Demografi Paradoksu ve Demografik Çöplük

Nüfus Artış Sürecinde Demografik Niteliksizleşme Üzerine Bir Analiz: Demografi Paradoksu ve Demografik Çöplük

Dr. Ahmet FİDAN

GİRİŞ:

Demografi konusunda ilk akla gelen bilim adamı olan Malthus’ün meşhur demografik kuramını ortaya koyduğu eserinde, “dünya nüfusunun artış hızıyla dünya gıda üretiminin artış hızı eşit olmayacağından yakın gelecekte dünyada kıtlık olacağından”  bahsetmiştir.

Thomas Robert Malthus 19. yüzyıl ekonomik, siyasal ve sosyal düşünce sistemlerini büyük çapta etkileyen ünlü İngiliz düşünürüdür. Kendisi, ekonomik (iktisadi) düşünce tarihinde geliştirdiği nüfus teorisiyle ün yapmıştır. Malthus, çeşitli konularda yazılar yazmış ve demografi üzerinde durmuş bir papaz, demograf, ekonomist ve Doğu Hindistan Şirketi Koleji’nde tarih ve ekonomi politik profesörlüğü yapmıştır. “Nüfus İlkeleri Üzerine Bir Deneme” adlı eseriyle nüfus üzerine ilk kapsamlı çalışmayı yapan kişidir aynı zamanda.

Özellikle Amerika’daki nüfus artışını örnek alan Malthus, nüfusun serbest bırakıldığı takdirde, her yirmi beş yılda bir kat artacağını ileri sürmüştür. Malthus’a göre nüfus 1, 2, 4, 8, 16, 32… şeklinde geometrik seri halinde artarken, gıda maddeleri 1, 2, 3, 4, 5, 6 … şeklinde aritmetik seri biçiminde artmaktadır. Bu durum nüfusla gıda maddeleri arasındaki dengeyi bozmaktadır. Ona göre bozulan bu dengeyi sağlamak için nüfusun serbest bırakılmaması gerekir ama buna karşın bu müdahaleyi de devletin yapmaması gerektiğini ileri sürer. Malthus liberal görüşlü iktisatçılardan yana olduğundan, devletin ekonomik ve sosyal yaşama karışmasına taraftar değildir: Bu yüzden önleyici tedbirleri doğrudan bireylerden, ailelerden beklemektedir.

Ne var ki, gelişen teknolojik şartlar, tarımdaki verim artışı, tarımda toprak unsurunun giderek azalması, destekleyici ürün yetiştirme tekniklerinin kullanılması Malthus’un teorisini geçersiz kılmıştır. Gıda üretimi topraklar küçülse de artmaya devam etmiştir. Buna karşın nüfus artış hızı sağlık tıp vb. alanlardaki gelişmeler toplu salgın ölümleri ortadan kaldırmış, sıcak savaşların azalması ile de yine insan ölümleri azalmıştır. Nüfus artışı doğal seyrinde gelişmiştir.

Marx ve Engels te kendi dönemlerinde Malthus’un nüfus teorisine şiddetle karşı çıkmışlar, nüfus yasasının bütün zamanlarda ve mekanlarda aynı olduğunu reddetmişler, “gelişimin her aşaması kendi nüfus yasasına sahiptir” fikrini savunmuşlardır.

1. OPTİMUM (EN UYGUN) NÜFUS BÜYÜKLÜĞÜ:

Ekonomistlerin en çok ilgilendikleri konulardan birisi, en uygun (optimum) kent büyüklüğünün olup olmadığının tartışıldığı gibi, optimum nüfus büyüklüğünün olup olmadığıdır aynı zamanda. Acaba dünya üzerinde iyi bir hayat standardı ile en fazla ne kadar insan yaşayabilir? Bu açıdan işgücü başına verimin en yüksek olduğu nüfus düzeyi, optimum nüfus düzeyi olarak tanımlanabilir. Aslında tek bir optimum değil, aynı şartlar altında şahsa, görüşe ve kabul edilen kriterlere göre çeşitli optimumlar vardır. Diğer taraftan yalnız ekonomik bakımdan değil, askeri ve idari bakımdan da optimum bir nüfus düşünülebilir. Aslında, optimum nüfus büyüklüğü yerine, ekonomide belli bir sermaye birikimi ve teknolojik değişmeye en uygun nüfus artışı üzerinde durmak gerekir.

