Bazen gazetelerden kesikler yaparım. Bu, ilgimi çeken bir haber, yorum ya da üzerinde çalışılacak bir konu, hakkında yazı yazılabilecek bir olay veya gelişme olabilir.
Gazete kesiklerini konularına göre dosyalara koyarım. Bir biçimde onları gruplandırır, yeri geldikçe okur, üzerinde çalışırım.
Bazen de geçtiğim, oturduğum yerlerde masalara bırakılmış kitap, dergi vs olursa, onlara da göz atar, ilginç konuları yakalamaya çalışırım.
İşte, lüzumsuz adamın lüzumsuz işleri…
Sait Faik’in de böyle bir hikayesi vardır ve öykünün adı da “Lüzumsuz Adam” dır.
Geçenlerde bir parkta dinlenirken elime küçük bir istatistik bloknotu geçti. Seçilmiş Göstergelerle ülkemizin temel bazı sayısal verileri bulunuyordu içinde.
Göz attım beş-on dakika.
Bir kaç sayının altını çizdim, sonra da yan masada oturan- çay içen üç beş gencin konuşmalarına takıldım..
Gençler Türkiye’nin sorunlarından, Azeri-Ermeni sorunlarından, siyasetten filan konuşuyorlardı..
“Ne güzel” dedim kendi kendime..
Çocuklar duyarlı. İçimden yanlarına gidip, sohbete katılmak ve az önce not ettiğim bazı istatistik bilgileri üzerine görüşlerini almak geçti.
Masamdan kalkıp, onların tarafına yönelerek;
” Merhaba gençler, oturabilir miyim?”
“Elbette abi, buyrun” dediler sevinç ve saygıyla.
Tanıştık. Çay ikram ettiler.Elimdeki istatistik broşürünü göstererek;
“Genç arkadaşlar, bakın burada bazı rakamsal bilgiler var, sizinle üzerinde konuşalım mı?”dedim, ve “sakın kendinizi sınavda zannetmeyin, çünkü çoğunu ben de bilmiyorum, sadece sohbet olsun” diyerek de rahatlattım arkadaşları..
“Tamam abi, sor bakalım” dediler.
“Son otuz yıllık dönemde hangi yıllarda üretim negatif oldu?”
Bir-ikisi “1994 ve 2001” dedi.
“Yine de iyi, hatırladınız” dedim ve gerisini tamamladım. 1979,1980, 1994,1999,2001 ve 2009
“Türk halkı gelirinin ne kadarını tüketir, ne kadarını tasarruf eder?”
“Abi valla ben hepsini tüketiyorum, tasarruf sıfır” dedi şakacı tipli olan biri. Yanındaki genç ise;
“Abi ben işsizim, gelir yok ki, tüketelim” dedi çaresizce..
Ben araya girip;
“Peki, anladım, ama bu ortalama olarak Türkiye’de gelirin ne kadarı tasasrrufa gidiyor” şeklinde açıklama yaptım ve yanıtını da verdim:
“Türkiye’de elde edilen her 100 liralık gelirin ortalama 20 lirası tasasrrufa gidiyormuş, 80 ‘i ise tüketiliyormuş” dedim.
Ve içimden mutlaka bilmelerini istediğim son soruyu sordum:
“Türkiye’de son 70 yılda sayısal olarak ne değişmedi?”
Biri, “abi bir ipucu ver” dedi. Verdim.
“1938’den beri” dedim.
Epeyce düşündüler ve biri bildi.
“Abi, yüzölçümümüz” dedi. “Bravo” diyerek genç arkadaşımı kutladım. Ve Hatay’ın anavatana katılmasıyla 774 815 km2 oldu..
Sonra gençleri tekrar kutladım, işsizler filan ama, temel sorunları biliyorlar, yutseverlik duyguları yüksek ve gelişmelere karşı da duyarlı olduklarını gördüm.
Nerden nereye, parkta beş dakika dinleneyim derken, elime geçen bir istatistik notu ve gençlerle bir saatlik bir memleket sohbeti..
Benim için hoş bir bir andı.. sanırım gençlere de öyle olmuştur..