Çok İyi Bakan Azarlanır

Bu aralar Sayın Başbakan’a bir haller oldu. Önüne geleni azarlıyor. Büyük demiyor küçük demiyor basıyor kalayı, üstüne üstlük zaman mekân ayırmadan bulduğu yerde yapıyor bunu. Gariban vatandaşa “Ananı al da git” demesini, memura, bürokrata “yıkıl karşımdan” demesini anladık da deve dişi gibi adamlara hem de koskoca bakanlara, Cüneytvari bir edayla “hieyttt uleynnn!… kabilinden fırça kaymasını doğrusu biraz yadırgadık.

Sayın Başbakan’a gerçekten bir haller oldu şu sıralar. Biz kulları Sayın Başbakan’ın bu hallerinden açıkçası tırsar olduk. Bir bilenin çıkıp da Sayın Başbakan’a işin eğrisini doğrusunu göstermesi gerekir düşündeyiz ancak hani nerde öyle bir babayiğit? Üçüncü vukuata rağmen meydana çıkıp da peşrev tutmaya gönüllü bir yiğide henüz rastlamadık.  Hal böyle olunca da durumu Sayın Başbakan’a arz etmek ben kulunun naçiz kalemine düştü. Kalemimin boynu kıldan ince. Sayın Başbakan duyar ya da duymaz orasını bilemem. Velev ki duyar da bir “Bre densiz” narası eşliğinde sahipsiz kalemimi kırarsa da o da kendi bileceği iştir. Ben üstüme düşeni yapayım da zatı devletleri en münasibini elbette ki bizlerden daha iyi takdir eder.

Sayın Başbakan’a Açık Mektup

Sayın Başbakan,

Kentliliğin henüz elli yılını bile doldurmadığı ülkemizde birer Anadolu Çocuğu olarak biz de elhamdülillah “mahalle çocuğuyuz, biraz da köylü çocuğuyuz”. Hatta kimimiz mahalleyi bile bilmeyen safkan köylü çocuğudur. Şu âlemde size en yakın biziz, bu vesileyle sizi en iyi biz anlarız.

Sizin şahsınızda “külhanlığın, efeliğin, kabadayılığın” hem anlamını hem de ruhumuzda yarattığı okşayıcı hazzı da çok iyi biliriz. Buna karşın o “aşağı mahalle – yukarı mahalle” ayrımının ruhumuzu kanatan yarasını da o kadar iyi biliriz ki yıllardır kanatılan yaramızdan akan kanın ılıklığı hala dimağlarımızı uyuşturmaktadır.

Sayın Başbakan, emin olunuz ki sizi en iyi biz anlarız.

Kasımpaşalı” olarak anılmaktan aldığınız hazzı da çok iyi biliriz. Dünyada “Köylülüğün son kalesi” olan ülkemizin birer vatandaşı olarak “efelenmek, dayılanmak” sanmam ki hiçbir milletin ferdine bizim kadar yakışsın, bu hiçbir kimseye bizim kadar haz vermez. Hele de İstanbul ve İstanbulluluk söz konusu olunca “Eski İstanbul”un iliklerine işlemiş olan “falanca mahalleden olma övüncü” yine dünyanın hiçbir ferdine bizim kadar bir ayrıcalıklılık hissi yaşatamaz. Hele o “külhanbeyi kültürü” yok mu? Ah o kahrolası hastalık yok mu?

Yeniçeriden bozma “mahallenin abisi” tripleri hangimize yakışmadı ki? Hangimizin hoşuna gitmedi ki? Taze yüzlerimizde yeni terlemiş kaytan bıyıklarımızın nice kızların gönlünde ne kapılar açtığının hülyası hangimizi sermest etmedi ki? Bu hülyada yengeç misali ve omzu düşük bir halde hangimiz efsunlanmış duygularla salınmadı ki? Hangimiz bizi süzen bir çift sevdası uğruna Yavuz misali ‘bende’sine kul köle olmadı ki?

Söyler misiniz? Hangimiz içimizdeki coşkun pınarların çağlayanlarıyla suya hasret dimağları yeşertmeye çalışmadı ki? Hangimiz afilli kürsülerde cilalı nutuklar atmadı ki?

