“Türk insanı, Türk insanından ayıran duvarları yıkmak; muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak bir köprü olmak isterdim.”Düşüncelerin karmaşasında belki de mükemmelliğin seyrini değiştiren akıl almaz ve şu zamanda insanların beyinlerinden geçen böyle bir kelime olmadığına dair binlerce insanın şahitlik edebileceği, tartışılmaz, günümüzde söylenebilecek tek söz, tek cümle. Türk insanını Türk insanından ayıran duvarların farkına varmak gerek aslında. Yaşanılan onca kargaşaya baktığımızda tarafların ikisi de ben Türküm diye bağırmasına rağmen yinede bir sıkıntı var aralarında. Bunu görmek ve idrak etmek çok da zor olmasa gerek. Oturup düşünmek gerek biraz da.
Gelmiş geçmiş en büyük düşünürlerimizden biri olan Cemil Meriç’in söylediği bu söze dikkatinizi çekmenizi istiyorum. Nedir yani bizi birbirimize düşüren? Bunun muhasebesini yapabilmek, bir Türk insanının vicdan meselesidir kanımca. Bırakın kardeşçe yaşamayı; Sayın Meriç, daha büyük bir istikbalden bahsediyor. Ama günümüze baktığımız zaman ise biz taş devri düşüncelerinin ışığı altında aydınlanma peşindeyiz. Sağ ve sol olmamalı artık. Gerici ilerici olmamalı. Aydın insan etiket sahibi olan kişi değil aksine bu şartlarda her etiketten yararlanmasını bilen ama kendi görüşünü ortaya koyabilen bir kişi olmalı.
Türk bayrağını ve vatanını sahiplenmek başka bir fikrin ürünü, laikliği savunmak başka bir düşünce, içimizde var olan inanç değerlerini sahiplenmek ise irticai faaliyet olarak görülüyor günümüzde. Bu saydıklarım arasında hangisine bir başkaldırışı var Türk Milleti’nin? Ülkesini sevmek, Atatürk’ün ilkelerini savunmak ya da insanın doğası gereği bir inanç sistemine bağlı olmak kadar doğal ne olabilir ki? Bunları ayrı bir amaç olarak görmek ve körü körüne o düşünce sistemine bağlı kalmak mıdır hayatımızın gayesi? Etiketlenmek hoşumuza mı gidiyor? İdeolojilerin çatısı altında yaşamak köleliğin açık bir göstergesi değil midir?
Şu bucu, bu şucu diye nitelendirdik insanları. Biz ki Kurtuluş savaşını insanların nesebine, ırkına, inancına, düşüncesine bakmadan birlik olup, ‘bir’ olup kazanan dedelerimizin torunlarıyız. Biz ki Çanakkale’de dağa taşa “Çanakkale Geçilmez!” lafını söylettiren neslin evlatlarıyız.
Biz, milli maçlarda hep birlik olup kendi içimizde neden bu kadar sorun yaşıyoruz? Neden milli kimlik altında yaşayamıyoruz. Neden laikliği savunan düşünce içerisinde inanç değerlerinin olmadığı gibi bir önyargımız var? Neden milletini seven, koruyan; milli benliğini kaybetmek istemeyen bir fikir ırkçılık olarak algılanıyor? Ya da inancını dile getiren bir insanın irticacı olabileceğini düşünüyoruz? Biz bir değil miyiz? Biz düşüncemiz, ırkımız, şeklimiz şemalimiz ne olursa olsun Türk Milleti’nin bir ferdi değil miyiz? Biz inancımız ne olursa olsun laikliği savunmuyor muyuz? Biz ‘atam izindeyiz’ derken de inanmıyor muyuz?
Biz bir elin parmakları gibi farklı olabiliriz. Farklı düşünebilir, farklı hareket edebiliriz. Her birimiz bir gökkuşağı içinde farklı renklerin temsilcileriyiz. Ama biz gökkuşağıyız. Biz Türkiye Cumhuriyeti altında Türk milletini temsil eden insanlarız. Hepimizin farklı rengi, farklı düşüncesi olsa da etnik kökeni şu diye ayrım yapmak değil amacımız. Tek derdimiz var bu ülkede: Tek millet, tek devlet, tek dil ve tek bayrak altında insanlığa yaraşır bir hayat sürmek ve kimliğimize sahip çıkmak.
Son olarak Türk Milli Takım’ımızın milli ruhunu az da olsa yansıtan bir sloganı hatırlatmakta yarar görüyorum sizlere..
Şimdi size soruyorum, biz kimiz? Biz kimiz?
Biz Ahmet’iz, biz Ayşe’yiz, biz biriz. Biz binleriz.
Yüzlerde gurur yüreklerde zaferiz.
Biz takımız, biz tarafız. Hep yan yana, hep omuz omuzayız.
Biz görev yeriyiz, biz alın teriyiz.
70 Milyonun bayramı, 70 milyonun bayrağıyız
Biz milletiz, biz memleketiz.
Şimdi sahaya biz gibi çıkacağız ve diyeceğiz ki.
DÜNYA BÜYÜKSE BİZ DE BÜYÜĞÜZ!