Dünya çapında haber ve medya kaynağına egemen ülkeler ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya’dır. Bu devletler dünya medyasının kullandığı bilginin ve kaynağının %90’ına egemendir. Rakamsal olarak bu devletler dünya çapında 70.000 yayın yapan istasyon ve radyolara sahip iken, İslam âleminde 7.000’i geçmeyecek şekilde yayın istasyonu vardır.
Aynı zamanda bu devletler 50.000 Televizyon ve uydu bağlantılı kanala sahip iken, üçüncü dünya ülkeleri 3.000’i aşmayacak şekilde kanala sahiptir. Aradaki farkın ne denli korkunç olduğu gözler önünde açıktır. Haberciliğin, gazeteciliğin ve haber ajanslarının dünya trafiğindeki akışının %90’ını düzenleyen sadece 5 ajanstır. Bu ajanslar şunlardır:
1. Reuters haber ajansı; İngiltere..
2. The Associated Press (AP) – ABD.
3. Yourat TV Bras; ABD.
4. Fransız haber ajansı..
5. Alman haber ajansı..
Bu ajanslar dünya haberlerinin %90’ına, sadece Amerika ise %50’sine egemendirler. Günlük olarak da dünya haber merkezlerine ve gazetelerine 40 milyon kelime ve kavram dağıtılmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerinin medyasına gelince o; günlük olarak sadece 30.000 kelime dağıtmaktadır. Diğer bir ifadeyle Batılı devletlere bağlı ajansların yayınladığı haberlerin %90’ını bütün dünyaya verirken, üçüncü ülkelerinki sadece %1’idir. Kısacası; dünya medyasını teşkil eden habercilik bu beş ajans şirketlerin dışına çıkmamaktadır. Buna ‘Haber Stokçuluğu’ denilmektedir. Dünyadaki olayların ve haberlerin süzgeci bu ajanslardır. Bilginin ve dünyada gelişen olayların haberlerinin tek kaynağı Batı iken, bu beş haber ajanslarının hem kendi çıkarlarına hem de tabi oldukları devletlerin çıkarlarına uygun olarak bir olayı ve haberi şekillendireceği ve bu istikamette dünya izleyicilerini (özellikle Müslümanları) etkilemek için yönlendireceği kesindir.
Dünya medyasının haber sunuşlarına bakıldığı zaman şu sonuç ortaya çıkıyor:
— Medya önce cereyan eden olaya el koyuyor,
— ‘Haber endüstrisi’ yani haber üretme fabrikasında haber üzere köklü bir operasyon yapılarak ona istenilen şekil veriliyor,
— Son aşama olarak haber bülteninde bütün dünyaya duyuruluyor. Yani salt habercilik diye bir şey yoktur. Bu söz sadece insanları kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu gerçeğin fotoğrafını çizmek için güncel gelişmelerden bir örnek verelim:
Geçtiğimiz günlerde Amerikan gazetelerinde; ABD’nin askerlik yapacak Amerikan gençlerinin oldukça isteksiz olduklarına ve bu isteksizlik ABD’de ciddi bir krize yol açtığına dair bir haber yer aldı. Bu konu ile ilgili bilgilere göre Amerika’nın aylık olarak 7.000 ila 8.000 askerlik yapacak kişiye ihtiyacı vardır. Irak’tan ve Afganistan’dan günlük olarak gelen ölüm haberleri Amerikan gençlerinin gözünü korkuttuğu için böyle bir kriz meydana geldi. Buna ilaveten bir kaç gün önce ABD Pentagonunun (savunma bakanlığının) ABD’nin Irak işgaline Amerikan halkından karşı çıkanların %60’lara ulaştığından kaygılandığı teyit edildi. Bu haberi alan ajanslar ABD’nin çıkarına uygun olarak sundu. Amerikan gençlerinin askerlik yapmak istemedikleri yeni bir şey değildir. Ancak yeni olan şey bu haberin; askerlere ihtiyaç konusunda ABD’nin uluslararası itibarının zedelenmemesi ve halkın milliyetçi duygusunu kabartmak için zamanlamasıdır.
