Mehmet BALLI
İSTANBUL GÜNLÜĞÜ
Dünden devam…
Alıcının da her türlüsü vardır, en üst düzey memurundan tutun da inşaat isçisine kadar.
Tek toplayıcılar vardır, sırf saat toplayanlar, antikacılar, eski para toplayanlar, çocuk oyuncağı toplayanlar, sadece anahtarlık toplayanlar, cd ciler, eski plak toplayanlar, eski teyp kaseti toplayanlar, telefoncular, bilgisayar parçası toplayıcıları, bayan bronşu toplayanlar, yani her branşın ayrı bir toplayıcısı gelir, pazardan kelepir fiyata toplarlar malları dükkanlarına götürerek 50-100 misline satarlar.
Satıcılara örnek olarak Doktor Osman beyi verdik ya, Süleyman öğretmen de alıcılara ibretlik bir başka öyküdür. Devlet okulunda görev yapan Süleyman öğretmen de bu pazarın müdavimlerindendir. Öğretmen Süleyman Bey bitpazarından aldığı bilgisayar parçalarını evinde birleştirerek, çalışır vaziyetteki bilgisayarları okuluna taşıyarak fakir öğrencileriyle buluşturmaktadır. Tabiri caizse teke den süt çıkarmaktadır Süleyman öğretmen. Teknolojin baş döndürdüğü günümüz dünyasında, bu ülkenin fakir öğrencilerinin de bilgi çağından mahrum kalmamaları için yaptığı bu fedakârlığın, yarınların güçlü Türkiye’sine ne kadar büyük bir katkıda bulunacağının bilinci, onuru ve şevkiyle bitpazarında dolaşmaktadır Süleyman Öğretmen.
Birde beleşçiler vardır. Beleşçilerin bir kısmı toplumun bir meslek sahipleri dir. Onlar tezgâhları bir bir gezer, hoşuna gideni veya ihtiyacı olanı alır para ödemezler, gözünüzün içine baka baka malınızı alır giderler, ses çıkartamazsınız. Diğer beleşçilerse parası olmadığı için bu pazardan sebeplenen fakir hırsızlardır. Onlar çaktırmadan tezgâhlardan çalarlar. Bunları yakalayan elinden malını alır, yakalayamayansa başım gözüm sadakası olsun der sineye çeker.
Birde keyifçiler vardır. Onlar evlerinde pazar gününün keyfi ile kahvaltısını yapar, saat 11 de evinden çıkar pazarın yolunu tutarlar. Mevsim yaz ise yanında çocukları vardır.
Tabi son olarak ta pazarın şirretleri vardır; kapkaççısı, üçkâğıtçısı, sarhoşu, berduşu, hırlısı, hırsızı, esrarcısı, pasaportsuz yabancısı, ne tür belalı ve vukuatlısı varsa burada rastlayabilirsiniz.
Bitpazarı tezgâhlarına ellerin biri iner biri kalkar. Alıcıların kimi eline eldiven geçirir ki elini sürdüğü tezgâhlardaki malzemelerden mikrop kapmasın diye. Kimi hiç oralı bile olmaz o mikroplardan. Alışmışlardır bir kere, acı patlıcanı kırağı çalmaz mantığıyla ülkem insanı..
Girift bitpazarının satıcıları ve alıcıları da girift tirler. Çok ilginç diyaloglar geçer aralarında.
İşte size birkaç örnek..
Bir esnaf arkadaşına bağırarak çağırır;
-Ali M…. Hoop hayırlı işler ..
Ali M…
— Hemşerim beni niçin ad-soyadımla çağırıyorsun? (belki düşmanım var..)
Alıcı vatandaş;
— Hayırlı işler bu kaç para?
— Ağabey sen kaç para vercen…
Bir başka alıcı;
— Hemşerim kaç para bu?
– Onalltı milyon..
– Beşyüzbinlira (ellikuruş) olmaz mı?..
Alıcı vatandaş ilgisini çeken malı eline alır önce bir sallar, kablosu varsa şöyle bir asılır çeker, kıvratır sökmeye çalışır, zorladıkça zorlar, güya kendisince sağlamlığını kontrol eder, ama bozmak için ne gerekiyorsa denemiştir bilinçsizce. Sonrada satıcıya dönerek sorar;
– Hemşerim bu sağlam mı , çalışır mı?’
Alıcı;
– Valla siz elinize alana kadar sağlamdı maalesef siz içine ….
Bazı pişkin yavuz alıcılarsa, satıcının;
– Abi cihaz sağlam kurcalamayın’ uyarısına;
– Ne yani kardeşim kırarsak öderiz. İşgüzarlığıyla sustururlar.
Hâlbuki pazarda bu güne kadar meraklı işgüzar alıcılarca kırılan onlarca malın bir tanesinin bile bedelinin ödenmediğini pazarda herkes bilir, çünkü yaptırım gücü yoktur.
Başka bir alıcı
– Hemşerim bu kaç para ?
– İkiyüzellibinlira (yirmibeşkuruş) …
— Bozuksa geri getiririm ha…
– Abi bizim mallarımız garanti dışıdır.
– Niye ki ?
– Bitpazarı esnafı 600 yıldır fatura kullanmaz da ondan ..
( Yandaki esnaf ise kıs kıs güler, yirmibeşkuruşluk malın, yani çöpün garantisi olur mu diye…)
Güneşin tepeye dikildiği anda ise, insanlar karınca gibi kaynar, iğne atsanız yere düşmez. İste tam o alış verisin tavana vurduğu, yüzlerin güldüğü meşguliyet esnasında bir zabıta düdüğüyle irkilir herkes.
