Ölüm haktır. Her nefs ölümü tadıcıdır. Bunun için din iman mevki makam fark etmez. Hepimiz Allaha döndürüleceğiz. Bir insan öldüğü zaman, o kişiyi sevenler, üzülürler onu son yolculuğuna taşırlar. Ve bu anlamda herkesin az ya da çok seveni bulunur. Ölen kişinin arkasından sevmesek bile hakaret edilmez. Zaten hakaret etmedik farklı bir üslup ile kişinin dünyada iken bizde bıraktığı izlenim ve kendi ağzı ile söylediği inançlarını farklı bir ifade ile dile getirdik.
Nasıl ki bu ülkede aynı zihniyetin mensubu birileri halen daha çıkıp Osmanlı sultanları hakkında iler geri edepsizce ifadeler yazma cüretini kendinde buluyorsa ve hatta aynı zihniyetin mensupları Allah resulüne üstü örtülü hakaretler yapıyorsa bu onların inancıdır diyerek anlayış göstermeye çalışan bizlerde bu hakkımız kullanıyoruz. Kullanmaya da devam edeceğiz.
Önceki yazıma yapılan bir yorum bendeki farklı düşünceyi de harekete geçirdi. Aslında birilerini bir şeyler söyleyecek ki bizde o birilerinin ufkunu biraz daha açabilmek için fırsat bulmuş olalım.
Malum arz ve talep meselesi. Söz konusu okuyucu yorumunu aşağıya aynen alıyorum “Mahşer gibi kalabalığı çığlık çığlığa ağlayan insan selini o kirli kirpiklerinden göremedin galiba. İmamın söylediklerini de kulaklarını örten kıllardan duyamamışsındır.
Belki de senin cenazende senin için imam o söylediğin densizliği sana söyleyecek” diyor.
Olabilir kimin imanla göçeceği önceden bilinmez. Kimin kalbinde iman var bu da bilinmez. Yani kimse kimseye “ Sen imansızsın” diyemez. Bizde zaten imansız filan demedik. Ayrıca kulaklarımdaki kıllarla gözlerimdeki kirler sizin suratlarınıza sıvadığınız maskelerden çok daha saf ve sahibine aittir. İmam da herkes gibi yaptığından ve yapacaklarından herkes gibi hesaba çekilecektir.
Ancak “İslam muamele dinidir” derler. Böyle bir temel anlayış üzerinden kişilerin hakkında eleştiri ve yorum yapılır. Hayatı nasıl geçmiş ise neler söylemiş neler yapmış ise buna bakılır. Ölen kişinin cennete ya da cehenneme gideceğini ancak Allah bilir. Biz sadece buradaki gördüğümüz duyduğumuz ve bildiğimiz olaylara göre yorum yaparız. Özellikle bu kişiler bu milletin sırtından semirerek bir yerlere gelmişlerse bu daha da önemlidir.
Kişi ölür gider. Arkasından şahsına yönelik söyleyecek söz kalmaz. Sadece bu kişinin geriye bıraktığı iyilikler ve kötülükler anılır ve yorumlanır. Ben o ölmeden öncede bu kişiler hakkında düşüncelerimi yazan biriyim. Bu anlamda bu kişinin İslam a ve İslami değerlere açtığı savaşa karşılık bende bir Müslüman olarak tavrımı koyuyorum.
Bunların, Çağdaşlık adı altında ve ürettikleri İrtica para yonası ile Müslüman kesime yapmadıkları hakaret kalmadı. Yardımseverliklerinin bile kendi ideolojik anlayışlarına göre düzenlendiklerini kendi ağzı ile umuma söyledi. Başörtülü kızlara burs vermeyeceğini bizzat kendi ifade etti.
