türkiye bayraklarının bir misilleme olarak Azerbaycan makamları tarafından sökülmesi “Bir millet iki devlet” görüşünün en azından resmi düzeyde inandırıcı olmadığını göstermiştir.
Halil Berktay’a bakılırsa: ““bir millet, iki devlet” diye bir diğer yeniyetme icat, su katılmadık bir uydurma var karşımızda. Uydurma, çünkü birincisi, Azerîler ile Türkiye Türkleri tarihin hiçbir döneminde tek ve aynı millet olmadı… yaygın kabul gören “millet” tanımlarının hemen hiçbir öğesi ortak değil, Azerbaycan ile Türkiye arasında. Dil bile tam anlamıyla aynı değil –alt tarafı, iki farklı tarihsel-kültürel ortamda evrilen iki farklı Türkçe : adı üstünde, Azerî Türkçesi ve Türkiye Türkçesi söz konusu.”3
Görüldüğü gibi Berktay savundukları itibarı ile, Gökalp’in görüşlerinin tam aksi yerdedir. Coğrafi, siyasi ve tarihi sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan farklılıkları yok sayan Gökalp’in görüşlerine karşılık Berktay ise bırakınız bütün Türkler arasındaki birlik görüşünü yalnızca Oğuz boyları arasında bile hatta Oğuz boylarının da tamamı arasında değil Türkiye Türkleri ve Azerbaycan Türkleri arasında bile birlik anlamında bir yakınlık görmemektedir. Çünkü Türkiye ve Azerbaycan Türkleri arasında “tarihin hiçbir döneminde tek ve aynı millet olmadı” iddiası için hiçbir kanıt gösterememektedir.
Millet kavramı için yapılan tanımlar oldukça farklıdır. Ama genel olarak üç başlık altında yapılmaktadır: Din-Irk ve Coğrafya’ya göre. Millet kelimesi bilindiği gibi Arapça kökenlidir, “din, mezhep, bir dinde veya mezhepte bulunanların topu, sınıf, topluluk, makule, kategori”4 anlamlarında kullanılmaktadır. Millet kavramı birinci anlamı ile ele alındığında, hem Türkiye hem de Azerbaycan Türklerinin Müslüman olmaları dikkate alındığında acaba nasıl ve hangi mantıkla “bir ve aynı millet” sayılmayacaklardır? Millet kavramı ikinci anlamı ile ele alındığında, hem Türkiye Türlerinin hem de Azerbaycan Türklerinin kendilerini Türk saydıkları bir vakıadır. Azerbaycan Türklerine, “hayır siz Türk değil Azeri’siniz, Azeri başka Türk başkadır” görüşü ise SSCB döneminin resmi görüşüdür. Bunun hiçbir ciddiyetinin olmadığı SSCB yıldıktan sonra ise daha çok görülmüştür. Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin masallarının, halk kahramanlarının, ata sözlerinin, şair ve yazarlarının bile büyük çoğunluğu ortaktır. İşte Köroğlu, Yunus Emre gibi isimler her iki ülkede de halkın muhayyilesinde ayrıcalıklı yere sahip olan ortak isimlerdendir. Coğrafya’ya ve siyasal egemenliğe/birliğe dayalı olarak millet tarifi yapıldığında Türkiye ve Azerbaycan Türkleri ne kadar farklı millet olurlar? Büyük Selçuklu döneminde Azerbaycan’ın hem Kuzeyi hem de Güneyi, Türkiye toprakları ile birlikte Selçuklu egemenliği altındaydı. 16. ve 17. yüz yıllarda 100 yılı aşkın bir süre hem Azerbaycan hem Türkiye toprakları Osmanlı egemenliği altındaydı. Osmanlı Devleti kendini korumaktan aciz olduğu bir dönemde de, Çarlık Rusya’sının dağılmasını takiben Ermenilerin Azerbaycan topraklarını işgale başlamaları üzerine Eylül 1918’de bunu engellemiş ve Azat Azerbaycan’ın kurulmasını sağlamıştır.
Bunun tek istisnası ise Aralık 1920’de SSCB Azerbaycan’ı işgale başladığında dönemin Ankara hükümeti sözle bile olsa bu işgale karşı çıkmamıştır. Azerbaycan ve Türkiye Türkçeleri arasında ki farklılık ise alfabe farklılığından ve özellikle Türkiye’nin 1928’den başlayarak alfabesinde X, Q ve W harflerini kullanmayışından ortaya çıkmıştır. Bunun ise sayılan ortak özelliklerin yanından belki küsurattan görülmesi aklın gereğidir. Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi deyimlerinin iki ülke anayasalarında yer alması da farklılığı değil ortaklığı gösteren resmi birer metin olmalıdır.