Sizce hangimizin “büyük adam olacak” tazyikinden bunalan ruhları, bu gençlik rüyalarından bihaberdir? Hepimiz köyden gelip, köyümüzün gözbebeği olmak istemedik mi? Aşağı mahalleden gelip hem aşağı mahallenin hem yukarı mahallenin yegane delikanlısı olmak istemedik mi?

Sayın Başbakan,

İnanın ki bütün bunların hepsi, bu ülkenin talihi makus milyonlarca gencinin ortak rüyasıydı. Siz belki bilmiyorsunuz ama emin olun ki siz bu milyonların yarım kalan rüyalarını tamamlayan yegane kişi olduğunuz için bu kadar çok kabul gördünüz. Onca yanlışınıza rağmen bu milyonlar sizi, kendilerinin şanslı temsilcisi olduğunuz bu kadar benimsediler. O mahzun kalabalıkların başarılı olmuş, kendi hayallerini gerçekleştiren bir temsilci olduğunuz için bu kesintisiz desteği sorgusuz sualsiz arkanızda buldunuz.

Bazen size kızsak da biz sizi fazlasıyla benimsedik. Bazen bize “ananı da al git” demiş olsanız da o gavur oğlu gavura bir “van minüt… deyişiniz” vardı ki gönlümüzdeki her bir kırgınlığı, küskünlüğü, gamı kederi aldı götürdü. Hatta size karşı onca müphem düşünceme rağmen, bu çıkışınızın ardında başka çapanoğlu arasam da ben bile oturdum sizin için “Van Minut Dedim Lan…” diye destan yazdım.

Ama Sayın Başbakan, bu sefer olmadı işte!

Bazen insan denen adem öyle basit bir hata yapar ki yıllardır heybesine koyduğu azığı bir günde suya sele gider. Korkarım ki siz tam da bu noktadasınız. Çünkü ülkemiz öyle kritik bir dönemden geçiyor ki her ne kadar sizler “Milli Birlik Ve Bütünlük Projesi” deseniz de teröristleri, sizin görevlendirdiğiniz devlet erkanının kahramanlar gibi karşılamasını hoş bulmadık. Hoş bulmasak da buna bile Sayın Başbakan’ın bir bildiği vardır diyerek çok da sesimizi çıkarmadık. Ama ne yalan söyleyeyim bir kenara da yazdık.

Ermeni Açılımı diyerek, gönlümüzdeki Azeri sevgisini kanatırca adımlar atıyorsunuz. Bazen dostu düşmanı karıştırdığınızı düşünmüyor değiliz. Ancak öbür taraftan Ermeniler de komşumuzdur, onlarla da iyi geçinmek gerek diye sineye çekiyoruz.

Siyasi parti liderleriyle bu aralar sürekli atışmalara giriyorsunuz. Buna da eyvallah. Bazen Sayın Baykal’ın uzlaşmazlıkla matuf siyasi anlayışına kimi zaman da Sayın Bahçeli’nin sert muhalefetine veriyoruz, buna da karışmıyoruz.

Ekonomi tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Eminiz ki yaşı henüz gemiciklerle oynamaya müsait olduğu için bu kriz sizin çocuklarınızı teğet geçmiştir, ancak bu kriz biz milyonların bağrını delip geçti. Ama buna da bir şey demiyoruz. Ne de olsa dünya krizde, bizimkilerin elinden ne gelir diyerekten size hak veriyoruz.

Cemaatin başlattığı bir hukuki sürecin savcılığına soyundunuz, ne de olsa cemaatten büyük bir destek alarak iktidar olmuşlardı, diyet ödüyor belki diyerek buna bile eyvallah dedik.

Müsteşar harcadınız, “beğenmedi dedik” kabul ettik. Danışmanlarınızın hepsini değiştirdiniz, biraz da “başkasına danışmak istiyor galiba” dedik itiraz etmedik. Arada bir kabine değişikliği yaptınız, takdir sizindi sesimizi çıkarmadık.

Ancak bakan üstüne bakan fırçalama işini anlayamadık…

Amiri memuru harcamanızı anladık da “ulu orta bakan azarlamak” ne size yakıştı ne de milletin önünde azarlanmak o yaşta bir adama hem de devletin bir bakanına hiç yakışmadı.