Son günlerde tartışılan en az üç çocuk sahibi olma konusuna gelince, Hz. Muhammed “ümmetinin çokluğuyla öğünürüm” demiştir. Hz. Muhammed, bakılamayıp eğitim verilemeyip, yetiştirilemeyip hırsız dolandırıcı, terörist, sokak çocuğu olan insanların çokluğuyla nasıl öğünsün. Bu hadis sağlam bir hadistir. Konu bu değildir ama nüfus artışı veya artırılmasını istemenin altındaki temel dinamiklerden birisi budur. Çocuk sahibi olmanın sebeplerine baktığımızda, temelde, psikolojik ve toplumsal faktörlerin rol oynadığını görürüz.

2. İNSANLARI ÇOCUK YAPMAYA İTEN FAKTÖRLER:

Çocuk sahibi olmaya karar vermek için çiftler aşağıdaki ihtiyaçların şiddetine göre değerlendirerek fayda maliyet analizi yaparlar. Sevgi mutluluk ihtiyacının tatmini, Ekonomik destek sağlama Yalnızlıktan kurtulma, Psikolojik ve sosyal güvence Toplumsal itibar kazanma.

Çok çocuk yapma veya aile planlaması konusunu 1993 senesinde ATV nin siyaset meydanı programında Merhum S. Zaime atfen Nevzat Yalçıntaş ile tartışmıştım. Yayın kayıtlarında mevcuttur. Ekonomiye kafa ve kol gücünün katkısının öneminden bahsetmişti Sn. Yalçıntaş, ben de o zaman bu mantığa karşı çıkmıştım. Hakikaten de bu mantalite, 1960 ların mantığıdır. Haa, nüfusumuzun yerinde saymasını da istemeyiz tabi ki. İşte bu konuda demografi paradoksu ortaya çıkmaktadır.

3. DEMOGRAFİ PARADOKSUNUN SEBEPLERİ:

Niteliksiz olarak nüfusun artışı toplumumuzu vahim sonuçlara götürebilir. Bu demek Almanya vb. ülkelerde dramatik olarak görülen nüfus durgunluğu veya eksiye gidişine yol açacak aile planlamasını yeğ tutmamız demek değildir. Konuyu toplumbilimsel ve siyasal açıdan bütüncül olarak değerlendirmek gerekirse şu ön tespitlerde bulunabiliriz.

Dünya üzerinde insanlık her geçen gün niteliksiz ve bilinçsizleşmektedir. Bunun nedeni dünya bazında aile planlamasının nüfus planlamasının ve kitlesel aile eğitiminin yapılmamasıdır.

Bu gün için üçüncü dünya ülkelerinin nüfusları katlanarak artarken, gelişmiş ülkelerin nüfusları durağanlaşma sürecine girmiştir. Durum böyleyken, dünyadaki sosyal sorunlar paralel olarak gittikçe içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Sosyal sorunları çözmekte zorluk çeken devletler FUTBOL vb. spor oyunlarının afyon etkisiyle milyarlarca insanı sakinleştirmekte hatta uyutmaktadır. Nüfus artarken nüfusun nitelik gelir, kalifiye ve eğitimlilik yönüyle düzeyi düşmektedir. Demografi paradoksunun dünya kapsamındaki etkisi bu şekildedir.

Bu ivmeyle devam edildiği takdirde, gelecek yirmi otuz sene içinde dünya nüfusunun yarıdan çok fazlası niteliksiz iyi eğitim alamamış sefalet içinde olacaktır. Buna karşılık çok iyi gelir sahibi kişiler de gittikçe zenginleşecek, nüfus kitlesi de gittikçe yaşlanacaktır.

4. TÜRK SİYASAL HAYATINDA DEMOGRAFİ PARADOKSU:

Demografinin dünya kapsamındaki paradoks etkisi bu şekildeyken, Türkiye kapsamındaki etkisi iki yönlüdür. Birinci yönü, dünyaya paralel paradoks özelliklerinin gözlemlenmesidir.

