Bu başlığı çok aramadım. Belki biraz hoyrat bir başlık ama o kadar da kusurum olsun artık. Toplumu gözleyen bir gözlemci olarak bu yazı başlığını kullanmamın gerçek nedeni, toplumdaki seçkinlere diyeceğimin hayli birikmiş olmasıdır.
İster eğitimci olsun, ister bürokrat olsun, ister yargı mensubu olsun, ister asker polis kolluk gücü olsun bu sıfatları taşıyan kişilerin toplumsal sorumsuzluklarının neden olduğu olayları dile getirmek istiyorum.
Nasıl ki, odalarımıza kalöriferin girmesiyle kuzine veya sobanın kalkmasıyla ve/veya internet cep telefonu vb. teknolojilerin girmesiyle aile birliği yok oldu, tıpkı onun gibi, yine teknolojik gelişmeler nedeniyle tuzu kuruyan aydın kesim de ortalıktan çekilmeye, toplumdan izole olmaya başladı.
Bu gün aydınlar veya toplumun elit kesimi (dantellektüel kesim), akşam altıda işten çıktıktan sonra genellikle doğrudan (neredeyse koşa koşa) kibrit kutusu evinin yolunu tutmakta. Yediden sekiz buçuğa kadar akşam yemeğinin ardından dokuzdan onikiye kadar başlayan TV izleme mesaisi ve devamla yatak odasının yolu tutulmakta. Pek tabi ki sabah erken kalkılıyor ve ertesi sabahtan itibaren aynı tekdüze hayat bu şekilde sürüp gitmekte.
Bu kronik davranış fenomeni sarmal halinde aksamadan devam etmekte. Her geçen gün de bu rutin hayat daha da kemikleşmekte. Toplumdan hızla çekilen aydın kesimin yeri niteliksiz ve cahil kişilerce doldurulmakta ve toplumsal bozulma süreci hızlanmakta. Öte yandan, toplumdaki tatminsiz bireyler, dışa dönük ve üretken kişiler teşvik göremediklerinden kendilerini ortaya koyacak fırsatı yakalayamamış olmaktadır.
Oysa ki, daha dün diyebileceğimiz kadar eski olmayan tarihlerde, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970 li yıllara kadar insanlar işten çıkar çıkmaz akşam saatlerinde en az iki saat toplum içinde kalmaktaydı. Bu durumda toplumun aydın kesimi insanlar arasında bulundukça sıradan halk kitlelerinin yönlendirilmesinde, eğitilmesinde, bilinçlendirilmesinde dolaylı yoldan işlev görmekteydi.
Daha dün kahvehanelerin adı “kıraathane” (okuma salonu) idi ve buralarda uzun uzun sohbetler yapılır, mürettiplerin (dizgicilerin) itina ile dizdikleri hurufatın (harflerin) döktürüldüğü mecmualar (dergiler) cerideler (gazeteler) müştereken okunurdu. Yani toplumda reel anlamda cap canlı bir iletişim olurdu.
Bu gün bırakın aydın kesim ile aydın olmayan kesimin birbiriyle iletişimini, bu kesim kendi içinde dahi yüz yüze gelmekten kaçar olduklarından DOLU DİZGİN giden bireyselleşme dalgası toplum değerlerini ve dinamiklerini çözmeye devam etmekte. Bir kurumda aynı odada on sene çalışıp ta birbirinin evine gitmeyi bırakın evinin yolunu bile bilmeyen sözde aydın özde kör sağır ve dilsizler her geçen gün artmakta.
Bütün bunlar toplumun çözülmesinde DEVLET ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TARAFINDAN EL ATILMASI, ÖNLEM ALINMASI ZORUNLULUK HALİNE GELEN olgulardır. Bu dantellektüel kitle bireyselleştikçe toplumdan kendini mahrum ettikçe ortaya çıkan eksi dışsallıklar katlanarak ve önü alınmaz hale gelmektedir.
Aydın kesimin toplumsal değerler adına biraz daha bilinçli, ve paylaşımcı olmasını temenni ediyorum.
Esen kalın.