Dünya ahvalini bilmeyiz ama ülkemiz son iki aydır Domuz Gribi ile yatıp H1N1 virüsüyle kalkıyor. Aylardır Sayın Sağlık Bakanı bu konudaki çalışmalarından bahsediyor, aylardır bu salgının aşısı için ne kadar alım yapılacağının bu alım için ne kadar para ödeneceğinin açıklamasını yapıyor. Bunu herhangi birisi yapmıyor. Ülkeyi yönetmek için seçtiğiniz 8-10 gözdenizden birisi yapıyor. Söz konusu bakanın attığı her adımdan haberdar olmamanız mümkün mü?

Ne oldu da tam da aşı kampanyasının başladığı gün kendi bakanınızı hem de kameraların önünde azarlıyorsunuz? Bir bildiğiniz olmalı mutlaka. Bildiklerinizi biz de bilmeyi arzu ederdik ama belki de devlet sırrıdır diye üstelemiyoruz.

Sağlık Bakanı yetmedi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanını azarladığınız söyleniyor o da kesmedi şimdi de Maliye Bakanı… Yok yok, kesinlikle bu işte ters giden bir şeyler var.

Sayın Başbakan, İngilizcesi artık demode oldu ama şöyle aynanın karşısına geçip de kendinize de bir “bir dakika…” demeniz gerekmiyor mu? Sizce de bu işte bir yanlışlık bir arıza durumu yok mu?

Bir vatandaş olarak en tepedeki yöneticilerimizin, elin gâvurunu “Malkoçoğlu” misali tepelemesi, yaralı gururumu fazlasıyla okşar ama kalkıp da aylardır propagandasını yaptığı “aşı alımı çalışmalarına” ses çıkarmayıp da aşı alındıktan sonra hem de uygulamanın başladığı gün azarlamasını ne kendime ne de bir başkasına izah edemem. Ben böyle bir durumda, durumdan vazife çıkarırım ister istemez. Hatta komşular dedikoduya başladılar bile. Mesela millet şimdiden çocuklarınızın Amerika’da başka bir aşıyı olacağını söylüyor

İktidar etmek zor bir iştir. Sağlam bir irade ve çelik gibi sinirler gerektirir. Hele bir de devlet erki içinde önemli bir mevkide olunca ayrı bir ağırlığı vardır kontrol ve iktidarın. Hükmetmek hem kişisel yetenek gerektirir hem de doğuştan liderlik özellikleri gerektirir. Bunların bazısının veya cümlesinin sizde olup olmadığını sorgulama ihtiyacı hissetmedik. Çünkü yukarıda saydığım gibi siz tam da aradığımız kişiydiniz.

Ancak son zamanlardaki hal-i pür melaliniz pek tekin görünmüyor bizlere. İmam Hatip’in parlak öğrencisi olmanız, her ne kadar araya kendinize has inciler dizseniz de hitabetteki yeteneğiniz, Kasımpaşalı bıçkın delikanlı haliniz, Milli Görüş zamanlarının ateşli gençlik lideri olmanız, çalışkan belediye başkanı imajınız, partisine ve seçmenine hakim duruşunuz… Hepsi bir kalemde silinmenin eşiğinde.

Çünkü gördüğümüz sağlıklı bir ruh halinin yansıması değil. Son zamanlardaki zikzaklı halleriniz ve siyasi tavırlarınız ister istemez soru işaretlerine neden oluyor. Özellikle Kürt Açılımı’nın sandık boyutunun nereye vardığını görmüş olmanın paniği ve siniriyle kişisel kontrolünüzü sağlamakta zorlandığınız düşünülüyor. Liderlik herkese nasip olmayan özel bir durumdur. Herkesi ve her şeyi kontrol etmeyi en azından kontrol elemanlarını bir şekilde bir arada tutmayı gerektirir. Ancak liderlik kavramı içeriği itibarıyla hırçınlığa, kavgaya, gerekli gereksiz saldırganlığa çok fazla da müsamaha göstermez. Şu an tam da bu ince çizginin üzerindesiniz.