İkinci yönü siyasal yapıdır. Türk siyasal hayatında dindar ve/veya muhafazakar kesim en az üç çocuk sahibi olmayı yeğ tutarken, ekonomik geliri yüksek olanlar ve sosyal demokratlar tek en fazla iki çocuk sahibi olmayı yeğ tutmaktadırlar. Bu durumda gelişen zaman içinde, varlıklı kesimin ve sosyal demokrat kesimin sayısı azalırken, dindar, muhafazakar hatta düşük gelirli kitlenin nüfusu giderek katlanarak artmaktadır. İşte hem dünyada hem Türkiye’de muhafazakarlığın altında yatan önemli faktör de budur.

GÜNÜMÜZDE HER GEÇEN GÜN SOSYAL DEMOKRATLAR AÇISINDAN OY BAZINDA BİR KAYIPTIR. HER GELEN GÜN, MUHAFAZAKARLAR VE/VEYA DİNDARLAR AÇISINDAN BÜYÜK BİR KAZANÇTIR. NÜFUS SAYISINDAKİ BU ÇAPRAZ ARTIŞ DOĞRUDAN SİYASAL TERCİHLERE YANSIDIĞINDAN AK PARTİ V.B. MUHAFAZAKAR PARTİLERİN OYLARI KEMİKLEŞMEKTEDİR.

BU GÜN SOSYAL DEMOKRATLARIN TOPLUMLA KAVGA ETMESİNİN ALTINDAKİ GERÇEK TE ASLINDA BUDUR. DEMOKRATİK SİSTEM HER GEÇEN GÜN MUHAFAZAKAR VE DİNDAR KESİME HİZMET EDECEKTİR. ZAMAN İLERLEDİKÇE SOSYAL DEMOKRATLAR DEMOKRASİNİN GEREKLİLİĞİNİ SORGULAMAYA BAŞLAYACAKLAR HATTA NİTELİKLİ OY SİSTEMİNİ BİLE ÖNE ATMAYA BAŞLAYACAKLARDIR. ZİRA BU SÜREÇ BİR MANKENİN “BENİM OYUMLA DAĞDAKİ ÇOBANIN OYU EŞİT OLAMAZ” DİYE İSYAN ETMESİYLE BAŞLAMIŞTIR.

Nitelikli oy sistemi ayrı bir sorunsaldır. Ancak nüfus artışı ve muhafazakar kesimin en az üç çocuk yapmalarının ne büyük ve hayati önem taşıdığı sanırım şimdi biraz daha iyi anlaşılmıştır. Başbakan’ın bir bildiği olmasa zaten bu lafı etmez. Bu söylev son derece pragmatist bir söylevdir. Söylenmiş ve etkisini gösterecektir. Söylevin etik anlamda “iyi” veya “kötü” olduğu “doğru” veya “yanlış” olduğunu sorgulamak ise ayrı bir konudur.

Varlıklı, yüksek gelirli, iyi eğitimli aileler tek çocuk yaparken hatta hiç çocuk yapmazken muhafazakar kesimin Sn. Erdoğan’ın da yüksek dozajlı yönlendirmesi ve teşvikiyle en az üç çocuk yapmaları oy pastası üzerindeki yeşil rengi gittikçe büyütmektedir. Artık seçim pastası üzerindeki kitlesel dağılım adı ister Ak Parti olsun ister başka bir parti olsun genişlemektedir. Bu aşamadan sonra yeni yüzlerin yeni liderlerin yapması gereken kısa dönemde çok fazla bir şey bulunmamaktadır.

Kısa dönemde liberal ve sosyal demokrat yöneticilerin parti liderlerinin yapması gereken en makul şey, politikalarını milliyetçi muhafazakar kitleyi memnun edecek şekilde yeniden gözden geçirmeleridir. Aksi takdirde kendilerinin parlamentoya yansımaları gittikçe zorlaşacaktır. Bu durumda ancak ve ancak ikili bir meclisle (avam kamarası lordlar kamarası gibi) cumhuriyet senatosu, millet meclisi gibi yöntemlerle temsilleri mümkün olacaktır. Geri dönüşü kısa dönemde mümkün olmayan bu demografik ivme milliyetçi muhafazakar kesimdeki yeni liderlerin veya yeni yüzlerin de iştahını kabartmaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın tahtında gözü olan milliyetçi muhafazakar kesimden aday gösterilebilecek yeni yüzlerin ikbal adına tek şansları, çok güvenilir bir isimle ve üç beş küçük eğilimin tam bir entegrasyonla birleşmeleri suretiyle başarıya ulaşmaları mümkündür. Aksi durumu “patinaj” kelimesi çok çok iyi ifade etmektedir.