Kaldı ki ben bu kişinin ammesinin bilmem nerden geldiğini ve dinin imanını karıştırmıyorum. Hatta hakkında Amerika vatandaşı olduğuna dair basına yansıyan söylemleri de katmıyorum. Geçmişi ne olursa olsun kişi kendi söylemleri ve kendinin tanımlaması ile anlam kazanır. Kişi” Ben şuyum” diyorsa “ Hayır senin annen budur. Dolayısı ile sende aynısın” denmez Ama benim inandığım ve bildiğim bir şey var
Bu ülkenin kahır ekseriyeti Müslüman dır. İslam adına radikal takılan çok az bir saymasak, büyük bir kitle İslam a ve İslam ı değerlere saygılıdır. Mütedeyyin kesim dediğimiz bu büyük kitle ülkenin siyasi haritasını da belirler. Ancak ki küçük bir marjinal azınlık cumhuriyeti koruma ve kollama para yonası adı altında bu milletin parlamentosuna müdahale etmeyi kendilerinde bir hak görürüler. Bunu yaparken de ellerindeki tek silahları irtica ve çağdaşlık yumurtlaması
İrtica adı altında milletin değerlerine hakaret ederken din şeklinde algıladıkları laiklik anlayışının da sanki Cumhuriyet kavramının ikiz kardeşi imiş gibi dayatırlar. Oysa Cumhuriyet bir idare biçimdir. Laiklik ise din dışı bir ideolojidir. Cumhuriyet kavramının önünde hangi ideolojiyi koyarsanız onu taşır. Onunla anılır. Faşist cumhuriyet olabileceği gibi Komünist Cumhuriyette az değil dünyada. İslam Cumhuriyeti örnekleri olduğu gibi, bizde şekli ile Laik cumhuriyet de var. Ama laikliği din karşıtı olarak algılayan besleme kafalar yıllardan beri bu memleketin öz evlatlarına yapmadıkları hakaret kalmadı. Vakti ile suyun başını tutan bu nesli tükenmekte olan kelaynaklar mütedeyyin kesimin seçtiği siyasilere ve parlamentonun görevlendirdiği hükümetleri hazmedemeyip yapabilecekleri en aşağılık saldırıları yapmaktadırlar. İşte Laik zihniyetin İslam anlayışına İslami değerlere ve imanı şüpheye sevk eden söylemlerinden bazıları;
“Ey gökteki melekler, sizde göklerden inin / Yılda bir borcumuzdur Cumhuriyete tapmak” Diyecek kadar imandan yoksun. “Ulu şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı Ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır.” Şeklinde yorum yapacak kadar dinin vaaz ettiği anlayış karşıtı tavır. “ Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el/ Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu taş daha kutsidir o Kabe’nin taşından.” Şeklinde şiir yazacak kadarda tahripkar ve tehditkar bir zihniyet. Ayrıca; “Ey büyük ata! Ey tanrının oğlu!” şeklinde sayısız ifadelerle Mustafa Kemal Atatürk’ü bile kendi imansızlıklarına, itikatsızlıklarına alet edecek kadar ileri gidiyorlar. İşte bu sebeple, Müslüman milletin inadına bir sürü zırvayı savunan bir zihniyetin dışa akseden muamelesine bakarak karar yorum yaparız biz. “Benim kalbim temiz” diyerek Allahın kurandaki emirlerini hiçe sayarak ortaya çıkanlar kendi kendilerinin kandırırlar. “ Ben de Müslüman’ım” deyip, Kuran hükümlerini hiçe sayanlar artık bu milleti kandıramazlar. Çünkü “ ayinası iştir kişinin lafına bakılmaz.” Muamelesine göre anlam kazanır.
İşte Profesör Nevzat Tarhan beyin mevta hakkındaki yorumu;
“Türkan Saylan marjinaldi çünkü cehaletle mücadeleyi dinle mücadele ile karıştırmış idi. Daha da ilerisi biz yakından tanıyan öğrencisi olmuş bir kişi olarak onun ifadesi ile ‘Eğitimi dinin gölgesinden kurtarmayı ego ideali edinmiş bir dava kadını olduğunu biliyorduk. Her konuşmasında bunu hissettiriyordu. Sayın Türkan Saylan hataları ile sevapları ile aramızdan ayrıldı. Bizden ona yaşam felsefesine göre güzel temennilerde bulunmak düşer. Ama Sayın Saylan ’ın idolleştirilerek kendi kültürümüze uymayan bir kuşak yetişmesi için çabalayanları tanımamız gerekir. Çünkü Sayın Saylan yaşam biçimi ve tercihleri ile Türkiye’yi kendi kültüründen uzaklaştırarak modernleştirmek isteyenlerin yani İngiliz-Fransız yaşam biçimini ve kültürünü yüceltenlerin temsilcisi olmuştur. 19 Mayıs 1919’da Anadolu’da başlayan hareketin ruhu bu değildi. Askeri ve siyasi olarak yendiğimiz İngiliz ve Fransız’lara kültürel olarak yenilmek 19 Mayıs 1919 Bandırma Gemisi’nde ve Amasya, Sivas ve Erzurum’da ve 1923’de hedeflenen ideal değildi.”
Evet Sayın Tarhan’ ın mümkün olduğu kadar nezaket kuralları ile dile getirdiği düşünceleri bizimkinde farklı değildir. Kimsenin dinin ve inançları bizi ilgilendirmez. Keşkem açıkça çıkıp Müslüman olmadıklarını da söyleseler. Bu anlamda saygı duyarız. Herkesin dini, inancı kendindedir. Ama hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de Müslümanların kafasını bulandıranlara ve irtica yaygarası ile din düşmanlığı yapanlara da saygı duymayız. Kendini asıl görenler memleketin asıl sahibini ise kunta kinte gibi görenlere de hiç saygımız olmaz. Bilim adına ve yardım sever insanlar ideoloji gütmezler. Ama sahip olduğu veya sahip edildiği bu unvanlarını kendi ideolojisi için yapıyorsa bununda adına ne yardımseverlik denilir be de bilim adamlığı.
Cenazenin kalabalık olması hakikati gizlemez. Vatikan da bir papaz ölürse de ondan daha fazla kalabalık olabilir.
Bu memleketin Asıl v Asil sahipleri Müslümanlardır vesselam