Çoruh Müfrezesi ve Hüseyin Avni Alparslan

Mustafa KÖSE

TARİH BİLİNCİ

“BARIŞ’ın”, İnsanlığın doğal hakkı ve SAVAŞ’ın her türlü yıkım olduğu inancımızı söyleyerek;  Dünyamızda bugün bile, özellikle bu yıllarda ve bölgemizde, sürekli Barış, ancak insanlarca hayali güzel bir olgudur. Küresel Güçler, sömürgeci çıkarları için, dinsel, etnik ve mezhepsel farklılıkları kullanarak, Yeni Dünya Düzenlerini dayatarak, Bölgemizde BOP haritalarıyla Devletlerin hakimiyet alanlarını değiştirmeyi planlamış- lardır. Bilinen gerçek hedefte Türkiye’nin bölünmesi de vardır. Bu tehditlere karşı Ulusal Savunmayı, maddi ve manevi gücü hazır, tetikte durmak bu coğrafyada varlığını sürdürmek için şarttır. Güçlü olmak, Ordusuyla, Ulusuyla… Aksi takdirde,  Savaş o toplumu kuşattığında ve oluştuğunda, o Ulus esir ve Vatanı işgal olur. Çağın savaş silahlarının, yakıcı ve yıkıcı etkisinden kurtulanlar için, artık başı dik ve onurlu yaşamak bir hayaldir. Ayni Barış gibi… Tarih Bilinci önem taşıyor…

Bağımsız, dik durarak, onurlu yaşamak için… Vatanımızı nasıl savunduk ve nasıl kurtardık. ….Unutma… Hatırla… Çok uzak değil.. 1914 leri, 1919 ları HATIRLA ..!

1.Dünya Savaşına geçmeden önce, 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşını (93 Harbi) sonuçlarını hatırlatmak gerekir. 24 Nisan 1877 günü başlayan savaş, Doğu Anadolu ve Balkanlarda şiddetli çarpışmalarla sürdü. Ancak iki cephede de yenilgi yaşanıyordu.  Balkanlarda ilerleyen Rus ve Bulgarlar,  pek çok çocuk, kadın, yaşlı demeden katliamlar yaparak, Ayestefones’a(Yeşilköy) kadar geldiler. Doğuda ise Ruslar, Batum, Artvin, Oltu ve Kars’ı işgal ettilerse de, şiddetli direniş karşısında Şavşat’a giremediler. Daha sonra bu zor şartlarda imzalanan Ayestefanos ve ardından Berlin Antlaşması ile Elviye-   yi  Selase(Üç Sancak), Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakıldı.

Ancak Berlin Antlaşması, Rusların Boğazlardan serbestçe geçme hakkı veAkdeniz’e inme hedeflerine ulaşmasına yetmemişti. Osmanlı Devleti tarihi düşmanı Çarlık Rusya’nın yaklaşan savaş tehdidine karşı müttefik arayışı içindeydi. Parası ödenerek İngiliz tersanelerinden satın alınan iki savaş gemisine, İngiliz Hükümeti tarafından el konularak Osmanlı Devletine teslim edilmemesi, Osmanlı Donanmasını Karadeniz’de Rus Donanmasına karşı denge kurmasını engellemişti. Boğazların savunması için Alman Hükümetiyle işbirliğine giden İttihat ve Terakki Partisinin elindeki Osmanlı Hükümeti daha doğrusu Enver Paşa, Avrupa’nın yükselen gücü Almanya ile kader birliği ediyordu. Almanya 1 Ağustos 1914’te Rusya’ya savaş ilan etmiş, Enver Paşada 2 Ağustosta Almanya ile anlaşma imzalamıştı. Sonradan Yavuz ve Midilli adı verilen iki Alman savaş gemisi, Boğazları geçerek, 29 Ekim 1914’te Rus Limanlarını bombaladılar. Rus Filosuna saldırı içine girdiler. Böylece Osmanlı-Rus Savaşı başlamış oldu. Çünkü bilahire Donanmamıza katılan bu gemiler Osmanlı Bayrağı taşıyorlardı.