5. DEMOGRAFİK ÇÖPLÜK

“Demografi Paradoksu Üzerine Siyasal Tedbirler” konulu  makalemde (*) zaman ilerledikçe, nitelikli nüfus artış hızı dramatik bir şekilde azalırken, niteliksiz nüfus artışı tam tersine dramatik bir şekilde artmakta olduğunu belirtmiştim. Bu gidişle, bundan 20 yıl sonra, toplum, neredeyse vasıfsız, sürü gibi güdülen, kişiliksiz insanlar çöplüğüne dönüşeceğini ortaya koymuştum.

Şimdi bu durumu önce Dünya sonra Türkiye gerçeği altında kısaca irdelemeye çalışalım.

5.1. Dünya Gerçeği:

Dünyada geri kalmış ülkelerin nüfusları hızlı artmakta, beyazlara göre zencilerin nüfusları hızla artmakta, diğer dinlere göre Müslümanların nüfusları hızla artmaktadır. Bu noktada olaya “islamlık” penceresinden bakıldığında pembe bir tablo ortaya çıksa da, zaman ilerledikçe bu kitlenin sayısı arttığı kadar içinin boşaldığı da ayrı bir gerçektir.

Kuzey olsun Güney olsun Amerika’da beyazların nüfus artış hızı çok çok yavaş ilerlerken siyahlar hızlı bir (nüfus) üretim sürecinde olduklarından demokrasi aritmetiği açısından bu seçim dönemi olmasa bile gelecek başkanlık seçimlerinde mutlak olarak üstünlük sağlayacaklardır. Bu konuda Obama’nın merkez bankası başkanını da saflarına katarak ekonomik yönden stabilite (sağlamlık/güvenilirlik) ve destek sağlaması bu seçimler için çok ciddi bir avantaj oluşturmaktadır. Vurguladığımız gibi, bu seçimde şu ya da bu şekilde Obamanın seçimi kaybetmesi veya  siyahları veya siyahların iradelerinin temsilcisinin beyaz saraya yansıması durdurulamayacaktır.

Başkan Obama’nın malum lobiler tarafından aday gösterilmesi, bir nevi niteliksiz nüfusun artık yatıştırılamayacak, tolere edilemeycek duruma gelmesinin bir sonucudur. Yine de yakın gelecekte, Birleşik Devletlerde Kuzey ve Güney Amerika eyaletleri arasında çok ciddi ekonomik çekişme ve çatışma kendini gösterecek, bu durumu siyasal eğemenliğe odaklı olarak teşmiş edecek (genişletecek) olursak, artan hızla eyaletlerin kopması veya dağılması kaçınılmaz hale gelecektir. Son olarak başta Amerika’daki enomik kriz de bu çatışmayı ve önemli ölçüde kopmayı tetikleyecek depremin öncü şoklarını oluşturacaktır.

5.2. Türkiye Gerçeği:

Öncelikle istatistiki verileri ele almak gerek.

Türkiye’nin yıllık Nüfus Artış Oranlarını  (NAO) incelediğimizde; 1924-1938 döneminde % 2,15 iken, 2. Dünya Savaşına tekabül eden 1939-1945 döneminde  % 1,46’ya düştüğü, savaş sonrası 1946-1949 döneminde  % 2,11 seviyesine çıktığı; 1950-1959 döneminde % 2,76’ya çıktığı; 1960-1963 döneminde % 2,63’e düştüğü; 1964-1972 döneminde % 2,53’e düştüğü;  1973 Yılında %2,53 olan oranın 1991 Yılında %1,95’e,  1995 Yılında  ise %1,85’e düştüğü, 1996-2006 döneminde ise % 1,56’ya düştüğü görülmektedir. (ALTUNDAL İsmail, (Mayıs 2008 / Avrupa Birliğinin Türkiye Makro Ekonomisi Üzerine Olumlu ve Olumsuz Etkileri, İsmat, Ankara, Seçkin Yayınevi, s.49-60)

Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de, nitelikli nüfus gün gün erimektedir. Buna karşılık, sokaklar yığınlarca işsiz, açlık sınırının altında potansiyel suça itilmeye hazır insanlarla dolmaktadır.

