Televizyonu açmayadur, yeni bir dizi daha… Biri biten ve biri başlayan, oyuncuların bile aralarında paslaşarak çevirdiği Dallas versiyonları… Klasik Türk yapıtlarının, senaryoda şekillenmiş halleri…
Bugün yine televizyonun başına kitlendim. Şiddetli boyun tutulmam yüzünden yatağa mıhlanmama ve başımı yukarı zor kaldırmama rağmen televizyona diktim gözlerimi pür dikkat. Seyretmeyi adeta görev bildiğim, onca dizi içerisinden bu sorumluluğu hissettiğim tek yapıt olan Reşat Nuri Güntekin’in eseri Yaprak Dökümü’nün dizileştirilmiş şeklini izledim. Hatta bu fedakarlığımla da kalmadım, neredeyse dizi kadar uzun süren, bitmek bilmeyen özet bölümleri de kaçırmadan takip ettim… “Her hafta hüzün nereye kadar” dedirten anları yaşadım bir kez daha. Zaten gündemde insanı karamsarlaştıran onca konu varken, bir de dizi izlerken şen kahkahalar atmak yerine, ağlaşmak insanı daha da yıpratmaktan başka bir işe yaramıyor. Ama görev dedim ya, hayatta kaçırmazdım bu bölümü!
Romanın aslına kısmen bağlı kalınsa da, doğaçlama replikler de dizide hayat bulmuş kendiliğinden… Acıtasyona bağışıklık kazanmış oyuncular, ağlamadıklarında deşarj olamaz hale gelmişler. Tabii kötü habere şartlanmış biz izleyiciler için de durumun çok iç açıcı olmadığı kesin. Her an elimizde mendil, ağlamaya hazır ve nazır bekliyoruz. Öyle ki bu duruma şartlanmış olan yalnız ben değilim, bizim hane üyeleri de… Bugün Yaprak Dökümü günü falan diyoruz. Planımız varsa başka güne kaydırıyoruz, tatilde olsak tatil yerinden izliyoruz ama illaki izliyoruz. Nedenini bilmeden, bağımlılık yapmış besbelli…
Bugün dizide baştan sona bir ölüm hikayesi izledik. Genç bir yaşamın sona erişi, onun ardından akıtılan gözyaşları, vicdan muhasebesini yaşayanlar, kıymet bilememişler, intikam ateşini omuzlarına giyenler, cenaze atmosferi, kabir ziyaretleri vb.. şeklinde ölümle boğulduk. Her birimiz film sonunda daha bir sıkı sarıldık sevdiklerimize, kucakladık onları ve sağlığın değerini yeniden hatırladık, hatırlattılar…
Neden sevdiklerimizin kıymetini onları kaybedince anlarız ki?
Neden düğünlerde gelmeyenlerin cenazeye gelesi tutar?
Neden birilerinin mutsuzluğundan mutluluk duyarız?
Neden iyiler önce gider derler?
Her film veya dizi hayattan kesitler sunar… Ve aslında gerçekte de Ferhunde gibi kötü tohumlar ve Cem gibi tertemiz yürekler var. Ama bazen Cem değil Ferhunde kazanıyor, bu da hayatı filmlerden ayıran gerçek olsa gerek.
Sevdiklerimizle nice güzel yarınlara…