Şeytan tığniyetli Batı medyasının bu konu ile ilgili izlediği çizgi yıkıcı ve sinsidir. Medya ve arkasında duran siyasi güç olan süper devletlerin bilginin ehemmiyetini anladıkları için habercilik ve bilgi kaynağı onların güdümündedir. Dünyada cereyan eden bazı olaylar sömürgeci devletlerin işlerine gelmediği için bu olaylar ve haberler objektif ve yorumsuz olarak verilmemektedir. Onların bu işten ne gibi kazancı olabilir? Bir olayın gerçeği izleyiciler tarafından bilindiği takdirde onların duyguları kabarır, onları düşünmeye sevk eder ve gerekenlerinin yapılması için harekete geçerler. İnsanlık tarihi boyunca batılı temsil eden güç her zaman hakkı ve gerçeği gizlemiş, batılı ise haklı dava olarak göstermiş, batılı ve hakkı birbiriyle karıştırmıştır.
Gerçek şu ki; gerçeği gizlemek, saptırmak ve ört bas etmek batılın tabiatındandır. Batılı ayakta tutan tek husus budur. Burada iki iş birden yapılıyor. Hem gerçek gizleniyor, hem de batıl hak ile karıştırılarak hak gibi gösteriliyor. Bu politika ise uzun yaşayamaz. Hakkı temsil eden taraf ise tam tersi, hem batılı deşifre eder hem de hakkı arı, duru ve net olarak ortaya koyar. Bu manayı zihinlerde net olarak canlandıran bir kaç örnek verelim:
Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de İsrailoğullarına hitaben şöyle buyurmuştur:
“Bile bile batılı hakkın üzerine örtüp hakkı gizlemeyin.” (Bakara:42)
İkinci bir örnek de; kıskançlık yüzünden Yusuf Aleyhisselam’dan kurtulmak için kuyu tuzağını planlayan kardeşleri, olayın gerçek yüzünü babaları Yakup Aleyhisselam’a bakın nasıl gizliyorlar:
“Ey babamız! Dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın.” (Yusuf:17)
Oysa iki ayet önce olayın gerçek yüzünü Allah-u Teâlâ şöyle açıklamıştır:
“Onu (Yusuf’u) götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf’a; Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.” (Yusuf:15)
Müşrikler Rasulullah’ı Mekke’de iken küçük düşürmek, karalamak gibi medyatik bir kampanyaya başlarken gerçeği saptırarak yalanlara başvurmuşlardır.
Allah-u Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur:
“Mecnun bir şair için biz ilahlarımızı bırakacak mıyız?” derlerdi.” (Saffat:36)
“İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen; O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.” (Zariyat:52)
Bütün bu sağlam ve güvenilir bilgilerden sonra özgür, gerçekçi, objektif ve tarafsız medyadan bahsetmek insanların avam tabakasını kandırmaktan başka bir şey değildir. Dünya medyası iddia edildiği gibi özgür olsaydı neden önemli bilgiler ve haberler üzere ya oyun çevrilmekte ya da gizlenilmekte veya örtbas edilmektedir? Medyanın özgürlüğü ve insancıl anlayışı; dünyada Müslümanları ve mustazaf zavallı insanları hedefleyen katliamlarda ve aç bırakmada neden tecelli etmiyor? Sıradan bir halk kitlesi topyekûn dünyanın gözü önünde imha edilirken medyanın özgürlük duygusu kabarmazken, fakat Batı’da bir kedi ağacın dalına asılıp takıldığında veya bir köpek yavrusu kuyunun dibine düştüğünde harekete geçer, bütün insan ve hayvan dernekleri ayağa kaldırır? Bu nasıl bir çifte standartlık? Dünya çapında Batı’nın ve kitle imha silahı medyanın iddia ettikleri gibi ‘Fikir Hürriyeti’ felsefesi olsaydı neden bunca gazetecilere ve kameramanlara karşı suikast düzenleniyor? Burada medya özgürlüğü hakkında bir kaç misal vermek isterim.
1970 senesinde İngiltere hükümeti haber ajansı BBC’inin IRN (İrlanda Gizli Ordusu) hakkında verdiği haberlerden ve bu konuda izlediği politikadan rahatsızlığını dile getirmiştir. Bunun üzerine İngiliz hükümeti BBC’inin IRN’yı bir terör örgütü olarak tanıtmasını ve hükümetin bu örgüte karşı izlediği politikayı benimsemesini talep etmişti.
