Demokrasinin, Türkiye’ ye ne zaman girdiğini ve hangi yıllarda geldiğini geldiğini doğru dürüst kesin tarihini açıklayamam. Cumhuriyetten evvel mi girdi, Cumhuriyet ile beraber mi girdi, yoksa tek partili döneminin bitmesiyle mi girdi. Bu nu bilemem. Yahut da demokrasi denilen nesne eski Türklerden mi başladı, İslamiyet ten önce var mıydı, bu da ayrı tartışılır. Bildiğim bir şey varsa, halkımız demokrasiyi gerçekten benimsemiştir. Kendi yararına bulmuştur. Şikâyetini, sızlanmasını, acısını, hak aranmasını demokratik yollarla yapar. Sonuç almaya başlar. Ama Türkiye’ de bir türlü tayin olunan, devlet kademelerinden gelen, 15.-16. Derecedeki memurdan tutunda, en kıdemli bütün devlet memurlarına kadar, en kocamanlarından, en büyüklerine kadar bir türlü demokrasi kabul edilmiş ve hazmedilmemiştir.
Şu Bilinsin Ki: Sayın cumhurbaşkanı Gül’ü bu ülkede var olan hiç bir yasa ve anayasa yargılamaya sevk edemez. Hiç bir parlamento, hiçbir halk oylaması bu yolu açamaz. Ancak vatan hainliği hariç.
Adam şehirde, ilçede kaymakamdır, defterdardır, bilmem ne müdürüdür, emniyet Müdürüdür, jandarma komutanıdır, Validir, az veya çok paşadır, Daire Genel Müdürü, yüksek müdürdür. Karşısında el pençe divan durulur. Hakkı âliniz var beyefendi denilir. Hazır ola durulur, her sözünde keramet varmış gibi kabul edilir ama bu adam Valilikten, Hâkimlikten, jandarma komutanlığından, Genel müdürlüğünden, Milletvekilliğine seçilince adamın ne genel müdürlüğü akılda kalır. Ne de akılda valiliği, ne kaymakamlığı, ne komutanlığı, ne de polis müdürlüğü takılır. Ne hâkimliğine ne savcılığına metelik verilir. Sanki kırk yıllık arkadaşlarıymış gibi, sanki kırk yıllık hemşehrilerimiş gibi muamele görülür. Jandarma başçavuşuna 30 metre uzaklıkta selama durulurken, milletvekiline karşı 1 metreden bile el cepten çıkarılmaz. Hoş geldin diyenimiz bile azdır. Görmeyenimiz çoktur. Selam vermeyenimiz kırla gider, ayağa kalkanımızın sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. İşte Türkiye’ de devri demokrasi budur. Her kahveye giren hangi partiden, hangi milletten olursa olsun, yakasına hangi rozeti takılmışsa takılsın onu siyasetçi olarak çoğumuz dinler, çoğumuz dinlemez. Alkışlayanımız her partiden gireni alkışlar, gideni alkışlar.
Demokrasiye bakış açısını özetlemeye çalıştık. Şimdi tutturmuşuz Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ ün Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin hakkında verilen takipsizlik kararını kaldırması ve kendisi için yargı yolunun açıldığı iddiası ile ve bu kararın açıklanmasının zamanlamasını nasıl değerlendirildiğine ilişkin soruları gündeme getirmiş bulunuyoruz.
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL hakkında sadecilik olayından dolayı açılan davanın üzerinden aylar, yıllar geçmiştir. 10 yıl geride kalmıştır. Bu dönemler içerisinde kendisi için bir takipsizlik kararı vardır. Mahkemenin Bu karar, dosya içerisinde bulunurken ve takipsizlik kararı sürüp giderken Abdullah GÜL, 28 Ağustos 2007 tarihinde Cumhurbaşkanı olmuştur. Aradan 21 ay geçmiştir. Mahkeme dosyasında takipsizlik kararına dayanarak yargılanmayan şüpheli Abdullah GÜL vardır. Ve bu mahkeme 21 ay sonra yeni aklına gelmiş gibi, devletin bir numaralı adamı için takipsizlik kararını kaldırıyorum. Senin için yargılanma yolunu açıyorum denildiğinde bütün gözler Abdullah GÜL’ e dikilmiştir. GÜL’ ün yargılanması lazım geldiğini, bundan kurtulamayacağını onun için dokunulmaz zırhının bulunmadığını ve bundan yararlanamayacağını söylemeye başlamışızdır.