Bir vay anam tufanı kopar pazarda. Esnaf alışmıştır artik, yine her zamanki gibi zabıta pazarı basmıştır. Tezgâhını toplayan kaçar, toplayamayanın malini zabıta ateşe verir. Ortalık savaş alanına döner.
Kavgalar küfürler havalarda uçuşur.
Herkes kendince haklidir, bu savaşın haklı tarafı yoktur. Malı yanan vatandaş bağırır; ‘hırsızlık mı yapalım kardeşim, namusumuzla şurada üç beş kuruş kazanmaya çalışıyoruz’.
Malını sırtlayan diğer esnaf söze karışır; ‘niçin yakıyorsunuz insanların malını, yazık değil mi’?…
Alıcı bir vatandaş destek verir; ‘kardeşim beş yüz yıllık bu tarihi pazarı niçin kaldırıyorsunuz, yok etmeye çalışıyorsunuz’.
Diğer bir alıcı vatandaş lafa girer; ‘Memur bey sizin yaktığınız bu mallar var ya, işte giyilip çöpe atılmış bu eski giysileri alıp da çocuklarımıza giydiriyoruz biz, mağazalara gücümüz yetmiyor, yazık değil mi bizim gibi fakir insanlara da acımıyorsunuz’..
Sonuçta söz zabıta memuruna gelir; ‘Beyler biz emir kuluyuz, gidin sıkıntınızı yukarılara anlatın, Belediye Başkanına anlatın’ der.
Mevzu uzar. Pazar tarumar edilir. Polis desteği gelir.. Kimi zaman otobüs dolusu çevik kuvvet gelir, yaralananlar, hatta ölenler bile olur.
Bu kargaşa son üç-dört seneden beri devam ededurur.
İste tarihi pazarın bugünkü kavgalı bu durumu toplumumuzun bir kesiminin kanayan yarasıdır. Çünkü toplumlar tarihleriyle ayakta dururlar. Bitpazarı da tarihi bir pazardır, yok etmek yerine modernize edilmesi gerekir. Oysa buradaki sıkıntının esas kaynağı; hayatında hiç bitpazarına gitmeyen o fakir dramı görmediği için bilmeyen ve o pazarı dağıtın talimatı veren yöneticilerden kaynaklandığı söylenir.
Tabiî ki bitpazarının dağıtılmasının başka gerekçeleri de vardır. İşte, pazarda çalıntı mallar satılıyor, aksam giderken tezgahlarını öylece bırakıp gidiyorlar çör çöp kalıyor, hijyenik değil Tarihi Topkapı Surlarının dibinde pazar kurmak yasak, gibi yıllardır süre gelen gerekçeler öne sürülmektedir.
Hâlbuki öne sürülen bu gerekçeler çözülemeyecek türden değildir. Lakin işin özü, binlerce insanın sebeplendiği bu pazarın devamlılığını sağlayacak, mücadele verecek kolektif bir beyin gücü maalesef yoktur. Hakkını arayacak olan insanlar fakir, okumamış insanlar olduğu için yol yordam bilmezler. Ölürler ama haklılıklarını izah edemezler. Tek güçleri bilek kuvvetidir..Oysa bu Tarihi Topkapı Bitpazarı, bakınız ülkemize neler katıyor, bize neler kazandırıyor. *İstanbul’un çöpleri didik didik edilerek kullanılabilir durumdaki mallar tekrar insanların hizmetine sunulur.*Eskimiş veya kullanılmayan mallar ihtiyacı olan insanlarla yeniden hayat bulur.*Kıyıda köşede kalmış antikalar gün yüzüne çakarak tekrar piyasasına döner.*Atmaya kıyamadığınız aletinizin mağazada bulunmayan parçasını bu pazarda bulmanız mümkündür.*Yeni olmasa da her türlü malin her türünü bulmanız mümkündür.*Dünyanın en ucuz pazarıdır. Bu pazarda fiyatlar tepe takladır, istediğiniz rakama çekebilirsiniz.
*Esnafı açtır ama gözü toktur ki, paranız çıkışmazsa bedava bile verirler.
*Bu pazardan her türlü insanı sebeplenir. Turisti, polisi, avukatı, memuru, sanatçısı, ev hanımı, jet sosyetesi, en fakiri, en delisi, hırsısı, arsızı aklınıza hangi tür meslekten ne tür insan gelirse gelsin.
Satıcı sırtından henüz indirdiği çuvalı daha boşaltmadan insanlar çullanır bir parça kapabilmek için.
Sizin eskidi yakası kirlendi, dizi yırtıldı, düğmesi koptu diye çöpe attığınız o gömlekler, pantolonlar bu gariplerin elinde yeniden hayat bulur.
Ya bu devirde var mı böyle fakir demeyin.. Olmasa hiç, haber bültenlerinde ikide bir dağıtılan bedava bir parça şeyi kapabilmek için biri birini ezen binlerce insanın görüntüsü ısıtılıp ısıtılıp ta gösterilir mi?…
Bu antik bitpazarında kapılan her bir ayakkabı, pantolon ve gömlekler, garibanların yüzlerine yeni mutluluk olarak yansıdığı Meşhur Tarihi Topkapı bitpazarını yaşatalım, yok etmelerine müsaade etmeyelim. Mehmet BALLI-Araştırmacı İstanbul 2007
BİTTİ