Son bir kaç gündür Doğu Türkistan’da yaşananlar millet olarak ayranımızı kabartmaya yetti de arttı bile. Ülkemizde bütün kamuoyu ayağa kalkmış “One Minute” diyecek bir babayiğit arıyor.
Bir kere ayranımız kabarsa kaç yazar? Mayası bozulmaya yüz tutmuş bir toplumun kabaracak ayranı verse verse ekşi bir tat verir ancak, başkaca da hiç bir halta yaramaz. Ayrıca içerde kopan bunca fırtınada, yaşanan onca hengâmede “ateş olsak ne kadar yer yakarız” o da ayrı bir merak konusu.
İkincisi, Çin önüne gelen çoluk çocukla çelik çomak oynayacak bir ülke değil ki biri gelsin de bana “One Minute” desin ben de seçim kazanayım hesabı yapsın. Kanaatimce bu iş İsrail işine benzemez.
Çünkü İsrail yönetimi seçime giderken işi sağlama almak için bir ay önceden suyu bulandırdı, ardından da yine kendisi gibi seçime giden bir “dost” ile küçük bir tiyatro sahneledi. Hoş ki attığımızı sandığımız fırçanın karşılığını Türkiye Cumhuriyeti’ni mayın tarlasında yolunu şaşırmış merkebe çevirerek de fazlasıyla aldı. Şu şartlarda cürmümüzün büyüklüğünü siz hesap edin nereyi yakabileceğimizi ben size söylerim o zaman…
Fazla söze hacet yok. Gelin görün ki dostlar bugün yine kör gözlere parmak sokasım geldi.
Şu günlerde herkesten çok benim yüreğim dağlansa da, Ötüken Yaylasından Çin’e Maçine akan selin içinde “Kurt başlı sancağı” taşımaya en çok ben hülyalasam da günümüz reel politiğinin bu fantezilere şans tanımadığını da bilmek zorundayız.
Durum sanılandan daha hassas bir dengenin bozulduğunu gösteriyor. Bu yüzden bu günlerde her zamankinden daha çok hassasiyet ve diplomatik incelik gerekiyor. Çünkü şu an ki yaşananlar bir anlık bir başlangıcın gelişmesinden ziyade uzun zamandır kurgulanan bir senaryonun anlamlı/haklı bir gerekçe ile uygulamaya konmasına benziyor.
Daha önce bir yazı vesilesiyle dile getirdiğim gibi taşları yerinden oynatan olayların fitili Kosova Devleti’nin Rusların Ortodoks Protektorası’nın göbeğinde kurulmasıyla ateşlendi. Ardından Rusya’nın Gürcistan salvosu geldi, Ermenistan’a açılan kapılardan sonra İran seçimleri gündemi işgal etti bir süre. Türkistan katliamı ise bütün bu gelişmelerin üzerine tüy dikti.
AB, ABD, ABD’nin yamağı İsrail, Rusya, Hindistan, İran ve Çin senaryonun ana karakterleri olarak arz-ı endam etmektedirler. Kosova, Irak, Gürcistan, Ukrayna, Mısır, Pakistan, Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye gibi ülkelerse sahneyi tamamlayan figüranlar olarak karşımızda durmaktadırlar.
1990’larda Balkanlar’da sahne yeniden kurulurken Bosna’da bir jenosit yaşandı. Sayısı hala tam olarak tespit edilemeyen çocuk, kadın, ihtiyar, başkaca siviller ve asker tarihin şahit olunan en büyük kırımlarından birine uğradılar.
Son yıllarda üzerimize sağanak sağanak demokrasi ile gelen Avrupa o yıllarda kılını bile kıpırdatmadı. 1997’ye kadar ABD ve BM’yi de ortalarda göremedik. Diğerleri ise zaten hiç olmadı. Sahnede sadece Almanya vardı, O da, Büyük Hırvatistan sevdasıyla ikinci Bosna Katliamı’nı tetiklemişti sadece.
Söze Boşnaklarla başladık. Çünkü ilk kurban onlardı. Zavallılar kazara Müslüman idiler ve ne talihsizdiler ki petrolleri yoktu ki bir imdada koşan olsun.
Söze Azerbaycan ile devam edelim.
Amerikalılar bu Ermenileri o kadar çok seviyor ki her yılın nisan ayında cümle Amerika’yı bir “tehcir” sızısı kaplar. Ama gel gör ki Bakû-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı gibi batının hayat damarlarından en önemlisi Azeri-Gürcü-Türk toprakları yoluyla batıya her gün kan pompalar. Bu yüzden Amerikalıların Ermeniler için yüreği kan ağlasa da bir türlü soykırımı yasalaştırmayı maçaları yemez. BTC yerinde durdukça da bu sızı vaziyeti bir yüzyıl daha devam eder gibi görünüyor.
Fakat bu seneki sızlanmalar arasında hem Amerikalılar hem de Azeriler, Rusların tezgâhına geldiler. Rusların kışkırttığı Ermenilerin propagandaları ile “New President of World” Hüseyin’in açılımcı kimliğinin birleşmesiyle yeni beklentiler ortaya çıkınca, ortamın nefasetinden gaz alan bizim AB sevdalısı politbüromuz da futbol diplomasisi ile sorunu kökünden çözme heyecanına kapıldı.
Sonuç mu?
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Gardaşlarına küsen Azeriler, Putin’in şefkatli kollarında baba sevgisi arar oldular. Böylece Rusya bir yandan “eski arka bahçesini” yeniden tımar ederken bir yandan da yapılan anlaşmalarla Azeri Petrollerinin önemli bir kısmını satın alma hakkını elde etti.
İran;
Anlaşılmaz bir şekilde Ermenistan’la anlaşmalar yaparken hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin sempatisini kaybetti. En kötüsü ise Azerilerin düşmanlığını kazandı. Önümüzdeki dönemde bu durumun yaratacağı en büyük tehlike, İran’da baş gösterecek karışıklarda Güney Azerbaycan’da 40 milyonu bulan Türk nüfusun İran’a yaratacağı sıkıntılardır. Muhtemeldir ki İran’da henüz devam etmekte olan karışıklıklarda, başrolü son bir yüzyıldır olduğu gibi yine Azeriler oynuyordur. İlerde de İran’a yapılacak bir ABD yada İsrail saldırısında hiç şüphe duyulmasın ki Tebriz ve Tahran, Azerilerin çıkardığı isyanlara sahne olacaktır.
Türkiye mi? Türkiye tabii ki avucunu yaladı ve yalamaya da devam edecektir.