Aynı siyasal egemenlik ve aynı tarihi geçmişe sahip olmak “aynı millet” olmak için yeterli olmuş mudur? Eğer yeter olsaydı, Türkiye Türkleri ile Türkiye Ermenilerinin ve Türkiye Rumlarını “bir ve aynı millet” olmaları gerekmez miydi? Ortak bir tarihi geçmişe sahip olmak önemlidir ama tek başına yeterli değildir. Türkiye Türkleri ile Ermenilerin ve Rumların arasındaki sorunlar bunun açıklayıcı bir misalidir. Yine ortak bir geçmişe sahip olmak tek başına belirleyici olsaydı belki bu gün, Kürtlerin, Araplar, Farslar ve Türkler ile hiçbir sorunu olmayacaktı. Ancak fiili durum sorunların varlığını göstermektedir.
Dünyanın hemen her bölgesinde aynı kökten gelen toplulukların duygu ve siyasi birlikleri saygı ile karşılanır. İşte SSCB’nin dağılması ile birlikte Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi son derece olumlu bir gelişme olarak görülmüştür.
Sömürgeciliğin yaygınlaştığı Osmanlı Devletinin tasfiye edildiği 20. yüz yılda Batılıların öncülük ettiği görüşler de ciddi bir yaygınlık ve etkinlik göstermiştir. Bu görüşler çerçevesinde, İslam birliği, Arapların birliği, Türklerin birliği çok büyük ayıplı görüşlerden sayılmıştır. Şimdi olmasa bile 20. yüz yıl ortalarına kadar Kürtlerin birliği de “ayıplı görüşlerden” sayılmıştır. Dikkat çekici bir diğer hususta, Türk ve Arap ülkelerinin yönetici ve aydın seçkinleri de sömürgecilerin “ayıplı saydıkları” bu görüşleri aynen benimsemişlerdir. Türkiye’de kendisini Kemalist sayan çevreler gibi kendisini Kemalizm’e karşı sayan pek çok çevre de bu konularda aynı refleksleri göstermektedir. Sömürgeci Batılıların telkin ve teşvikleri sayesinde yalnızca Kürtlerin birliği görüşü “ayıplı olmaktan” çıkarılmış buna karşılık, İslam birliği, Türk birliği, Arap birliği gibi görüşler “ayıplı sayılmaya” devam edilmektedir. Halil Berktay da dikkat çekici örneklerden birisidir. Mesela Rusların birliği, Almanların birliğini eleştiren görüş ve yazılarına rastlanmaz. Ama İslam birliği, Türk birliği görüşlerini batılı bir heyecanla savunmaktadır. Acaba niçin?
Bakü’deki Türk bayraklarının Azerbaycan yönetimi tarafından söktürülmesi, “bir millet iki devlet” anlayışının resmi planda ve resmi söylemlerde geçmiş yıllarda tekrar edenler tarafından da rahatlıkla unutulabilir vazgeçilebilir bir tercih olduğunu göstermişlerdir. Hiçbir münasebeti yokken Bursa Valisinin Türkiye Ermenistan maçı öncesinde stada Azerbaycan bayrağının alınmayacağını açıklaması ve tepkiler üzerine bundan geri adım atmasının ardından ilan edilen FİFA kararı ile bu yasağa uluslar arası bir hukuk zemini oluşturma çabası, Türkiye Azerbaycan arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesine engel olamamıştır. Türkiye’nin komşuları ile “sıfır problem” sloganı ile dış ilişkiler tercihini açıklayan AKP Hükümeti ve Davutoğlu, iddiaların aksine dış ilişkiler alanında Türkiye’ye stratejik bir derinlik kazandıramamıştır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki yüz yılı aşan sorunları çözmek iddiası ile yapılan Ermenistan Açılımının hiçbir olumlu sonucu görülemeden Türkiye’nin Azerbaycan ile ilişkileri bozulmuştur.
1991’den beri Ermenistan’ın bütün saldırılarına gizli açık destek vererek Azerbaycan topraklarının beşte birlik bölümünün Ermeniler tarafından işgalini sağlayan Rusya’ya karşı hiçbir tepki gösteremeyen Azerbaycan’ın tek kişilik yönetimi, Türkiye’nin hatalarına karşı abartılı tepkiler gösterebilmektedir. Türkiye’deki ve Azerbaycan’daki Türkler arasında hemen her alanda görülen duygu ve heyecan birliği “bir millet ayrı devlet” sloganı için ne ölçüde iyimserlik havası yaysa da iki ülkenin yönetimlerinin tutumları da aynı iyimserlik havasını yok edebilmektedir. İki ülkenin halkının duygu ve heyecan birliği “bir millet iki devlet” görüşünü geleceğe taşıyacak kadar geniş ve kuvvetlidir.
…………………………………………………………………………………………………
1-Mehman Musaoğlu, Çağdaş Türk Yazı Dilleri ve Haritası, Türksoy Dergisi, S.25, Ekim 2007, Ankara.
2-Taha Akyol, Türk Dünyası, Milliyet Gazetesi, 10-07-2009
3-Halil Berktay, Bir Millet İki Devlet, Taraf Gazetesi, 29-10-2009
4-Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Doğuş Matbaası, Ankara 1978, s.775