İnsanların hükmünü/iktidarını test etmek için arada bir birini kurban seçmesi eski bir liderlik yasasıdır. Ancak bu kurban çok iyi seçilmelidir. Özellikle herkesin görebileceği, duyabileceği bir yerde veya ortamda özenerek seçilen bir kurbanın harcanması lidere kitleler üzerinde her zaman için özel bir konum ve saygı kazandırır. Bu konumu ve korkuyu sağlayan temel şey ise göz önünde cereyan eden hadisenin bireylerde yaşattığı kişisel korku ve endişedir.

Bu kadim yasayı uyguladığınızı düşüneceğiz ama biz zaten cemaat medyasının jurnalleriyle adalet kesen savcı ve yargıçların yarattığı dehşetin de etkisiyle korkunun en karanlık dehlizlerinde yolumuzu kaybetmiş vaziyetteyiz. Yani bizimki “Ölmüş eşek kurttan korkmaz” vaziyetidir. Bunu da çok iyi biliyor olmalısınız. Kişisel gücünüzün ve egonuzun sınırlarını test etmekte olduğunuzu ve bunun için kesinlikle çok yanlış kişileri seçtiğinizi düşünüyoruz. Eğer ki bu da değilse;

Geriye bir seçenek kalıyor. Siz kendiniz, sebebini bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz bizimkinden daha büyük bir korkunun yarattığı panikle sinirlerinizdeki aşınmaya bağlı olarak akrebin kendini sokması gibi kendi kendinizi zehirliyorsunuz. Bu çok tehlikeli bir durumu işaret ediyor.

Sayın Başbakan,

Önümüzde, hem de çok uzak olmayan bir zamanda yine seçim var. İsrail’e bir iki tokat sallamakla zevahiri belki kurtarabilirdiniz ama bu sefer durum farklı. Çünkü Habur’u unutmak bizim için çok zor. Hele bir de üzerine İmralı Kabinesini oluşturdunuz ya bu da aleyhinize bir durum yarattı. Her ne kadar dış gezilerde söylenen sözlerin içerdeki yankıları eskiden milletin gönlünü biraz okşasa da bugün gelinen noktada kendi bakanını haşlayan bir lider bize pek tekin gelmemektedir.

Maalesef ki içimizde bir kurt var. Bilmediğimiz bir şey var ama ne kadar kötü bir şey diye kendimize sormadan da edemiyoruz.

Ha bu arada, ülkede dinlenmeyen kimsenin kalmadığı bir ortamda Yargıtay Başsavcısı’nın elinde bu sefer çok daha sağlam veriler var gibi geliyor. Ben kendi adıma bütün dedikoduları bir kenara bırakarak zatınızda zuhur eden bu kontrol kaybının partinizin bu sefer “iltimasa yer olmaksızın kapatılacağı” endişesinden kaynaklandığı düşüncesindeyim.

Seçime gidin ya da gitmeyin. Partiniz kapatılsın ya da kapatılmasın. Bizlerin vatandaş olarak bir başbakana bir lidere en çok da bugünlerde ihtiyacı var. Toplumun bir korku tüneline girdiği amansız bir paranoyaya tutulduğu şu günlerde size her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Seçim olsa da partiniz kapatılsa da bu sefer bizlerin yani vatandaşın gündemi bambaşka şeylerdir.

Bizim beklentimiz toplum içindeki konumlanışımıza göre bulunduğumuz mevkilerin bizler için tatmin edici neticeler yaratmasıdır. Memursak maaşımız artsın, işçiysek işimizi kaybetmeyelim mümkünse sosyal haklarımız ve ödeneklerimiz daha da iyileşsin, esnafsak arada bir siftah yapalım, ticaret erbabıysak borçlarımızın sıkıntılarından kurtulalım, işlerimiz yoluna girsin, hane halkıysak haciz memurları bugün de gelmesin, işsizsek iş bulabilelim, her halükarda sosyal güvencelerimiz geri verilsin, tedavilerimizi olabilelim, tedavilerde katkı payları olmasın, ilacımızı alabilelim, bayram geliyor mümkünse bu sene de kurbanımızı kesebilelim.

Gördüğünüz gibi Sayın Başbakan, bu sefer inanın sizi düşünecek halde hem de hiç değiliz.

Cümle aleme ve zat-ı alinize “Hayırlı Bayramlar” diler saygılarımı sunarım.

print

Bir cevap yazın