Bulutların Ötesinde

Sisli havanın ardında gizlenen gizemli deniz ülkesi… Haşin dalgaların çırpınışını seyre dalmış dünya insanlarını konuk eden sistemler ülkesi… Orası bulutların ötesinde sessizliğiyle sesleri susturan dünyanın asil ülkesi…

Orası benim kokusunu teneffüs ettiğim, etmekten haz duyduğum ve kısacık zaman diliminde adeta bütünleştiğim yer…Her kaldırımında, her tabelasında, ayak bastığın her sokakta güzel insanlarıyla, temizliğiyle, düzeniyle “ben dünyaya kafan tutan prensim” diye bağıran yer…

Yolunu kaybetme gibi bir olasılığın eğer biraz olsun konuşulan dili biliyorsan ve akıl sağlığın yerindeyse imkansız… Zira her şey olması gerekenden de mükemmel şekilde açıklanmış bu yerde. Mükemmel diye bir tabir kullanıyorum çünkü ufacık ayrıntılarda gizli olan her şey tek tek düşünülmüş burada. Hata kabul etmeyen bu yere, insanları öylesine ayak uydurmayı bilmiş ki, hata yapmamayı adeta öğretir olmuş bu diyar insana! Yaşamak için yaşatılan her kurala boyun eğmeden, o kuralların bir parçası olmayı görev bilen özgür bireyler olarak yoluna devam ediyorsun. Evet!

Mini etekli güzellerin kalabalıklara karıştığı, çılgın gençliğin kahkahalarını şarkılara dönüştürdüğü, çirkinliklerin güzelliklere akıtılma girişimini felsefe edinmiş mutlu insanların hüküm sürdüğü ülke… Herhalde bütün vücudunu dövme kaplamış, saçları rastalı, yüzü piercingli  genç delikanlı bireysel özgürlüğün bir timsali… Zira kimse ona gözünü dikmiş kafadan kontak diye bakmıyor, umursamıyor. Herkes herkese saygı duyuyor, olduğu gibi kabul ediyor.

Ya dükkanlar, içeri girdiğinizde sizi gözleriyle yiyen, bay-bayan soyguncular gelmiş edasıyla süzen tezgahtarlar yerine, son derece candan, insan sevgisi yüzlerine yansımış çalışanlar… Ve siz yardımlarını istemediğiniz sürece sizi sıkmıyor, bakışlarıyla rahatsızlık vermiyorlar…

Yeşilin bin bir rengi… Çiçeklerle bezenmiş birbirinden güzel publar, restaurantlar ve içlerini süsleyen rengarenk insanlar…  Kimisi akşam gideceği partiye çoktan hazırlanmış bile… Üstündeki kostümle ”ben Kral Arthur’un yeni versiyonuyum” diye bağıran yakışıklı genç, arkasındaki tavşan kız kostümlü kızların ilgi odağı olmuş bile şimdiden… Bir başka kalabalık, ellerinde içki şişeleri pub ın kapısında birbirleriyle şakalaşmakta… Öte yanda bir grup yaşlı amcam, günün yorgunluğunu çıkarmak için burada almış soluğu… İçerisi ışıl ışıl, capcanlı… Kalabalık insan grupları masaları doldurmuş, sohbetin şırıngası çoktan boşaltılmış sofralara…

Gecelerin lezzeti zaman zaman çaktırmadan dokunduran ıslak havaya aldırış etmeksizin, sabahlara doğru serüvenini sürdürür olmuş … Her kafadan gecenin karanlığında yükselen sesler yine karanlıklara karışmış, unutulmuş, yaşanmış ve tüketilmiş… Geriye gecenin hüznünü, sabahın  doğan güneşine terk eden yarınlar kalmış…

Kumsalda geziyorum. Sabahın sakinliğini üzerime giydim, sindirdim, dinginim, sadece yaşıyorum, bugün de varım diye kendimi ispatlıyorum doğan güneşe. Karşı kaldırımdan bisikletli gençler geçiyor, üstlerinde okul formaları, “ne güzel ya okula bile spor yaparak gitmek” diyorum içimden. Aynı yolda manken edasıyla yürüyen güzel kızın kısa eteği  rüzgarın hezimetine uğradığındaysa, buna aldıran tek yüz “rüzgarın yüzü” oluyor ve güzel kız gülümseyerek, kulağında müziği ritmini bozmaksızın yoluna devam ediyor üzerine özgürlük eteğini de giyerek!.. Öğlene doğru plajdaki kitle artmaya başlıyor. Saçlarını, kılığını bir türlü çözemediğim ilginç gençler plaj kenarında oturmuş fiskos ededursun, plaj voleybolu oynayan gruplar, suda cambazlıklar yapan sörfçüler ortamı canlandırıyor. Arada her zamanki gibi çiseleyen yağmura aldırış etmeksizin güneşlenen güzeller; kalorisine, yağına bakmaksızın plaj kenarındaki mekanda fish and chips yiyen ninelerim bile, yağmurun tatlı hışırtısına alışmış ve yedikleri ağır yemeğin tadını çıkartıyor.

 Otobüsler her yerde. Ulaşım sorunun yok arkadaş! Ama böyle otobüsler de yok valla hiçbir yerde. İçleri son model. Bütün elektronik aksanları tam. Otobüsün içindeki her alan değerlendirilmiş koltuklarla, insancıklar ayakta kalmasın diye. Düşünsenize kenarda tutunma yerlerine bile gizli koltuklar açılacak şekilde yapılmış, içeriyi ve şoförü naklen gösteren ekran da süper fikir hani şoförün kural çiğnememesi veya otobüs içi kural ihlali olmaması için. Daha önce de dediğim gibi kurallar diyarı ama bu kurallar insanların dünyasını güzelleştiren, insanlara görgüyü, insana değeri öğreten, toplumda birlikte yaşama olgusunun manasını vurgulayan düzenlemeler. Yıllarca emeğin, sistemli çalışmanın bu milletin insanlarına sunduğu nimetler aslında…

Mac Donalds’ da kendi ülkemde nadiren rastladığım yemek yiyen kişinin ardından kirli tepsisini çöpe boşaltma alışkanlığı, yolda yere asla çöp atmama ve çevreyi bu intizamla koruma felsefesinin hüküm sürdüğü bu yerde, çöp tenekelerinin içinde ”Aman bomba var” korkusu olmadığı için, insanlar çöp tenekesini gördükleri her yeri benimsemiş durumdalar, yanından kuşkuyla geçmek yerine…

Evet bu ülke tahmin edildiği üzere kişi başına düşen milli geliri yüksek bir Avrupa ülkesi. Para, huzuru satın almış. Haberlerde bile başka ülkelerin sorunlarına, kargaşalarına ağırlık verilmiş, bir seyirci vazifesi üstleniyor ülke, kuş bakışı olayları gözlemleyerek. İnsanların çoğu gündemden bihaber yaşıyor hatta ve hatta televizyonu film izlemek dışı açmıyorlar bile. Kendi kurdukları dünyalarında hüküm sürerek, kaygısızlar dizisini çeviriyorlar adeta. Ama aslında biraz düşününce belki de onlar senaryoyu yazıyor, oyuncular oynuyor kim bilir? İşte size bir ipucu krallar ve prensler ülkesi ya da ABD’nin en yakın akrabası;)

print

Bir cevap yazın