1 Kasım 1914 günü sabahı Rus kıtaları Doğu sınırında, hep birden Oltu, Karaurgan, Micinkent, Soğanlı ve Ağrı dağı geçitlerinden, Türk sınırlarını geçti- ler. Ancak Enver Paşa ve İttihatçılar. Teşkilat-ı Mahsusa örgütü mensupları çabasıyla, Rus işgaline direnen 3 sancak(Kars, Ardahan ve Artvin) bölgesindeki halkımızı, milis(gönüllü) kuvvetler olarak örgütlemiş bulunuyordu. Bu milislerin daha sonraki savaşlarda da çok faydası olacaktır. Bunlar ilerlemeye çalışan Rus birliklerine geriden de yer yer saldırı ve baskınlar gerçekleştiri- yordu.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın savaş esnasında bu bölgede oluşturduğu gönüllü çete (Gönüllü Kuvvetlere Çete ya da Milis de deniyordu.) Kuvvetleri örgütlen- mesini iki bölümde görüyoruz; Bunlardan biri, Melo Hudut Taburundaki Subaylarında desteğiyle Yusufeli kesiminde, ikincisi Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum(Doğu) masası Başkanı Dr. Bahattin Şakir Bey’in gizlice gelip, Artvin ’de kurduğu gönüllü çete teşkilatıdır. Ruslarda bölgedeki Hıristiyanlar’dan, kendi içlerinde, milli teşkilat adı altında Ermeni ve Gürcü taburları oluşturdular. Ermeni taburları komitacı Türkiye Ermenilerinden ve 1914 yazında Rusya’ya kaçan azgın Türk düşmanlarındandı.

İşte Hüseyin Avni ALPARSLAN, Yüzbaşı, bilahire Binbaşı olarak,Bölük, Tabur ve Alay komutanı olarak, bölgede başarılı savaşlar veren, gönüllü kuvvetleri örgütleyen, komuta eden birkaç komutandan biridir. Açık gerçek budur.*

– Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanlığı Arşivi’ndeki (P.316- 36) şahsi dosyasındaki otobiyografisindeki ilgili Doğu cephesi Türk-Rus Harbi ilgili bilgiler; Hüseyin Avni’nin Doğu Cephesindeki görev ve katıldığı savaş ve başarılar kısaca şöyledir: “8 Kasım 1914 tarihinde Erzurum’da Bahattin Şakir’in Teşkilat-ı Mahsusa’sına tayin edilerek, Tavasker Tabur Komutanı oldum.(Tavasker: Erzurum’un Olur ilçesinin eski adı. Tavasker Taburu: Tavasker yöresi halkından, milislerden yani gönüllülerden oluşturulan Tabur.) Tavasker Taburuyla, 25 Aralık 1914’te Pancirot Karyesindeki  1 taburluk Rus taburuna taarruz ederek imha ettim. 28 Aralık 1914’te Kızılkep tarafında bir keşif taarruzu yaptım. Kumandanım Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Bahattin Şakir Beydi.9 Ocak 1915’te Çatak, Nurşin arasında Ruslara karşı övgüye değer muharebeler yaptım… 1 Mayıs 1915’te Milo Müfrezesi’ne mensup Ergenis Müfrezesi Kumandanı ve müfrezenin 2. alayının Kumandanı oldum. Ergenis mıntıkasındaki Ruslarla pek şiddetli muhabereler yaptım…. İki gün sonra mukabil taarruzla Kolik sırtını yine zapteddim. Bu çatışmalarda Ruslara 1000 kadar zaiyat verdirdim.Kumandanım Milo Müfreze Kumandanı Halit Beydi…..

Ergenis, Yusuf ili, Tortum, Koçun Boğazı, Başkurd Deresi, Kop, Massad, Maden Hanları, Ahsunlar Hanları taraflarında bulundum….. Şiddetli çatışmalar oldu. Kumandanım Milo Müfreze Kumandanı Halit Beydi. 1 Eylül 1916 tarihinde Binbaşı oldum. Ocak 1916’da birliklerimiz ÇORUH MÜFREZESİ adını aldı. Tortum’un Gince sırtlarında 18 Ocak 1916 tarihinde Ruslarla şiddetli muhabereler yaptım.Ruslara 1500 zayiat verdirdim……”

TÜRK-RUS SAVAŞINDA ARTVİN CİVARINDAKİ RESMİ VE YERLİ-GÖNÜLLÜ TÜRK KUVVETLERİ:

Resmi Birlikler, 3. Türk Tümeninin 8.Alayından ayrılan 1. ve 3. piyade taburları ile bir mızıkalı süvari takımı ve 4 toplu bir dağ bataryasından kuruluolan ve Alman Binbaşısı Stange komutasında Rize’den Hopa’ya getirilen 8. mürettep Alay adlı birlik ile İşhan, Melo, Hod, Sarıgül, Hopa ve Arhavi’de birer ikişer bölüklü Hudut Taburları idi. İstanbul’dan toplanan gönüllülerden oluşan, Artvin halkının, “İstanbul Askeri”,”İstanbul Çetesi” dediği ve komutanları arasında, İstanbul Eyüplü Yüzbaşı Halit Bey(Deli Halit Paşa), İstanbul Yenibahçeli Yakup Cemil ve Dr. Bahattin Şakir’inde bulunduğu “Teşkilat-ı Mahsusa Birliği’de” Artvin’e gelmişti.

Ruslarla şiddetli çatışmalar oluyordu. Askerler ve Gönüllüler kahraman- lıkla savaşıyorlardı… Yiyecek yetersizdi. Olanlarda yerine ulaştırılamıyor ya da geç ulaşıyordu. Ama daha kötüsü silah ve cephane eksiğiydi. Gönüllülere yete- rince tüfek cephane yoktu. Herkes gelecek olan silah ve cephaneyi  bekliyor- du…. Gelenler ise yetersizdi. Halbuki Rus Ordusu silah, cephane, yiyecek ve giyecek açısından bolluk içindeydi… “1.Dünya Savaşı’nın başlamasından bir ay sonra Dr. Bahattin Şakir, Talat Paşa’ ya gönderdiği raporunda silah, cephane ve para azlığından yakınıyor ve şöyle diyordu; “..Van’a,Trabzon’a silah gönderiyorsunuz.. Fakat en mühim mıntıkayı(Artvin, Erzurum)  nazarı dikkate almıyorsunuz. Silah ve bilhassa çok miktarda cephane isterim…. Defalarca para istedim. Cevap bile alamadım….”

“TURAN’A BURDAN GİDİLİR”

İttihat ve Terakki liderleri ve Teşkilat-ı Mahsusa’sı bu savaşın Rusya ’da, Orta Asya’da bağımsızlık için kıpırdanan Türklerle birleşme getireceği inancındaydılar. Bahattin Şakir ve arkadaşları Erzurum’a giderken, yol kavşaklarına Turan’a buradan gidilir diye levhalar koyuyorlardı.Gerçektende Teşkilat-ı Mahsusa elemanları Azerbeycan’a, Dağıstan’a, Çerkezistan, Kırım, Kazan ve Orta Asya’nın diğer bölgelerine sızmışlar,…. aldıkları bilgileri Bahattin Şakir’e ulaştırıyorlardı. Erzurum’daki Teşkilat-ı Mahsusa daha doğrusu Kafkasya İhtilal Cemiyeti Eylül 1914’te Çete teşkilatını tamamlamış ve harekete hazır bulunuyordu. Ancak Erzurum yöresinde çetelerden umulan fayda görülemedi. Çoğu kendi ailesini kurtarmanın derdine düşmüştü.

Ruslarla şiddetli çatışmalar oluyordu. Kış şartlarındaki şiddetli çatışmalar sonucu Ekim 1914’te birliklerimiz Ardahan’a girdiler. Ardahan’ın kurtarılması önemli bir başarıydı. Yakup Cemil ve müfrezesi de ordadır. Ancak bu defa şehri kuşatan Rus Ordusundan dondurucu soğuklar daha etkiliydi. Çünkü akşam nöbete bırakılan asker sabah donmuş olarak bulunuyordu. Daha kötüsü dağlardan Ardahan’a gelmesi beklenen büyük kuvvetler Sarıkamış Don faciasını yaşadılar… 90 bin olduğu söylenen bu asker kaybı bir daha telafi edilememiştir. Beklenen bu kuvvetler gelmeyince de büyük kayıplarla Ardahan’dan çekilindi. Savaş aleyhimize dönmüş oluyordu…  

print

Bir cevap yazın