Bu nedenle Dünyada bilgi merkezi ve habercilik tek taraflıdır. Bu işin vakıası budur. Görünen köy kılavuz istemez. Bunlar hangi medya özgürlüğünden bahsediyorlar? Bağdat’ın Ebu Gureyp mi yoksa Gvantenamo hapishanesinden mi? Hindistan’da Hinduların oradaki Müslümanlar üzerene acımasızca kıyımlar düzenlemelerinden mi yoksa Özbekistan’da cani Kerimof’un Müslümanların kanına girmesinden mi? Dünya medyası daha ne zamana kadar bu siyasi münafıklığa devam edecek? Afganistan işgali esnasında, Lübnanlı Diyana Makleb isimli El-Hayat gazetesinde çalışan bir bayan gazeteci ve muhabir şöyle anlatıyor: ‘Afganistan hakkında haber veren ve esir düşen İtalyan bir bayan gazeteci/muhabir; merkezi Roma’da bulunan gazete tarafından uyarılıyor. Gazetenin Afganistan muhabirinden istediği husus; Afganistan hakkında haber verirken Afgan mültecileri ve onların ızdırapları ile ilgili raporların azalması, haberlerin ve raporların daha çok Taliban hareketine ve El-Kaideye yoğunlaşmasıdır. Gazetenin gerekçesi ise, şu anda İtalya; Amerikanın müttefiki olduğundan dolayı mültecilerin fotoğraflarının yayınlanması dünya kamuoyunun Amerika’ya karşı harekete geçmesidir.’
Aynı Lübnanlı muhabir bayan şöyle diyor: ‘Taliban ve El-Kaidenin esirlerinin öldürülmesine karşı medya ilgisiz kalırken, esir ölülerin cesetleri medya tarafından tahrik edici bir şekilde uzun uzun çekimler yapıldığı halde bu katliamların dünyaya çok azı gösterilmiştir. Washington Post gazetesinin verdiği habere göre CNN başkanı Wolter Cakson; muhabirlerin Afganistan’daki gelişmeleri ve sivil halkın sorunlarından haber verirken, 11 Eylül’de ölenleri zikretmelerini talep etmiştir. Wolter Cakson şöyle diyor: ‘Afgan halkının sorunlarına ve zor durumlarına yoğunlaşmamız ahmaklıktır’. Bunun sebebi bu sorunlardan bahsetmek Amerikan hükümetini sorumlu tutmak ve zayıflatmak anlamına gelir. Bu imaj ise Amerikan halkına verildiği takdirde halkın hükümete desteği zayıf olacaktır. Medya ile ilgili yaptığımız bu önemli açıklamalardan sonra konuyu üç noktada özetleyebiliriz:
1. Bilginin ve haberin tek taraflı ve tek merkezli olması,
2. Medyanın bilgiyi ve haberi şekillendirmesi (haber endüstrisi),
3. Gerçek manada özgür ve tarafsız medya kandırması..
Medyanın bilgileri ve haberleri bütün insanlara ulaştırmada yayın açısından kullandığı üç ana teknik vardır. Etkileme gücü açısından şöyle sıralamak mümkündür:
1. Görüntülü teknik televizyon gibi,
2. Sözlü teknik radyo gibi,
3. Yazılı teknik dergi ve gazete gibi.. İnternet ise hepsini kapsar.
Günümüzün medyası yıkıcı bir yayın yapmaya devam ettiği sürece haksızlar haklı, haklılar ise haksız, İslami bir hayat için yaşamak ve çalışmak terör ve yasa dışı gösterilmeye de devam edilecektir.
Şu anki batıl ve şeytan merkezli medyanın gücünü ve rolünü özetlemek gerekirse şunu söyleyebiliriz: Yanlış ön bilgi; yanlış düşünmeye ve yanlış eğilim yapmaya sevk eder.
Hak merkezli olup İslam ve Kur’an sesi, insaflı, doğru söz söyleyen, hakikati ortaya koyan ve zulme uğrayanlardan yana medyayı çok özlüyoruz.