Yerel seçimler öncesi yaşanan “Davos Fatihi” rolleri sanırım gözlerinizin önünden gitmemiştir. O meşhur “One Minüt” çıkışı ile Başbakan Davos’ta İsrail liderine haddini bildirmiş ve dış politikanın “monşer” işi olmadığının dersini vermişti!
Başbakanın Davos Zirvesi’ne damgasını vuran sözleri; kimimize Fatih’in Fedaisi Kara Murat’ı, kimimize Viyana önlerine dayanan Kanuni’yi anımsattı. Pek çok kişi de “Kasımpaşalı” tanımlamasını anımsadı.
Başbakan her ne kadar o çıkışın İsrail liderine değil de moderatöre yönelik olduğunu söylese de, savunma posizyonuna geçip moderatörün elinin omuzuna temasına tepki gösterdiğini ifade etse de, tepkinin asıl sahibinin İsrail lideri olduğu herkesce bilinmektedir.
“Davos fatihi” ve “One Minüt” sözleri yerel seçimlerde afiş oldu ve propaganda malzemesi olarak da kullanıldı! O afişlerin ve sözlerin AKP’ye ne kadar oy getirdiği belli değil. Oylar düştüğüne göre de etkili olmadığı bir gerçektir.
Yerel seçimler sonrası Başbakan, dış politikada ilk etkili çıkışını Danimarka Başbakanı Rasmussen için yaptı. NATO Genel Sekreterliğine getirilmesi gündemde olan Rasmussen için olumsuz görüş bildirdi. Gerekçe olarak da; Danimarka’dan yayın yapan Roj Tv konusunu ve yine Danimarka’da patlak veren karikatür krizini gösterdi ve veto tehdidinde bulundu.
NATO’da kararların oy birliği ile alınması esastır. O nedenle bir ülkenin dahi vetosu, alınacak kararı engellemeye yeterlidir.
Bu açıdan Başbakan, Rasmussen konusunda haklı sayabileceğimiz gerekçeler ile önemli bir çıkış yaptı.
Sonra ne oldu?
Başbakanın sıkça tekrar ettiği “kazan kazan” stratejisi izlendi!.. Söylenenlere bakılırsa araya Obama girdi ve bazı koşullar ile Türkiye veto tehdidinden vazgeçti.Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine onay verildi.
Krizin aşılması için Türkiye’ye verilen sözler ise; Rasmussen’in İstanbul’da gerçekleşecek olan “medeniyetler ittifakı” toplantısı sırasında karikatür krizi nedeniyle özür dilemesi, Roj Tv’nin kapatılması, NATO Genel Sekreter Yardımcılığına bir Türk’ün getirilmesi ve Afganistan’da görev yapan İSAF’ı komutanlığının da Türkiye’ye verilmesidir.
Almanya-Fransa sınırında gerçekleşen 60. NATO Zirvesi’nde, Türkiye sadece Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine onay vermedi. Türkiye zirvede Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına geri dönmesinede onay verdi. Türkiye’nin AB’ye girmesi konusunda “imtiyazlı ortaklık” statüsünü uygun gören Fransa için, Türkiye’nin herhangi bir talepde bulunmaksızın onay vermesi de anlamlıdır.
Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner’in Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki son sözleri de bize ders niteliğindedir. Kouchner, “Türkiye’yi desteklemiyorum.AB’ye kimin girip giremeyeceğine karar vermek ABD’nin işi değil” sözleri ile, Sarkozy-Markel ikilisinin dillendirdiği “imtiyazlı ortaklık” sözleri “kazan kazan” siyasetindeki son durumumuzu göstermektedir. Kaybet ama kazandır!
Nitekim görevine 1 Ağustos’ta başlayacak olan yeni NATO Genel Sekreteri Rasmussen, İstanbul’da katıldığı “medeniyetler ittifakı” toplantısında; karikatür krizi nedeniyle özür dilemediği gibi, Roj Tv konusunda da topu yargıçlara atmıştır. Yani dere geçilene kadar sözler verilmiştir. Yine kaybederek kazandırılmıştır… İSAF komutanlığı ise zaten bizden istenmekte idi. ABD’li Soros, geçtiğimiz yıllarda ne demişti? “Türkiye’nin en önemli ihraç ürünü ordusudur“… Bu söz üzerinde düşündüğümüzde yaşanılanların anlamı ortaya kolayca çıkmaktadır. Taa Kore Savaşı’ndan günümüze hem de!
