AKP’nin serbest düşme eylemi içinde olduğunu bir yazımda etraflıca anlatmıştım.
Din eksenli Atlantik bağımlılığından, laiklik eksenli Batı bağımlılığına doğru yol aldığımızı gösteren birçok emare olduğunu söylemek abartı olmaz.
Obama’nın, tarihi Türkiye ziyareti bunun işaretleri ile doluydu. Obama’ya Cumhuriyetimizi kurtar diye bağıranlar, sizce ne demek istiyorlardı? Emperyalizmden kendi cumhuriyetini ve laikliğini kurtarmasını isteyen bir anlayış.
Onu değil, bizi al. Ya da dinciler ile işbirliği yapma, laikler ile işbirliği yap. Gibi anlatıların özü, düzen aynı kalsın ama iktidarı Amerikancı laiklere verelim.
Şimdi Türkiye’deki iktidar kavgasının aslı bu eksende yürüyor.
Önce şunu söylemek gerekir. Türkiye’nin sorunu laiklik değildir. Türkiye’nin sorunu bağımsızlıktır. Bağımsızlık gittiği için laiklik gitmektedir.
Emperyalizmden laikliğin kurtarılmasını isteyen anlayış, Türk Halkının anlayışı değildir. İktidarı elde etmeye çalışan Batı bağlantılı güç odaklarının planıdır.
Gelin biraz geriye gidelim. 14 Nisan mitingleri, Batıya bağımlı laiklerin önderliğinde yürütüldü. Her ne kadar, ne AB ne ABD sloganları atılmış olsa da, mitingler laiklik eksenine hapsedilmiş durumdaydı.
Yani AKP’den kurtulmanın ötesinde hiçbir planı yoktu. Düzen içinde çözüm arayışı idi. Türkiye gene Atlantik sistemi içinde kalacak, ama yönetenler laik olacaktı. Başarmak istedikleri buydu.
17 Mayıs mitingleri ise karakter olarak çok farklıydı. Sayı olarak, 14 Nisan mitinglerinden azdı. Ancak, gerek önderleri gerekse özü bağımsızlıkçı idi.
17 Mayıs Mitingi için TESUD’un “biz yoğuz” açıklaması, Batı ekseninde olanların bu mitinglere destek vermediğinin açık göstergesiydi. Miting gecesi CNN’de, Baykal’ın “biz bu mitingin unsuru değiliz” şeklindeki açıklaması, CHP belediyelerinin taşradan gelenlere otobüs vermemesi her şeyi açıklıyordu.
Buna rağmen CHP’nin bağımsızlıkçı tabanı Maltepe’de idi.
Türkiye’nin sorunları, sistem içinde kalarak çözülebilecek türden değildir. Sistem içinde kalarak aranan çözümler, bizim değil, Amerikanın istediği çözümlerdir.
Türkiye’nin bir yol ayırımında olduğu doğrudur. Ya Atlantik ittifakında parçalanacağız, ya da Mustafa Kemal devrimlerini kaldığı yerden devam ettireceğiz.
Asya’da yeni doğan ve yükselen dünyada yerimizi alarak, yeni devrimler çağına gireceğiz.