Bizler Tarihin Ortanca Çocuklarıyız..

Bizler tarihin ortanca çocuklarız..bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık..bizim savaşımız ruhani savaş..ve bunalımımız kendi hayatlarımız..

Zaman İlerliyor… Saniyeler geçiyor… Basit sıradan bir zaman gibi görünse de yapabileceklerimizi yapmamız gereken başka saniyelerimiz yok elimizde… Bak bir saniye daha geçti ve bir saniye daha… Zaman bir anlamda telaşlandırıyor bizi ama geçiyor bir şekilde..bu süreçte ne bir amacımız ne bir fikrimiz var yaşam adına ve ne de büyük bir ülkümüz mevcut kendi adımıza..Nedir yani? Şu hayatı bana kısaca özetleyecek bir babayiğit var mı? Kim verebilir bunun cevabını bana? Sürü psikolojisinden hala kurtulamadık mı yoksa? Kim ne yaparsa onu mu yapıyoruz? Daha dar kapsamda çevremizdekilerin taktirini toplamak için mi bütün eylemlerimiz..sen bir birey olarak ne için yaşıyorsun? Sen sen olmasaydın nasıl bir hayat tarzın olurdu. Acaba yine sen sen olur muydun? Yine sen aynı düşünceleri paylaşmaktan gurur duyar mıydın? Ya da sen sen olmasaydın senin çevrendekiler senin çevrendekiler olmasaydı ya da ya da.. sen bir erkek olsaydın ya da bir kız, sen bir Asyalı olsaydın ya da Avrupalı, zengin ya da fakir, güzel ya da çirkin vs vs..yine aynı şartlarda ve aynı koşullarda yine şimdiki gibi bugünkü davranışlarını sergiler miydin? Yine aynı fikirde yine aynı ülküde yine aynı karakter ve kişilikte ve yine aynı kafada olur muydun acaba?

Evet, biz kimiz ve ne için yaşıyoruz? Biz görüntüden ibaret olmasaydık neyi temsil ederdik? Ya da sen birey olarak kimdin ve hangi düşüncedeydin? Ya da bir toplumun bir bireyi olarak o toplum için ne ifade ederdin? Sen ülken için bayrağın için… Sen vicdanın için ne ifade ediyorsun? Ya da senin vicdanın neyi ifade ediyor? Ne diye haykırıyor o içindeki ses? Sen sen olalı ne oldun ne olacaksın? Kısacası sen şu anda bulunduğun durumun dışında başka bir yer ve zamanda olsaydın ne olurdun hangi değerler sistemini temsil ederdin? Var mı bütün bunların cevabı? Sakın bana ne olacağımız şartlar ve koşullara göre değişirdi demeyin..Bu, bütün sorularımın kaçamak bir cevabı..işte bütün bu soruların cevaplarını bulamayışımız bizi hayattan kopuk, mutsuz ve daha trajik komik ifadeyle ruhsuz insanlar yaptı..Temelimiz sağlam olmayınca en ufak krizler karşısında yıkılma tehlikesi geçirdik..

“Hayatta varolduğu için düşlenen şeyler vardır ve düşlendiği için varolacak şeyler…” diyor H. F. Blanc. Biz neyi düşlüyoruz ya da düşlenmesi gereken neyimiz var? Bir sembolün bile bir çizgisi varken bizim fikrimiz düşüncemiz nedir? Bir şeyler ifade edebilmenin daha doğrusu var olabilmenin hakkını verebiliyor muyuz acaba? Yollar bitmeyecek kadar uzun ve dağlar aşılamayacak kadar heybetli olsa da bizim yine o yolları yürümekten ve o dağları aşmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz o ideali sorguluyorum ben aslında..Nedir yani hayatın anlamı? Her gün paket paket alıp içtiğimiz sigara mı? Herkesin düşlediği ama yaşayamadığı bir tat oldu mu hiç gülüşünde? Herkesin baktığı gibi bakıp, kimsenin görmediğini gördüğün zamanların var mı?

Dünyanın seni mutlu etmeye kendini adamadığı için şikâyet eden ateşli bir keyifsizlik budalası olmaktansa, kendini yüce bir amaç uğruna yaşatma şerefini tat..

Zaman ilerliyor… Saniyeler geçiyor… Basit sıradan bir zaman gibi görünse de yapabileceklerimizi yapmamız gereken başka saniyelerimiz yok elimizde… Bak bir saniye daha geçti ve bir saniye daha…

Bizler tarihin ortanca çocuklarız..bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık..bizim savaşımız ruhani savaş..ve bunalımımız kendi hayatlarımız..

print

Bir cevap yazın