ABD Başkanı Obama’nın ülkemize yaptığı ziyaret sırasında söylediği sözler, bizim son zamanlarda dış politika da hep kaybederek kazandırma alışkanlığımızı ortaya koymaktadır.
Hemen herkesin övgüyle söz ettiği Obama, Türkiye ziyaretinde ülkemizin geleceği ile ilgili ipuçları vermiştir. Nedense pek çok kişi övgülerden dolayı o sözleri ve anlamlarını kaçırmıştır!
Obama TBMM’de yaptığı liderler ile görüşmede DTP lideri ile görüşürken Kürtler için “azınlık” ifadesini kullanmıştır. Lozan’ın eşit yurttaşlık anlayışı ile Obama’nın “azınlık” ifadesi arasında dağlar kadar fark vardır!
Obama’nın mesaj içeriği taşıyan ikinci sözü ise “soykırım” konusunda olmuştur. Belki bu sene 24 Nisan’da yayınlanacak mesajda “soykırım” ifadesi yer almayacak ama, Obama’nın ” O konuda sözlerim kayıtlara geçmiştir ve düşüncem değişmemiştir” sözleri ise, gelecek için bize verilen mesajdır…
Sınır kapısının açılmasını istemesi ve Türkiye’nin de buna sıcak bakması, hatta Mayıs ayı içinde bunun gerçekleştirilebilecek olması, başka gelişmelerinde olabileceğine dair işaret olarak algılanmalıdır. Cumhurbaşkanı Gül’ün milli maç bahenesiyle Erivan’a yaptığı ziyaret ile başlayan yeni süreç ile Obama’nın sözleri gelecek konusunda ipuçları vermektedir. Bu konuda Azerbaycan’ın kaygıları ise devam etmektedir. Hatta “iki devlet, bir millet” anlayışı yerini kırgınlıklara bırakacak gibi görünmektedir.
Obama’nın geleceğimiz için önemsememiz gereken üçüncü sözü de Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili olmuştur. Obama bu okulun açılmasını istemiştir.
Obama’nın DTP Lideri ile yaptığı görüşmede dikkat çeken bir sözü de, silahla hiç bir şeyin halledilemeyeceği ile ilgilidir. Bu söz ile PKK’nın tasfiyesi planı ve Talabani’nin “Dünya Su Forumu” sırasında söylediği sözler yan yana getirilerek değerendirildiğinde, “barış” görüntüsü altında bölgede yeni gelecek planlamasının var olduğu görülecektir. Obama’nın “azınlık” ifadesi de bir sürç-ü lisan değilse, gelecek planlaması için bilinçli olarak söylenmiştir!
Yani Sevr’in hedeflediği Doğu Anadolu haritası için, güneyde istenen doğrultuda hayli yol alınmış ve sıra kuzey kısmına gelmiştir! Adımlar şimdi o yönde atılmaktadır.
Anıtkabir ziyareti, şeref defterine yazılan övgü dolu sözler, laiklik vurgusu, “ılımlı İslam” dan vazgeçildiği mesajı, şiddete karşı çıkan sözleri, TBMM’de ki konuşmasında söylediği sözler hep bir gönül alma stratejisidir. Medyaya yansıyan değerlendirmelere bakacak olursak, Obama’nın gönül almada başarılı olduğu bir gerçektir.
Duygusallığımız ve övgü karşısında aldığımız tutum Obama tarafından çok iyi bilinmektedir. Ağzımıza çalınan bir parmak bal ile elimizden alınanları görmekten uzak bir yapımız var. Obama’nın dillendirdiği “model ortaklık” ifadesinin kapsama alanı iyi belirlenmelidir. Bana o ifade, dere karşıya geçilene kadar her zaman seninleyiz, bu modele kendini alıştır şeklinde bir anlam vermektedir. Bu ilişkimiz de kimilerine model oluştursun da can sıkmasınlar demek istenmiştir!
Başbakan’ın kurgulanmış Davos çıkışı sonrasında dış politikada yaşanan ve yukarıda işaret etmeye çalıştığımız pek çok gelişme düşündürücü ve geleceğimiz açısından kaygı vericidir.
Artık kaybederek kazandırıyoruz!