Nüfus artış hızımızın azaldığı ve nüfusumuzun yapısının değişmekte olduğu tespitini yaptıktan sonra, bu değişim sürecinin olumlu/olumsuz önemli sonuçları ortaya çıkmaktadır. Burada, ideal bir demografik içerik için, devlete ve/veya özel sektöre düşen görev nedir? Elbette ki, en başat görevler, teşvik tedbirleridir. Eğitimli ve geliri yüksek kesimlerde kronik hale gelen çocuk sahibi olma yerine evcil hayvan yetiştirme isteği, yeni jenerasyonun yaşlandıklarında ebeveynlerine bakmama ihtimalleri, yani evlat sigortası kavramındaki korku, her geçen gün anlamını daha da yitirmektedir. Bu durumda da bu kitle ilerleyen yaşlarda faydasını göremeyeceği uzun süreli bir yatırım olan çocuk yapmak yerine kısa dönemlik mutluluğu (evcil hayvan beslemeyi) kendilerine göre haklı olarak tercih etmektedir.

Devlet, çocuk başına para ödeme veya vergi indirimi yapmak gibi bağlayıcı düzenlemeler ile bu sorunu çözemeyecektir. Çünkü, bu kitlelerin ekonomik teşvike karşı duyarsızlığı bulunmaktadır.

Piyasada her geçen gün işsizlik oranları gittikçe tırmanan, yeni jenerasyonun en başta iş kabusu devam ederken, insanlar yeni çocuk yapar mı? Bir taraftan da, varlıklı ve eğitimli bireylerdeki ailevi çözülme, bu kitlelerin içinde olduğu çekirdek ailenin parçalanıp bilgi ötesi toplumunun temel aile yapısı olan nükleer aileye dönüşmesi dramatik seyri gittikçe içinden çıkılmaz hale getirmektedir.

Felaket tellallığı yapmak kadar çaresiz ve bir o kadar da banal bir tepki olmasa bile, bu konularda geleceğe yönelik kırmızı ışığın resmini sizlerin gözleri önüne serdiğim için fütürolog gözlemimle  utanç duyuyorum.

SONUÇ:

Dünyanın varolduğu günden bu yana geçen süreçte nüfus düzenli olarak armıştır. Fakat nüfus arttıkça Masthus’un teorisinde ortaya koyduğu için kıtlıklar ortaya çıkmamış çünkü alternatif üretim yöntemleri ve tarım teknolojisi gelişmiş, topraksız tarım ile nüfus artışı ile gıda artışı dengelenmiştir.

Ancak Malthus’un teorisinde ortaya koyduğu kıtlık olmasa bile, nüfusun içeriğine baktığımızda, nitelik yönünden önemli bir kıtlığın çığ gibi büyüdüğünü, gittikçe tektipleştiğini ve niteliksizleştiğini söyleyebiliriz.

Bunun medya ve bütünleşik enformasyon ikliminde çözümü görülmese bile, devletlerin kitleler üzerine etkili, düzenli ve sistematik yaygın eğitim programları düzenlemesi gerekmektedir.

Bu konuda hareket etmek isteyen bütün devlet ve kurumlara destek olabiliriz. Makalemizin ilgililere faydalı olması ümidi ile.

KAYNAKÇA:

(*) Fidan Ahmet; “Demokrafi Paradoksu Üzerine Siyasal Tespitler“, Bilgi Ağı, Türkiye İnteraktif Köşe Yazarı Gazetesi, 5 Nisan 2008.

http://www.bilgiagi.net/demografi-paradoksu-uzerine-siyasal-tespitler-2/1476/

(**) Fidan Ahmet;  “Demografik Çöplük”,  Bilgi Ağı, Türkiye İnteraktif Köşe Yazarı Gazetesi, 18 Kasım 2009.     http://www.bilgiagi.net/demografik-copluk-2/11092/

print

Bir cevap yazın