Önce Abdullah GÜL yargılanır veya yargılanmaz bunu şimdilik bir köşeye koyalım. Ancak açıklayalım ki, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL yargılanamaz. O’ nu hiç kimse ve hiç bir makam yargılayamaz. Meclisler istese de yargılanamaz. Hatta bir adım ileri atıyoruz. Sayım Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ben kendi rızamla, isteğimle dokunulmazlığımın kaldırılmasını istiyorum. Dese de yahut zaten dokunulmazlığım yoktur, yargılanmak istiyorum dese de, bu iradesinin kıymeti yoktur. Çünkü parlamenterler bile kendi iradeleri ile dokunulmazlıklarını kaldırılmalarını isteseler bile bu hal parlamentonun kabulüne bağlıdır. Cumhurbaşkanın kişisel keyfi ile dokunulmazlığı var ya da yok. Kaldırılamaz. Çünkü Abdullah GÜL Cumhurbaşkanı olmuştur. Milleti, Hükümeti, Devleti temsil eder ve onlar hakkında yaşamsal derecede önemli kararlar alır duruma girmiştir. Böyle kararlar alabilen bir kişiye, senin zevkin önde, senin ahlaki ölçülerin önde ve öne alıyoruz diye onun kararına uygun sonuçlar çıkarmasına izin verilmez. O devlet, millet ve hükümet ile bütünleşmiş, onları teslim almış bir kişi ye senin kararın önde denilemez. Demokrasi etiğinde, ahlakında kişisel kararlar önde olamaz.
Prensip bu iken Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ün seçilmişler arasından bu makama gelmiş olması nedeniyle Türkiye’ deki demokrasi hastalığımız ayağa kalkar, nasıl Cumhurbaşkanını yeriz, nasıl Başbakanı eskitiriz, nasıl meclisleri değer zayiatına uğratırız, nasıl millet vakilini, nasıl bakanı, nasıl başbakanı takmıyor duruma gireriz havasıyla hareket ederiz. Cumhurbaşkanının da dokunulmazlığını kaldırılması isteriz. Ve Cumhurbaşkanının derhal sanık sandalyesine oturmasını isteriz, hatta Cumhurbaşkanını istemezük deriz.
Sen, bu devlette en küçük devlet memuruna, dokunulmazlık hakkı tanımışsan ve devletin memurine tanıdığımız hakkı amirine, müdürüne, başmüdürüne, çok müdürüne, genel müdürüne, müsteşarına tanımaz mıyız? Sen müsteşar oldun diye, bir yanın siyaseti temsil ediyor, siyasilerin müsteşarı oldun diye onun elinden dokunul mazlık hakkı alınır mı, Alınabilir mi?
Sen 450 -550 kişilik meclisteki milletvekilinin her birine dokunulmazlık hakkı verilirken, ülkedeki bakanlara, dışarıdan getirdiğin bakanlara, başbakanlara dokunulmazlık hakkı verilirken, daha önce Cumhurbaşkanları için dokunulmaz konusu yasalarda ve anayasada varken, son yasal değişiklik ile cumhurbaşkanlarına bu hakkını verilmemiş olması halinde cumhurbalkanını nasıl bu haktan mahrum bırakabiliriz. O zaman Cumhurbaşkanının dokunulmazlığı yoksa tanımamışsak, her suçtan dolayı ve her ithamdan dolayı hakkında şahsi suçlar veya kamu suçlarından dolayı dava açabileceksek ve sadece vatan hainliğinden dolayı, hakkındaki suçlamadan dolayı sorumlu olabileceğini kabul etmemizin anlamı kalır mı? Demek ki her suçtan dolayı hakkında takibat açılamayacak ve aleyhinde dava yürüyemeyecek olduğuna göre, Sincan 1 Ağır Ceza Mahkemesindeki dosya dolayısıyla ne takibat açılabilir, ne dava açılabilir ne de işlem yürüyebilir. Sormaz mısınız ki, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesine ey mahkeme, senin elinin altında yürürlükte bulunan ve gördüğün bir dosyada takipsizlik nedeniyle şüpheli durumda bulunan, davası yürümeyen, dondurulan Cumhurbaşkanı Abdulklah GÜL hakkında takipsizlik kararını kaldırmak 21 ay sonra mı aklınıza geldi! geldi. Bu nasıl sürat, bu nasıl görev anlayışı, bu nasıl dosyaya gö sterilen özen denilmez mi Bu kadar sorumsuzluğu aşan durumda, sana gel diyen makam çıkmayacak mı? Kamuoyu neden bu tarafa oklarını atmaz ki. Atmayacak mı? Sanırsınız.