Önceki yazılarımdan birinde “parti kapatma davası” na karşı Ergenekon maçı yapılmıştı. Bu maç, 1-0 sonuçlanmıştı. Bu maçın şimdilerde rovanşı oynanıyor. Maçın tam ortalarındayız. Öyle görünüyor ki, bu sefer durum tam tersi olacak. Her iki maç için düşündüğümüzde beraberlik olacağından yerel seçimlerde penaltı atışları oynanacak ve sonuç yine aşağı yukarı belli gibi. Penaltı atışlarında sandık meydan muharebesinde Fenerium 1-0 galip gelecek. Ama bu galibiyet sonucunda ampulün de fenerin de ışığı hayli sönük olacak.
Küçük detaylar:
Deniz Feneri davasında dolandırıcılık suçundan 5 yıl 10 ay mahkumiyet cezası alan Mehmet Gürhan, avukatı Ünal Kaymakçı aracılığıyla kamuoyuna açık mektup yolladı.
Mektubuna, “Almanya’nın Frankfurt mahkemesince hakkımda verilen mahkumiyet kararıyla ilgili olarak siz değerli kamuoyunu aydınlatmak istiyorum” diyerek başlayan Gürhan, 1998 yılından bu yana Avrupa’da, önce Media 7, ardından da Kanal 7 İNT televizyonunun yayınını sağlayan Euro 7 GmbH isimli şirketin ortağı ve tam yetkili genel müdürü olarak iş hayatını sürdürdüğünü belirtti.
Devamla, “Kanal 7 İNT’in Avrupa temsilcisi olarak yayıncılık çalışmalarım devam ederken Deniz Feneri programını seyreden Avrupa’daki vatandaşlarımızın talebi üzerine Deniz Feneri e.V’yi 27.02.1999 tarihinde Almanya’nın Mörfelden şehrinde 7 arkadaşımla birlikte kurdum. Bu tarihten 2006 yılına kadar, hem kendi ticari işlerimi, hem de gönüllü olarak Deniz Feneri e.V’nin hizmetlerini yürüttüm. Başta Türkiye olmak üzere, Etiyopya’dan Endonezya’ya, Pakistan’dan Nijer’e, Mali’den Yemen’e, Sudan’dan İran‘a, Irak‘tan Azerbaycan’a kadar Afrika, Asya, Kafkaslar ve Balkanlar’daki onlarca ülkede, mazlum ve yoksul insanlara yardım ulaştırmaya çalıştım. Dünyanın dört bir yanında açlık, kuraklık, deprem ve diğer doğal afetler yüzünden yardıma muhtaç duruma düşmüş on binlerce insana yardımsever insanımızın bir araya getirdiği gıda, giyim, sağlık, eğitim ve barınma yardımları ulaştırdım.
Bütün bu faaliyetleri, az sayıda gönüllü arkadaşımla ve gündelik hayatımdan, hatta çocuklarıma ayırmam gereken zamandan fedakarlık ederek gerçekleştirdim. Bu süreçte, özellikle Avrupa’ya üniversite eğitimi almaya gelen yoksul ve başarılı öğrencilerimiz için çeşitli kalıcı ve sosyal projeler ürettim.
Elden Para çekmeyle ilgili olarak:
“Alman yasalarına göre elden para çekmek suç değildir. Nitekim elden para çekme hususu Frankfurt am Main savcılığında incelenmiş olup 26.04.2004 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir. Zaten önemli olan paranın elden çekilip çekilmemesi değil, yardımın yerine ulaşıp ulaşmadığıdır. Mahkemenin kararında amaç dışı kullanıldığı belirtilen 16 Milyon Euro’nun tamamının yardım amacıyla kullanıldığı, mahkemenin elindeki 600 klasörde bulunan on binlerce yardım alındı belgesi ile sabittir. Bu belgelerin hiçbirisini dikkate almayan mahkeme, Firdevsi Ermiş’in beyanlarıyla bu kanaate ulaşmıştır. Tüm bunları yaparken kişisel hiçbir çıkarın peşinde olmadım derneği daha çok gelire kavuşturmak amacıyla hareket ettim.”
Ben, Mehmet Gürhan olarak, kişisel bir çıkar, bir ikbal peşinde olsaydım kişisel hayatımda da bu durumun yansımaları olurdu” diyen Gürhan, şunları kaydetti:
“Bilinmelidir ki, günlerdir Türk medyasını işgal eden haberlerin tüm gerçekliği anlattıklarımdan ibarettir. Ancak, burada çok önemli bir hususu da ayrıca belirtmek istiyorum. Avukatlarımın hazırlayıp Alman mahkemesine sunduğu ifademin içeriği avukatlarım, savcılık ve mahkeme heyeti arasında yapılan bir uzlaşmanın sonucudur. Çok kötü şartlardaki ağır tutukluluk halimin ve üzerimde oluşturulan baskının bir an önce sona erebilmesi için avukatım, önerilen uzlaşmayı kabul etmiştir. Dolayısıyla uzlaşma ifademde yazılı olan hususlar, gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Hakimin uzlaşma olmasaydı dava sonuçsuz kalırdı cümlesi de bunun açık bir göstergesidir. Uzlaşma sürecinde bana Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunmam için sürekli telkin ve pazarlık yapılmıştır.
İfadem anlattığım bu durum dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Koparılan bunca fırtınanın ve girişilen bu aşağılık linç kampanyasının neredeyse tek dayanağı olan Firdevsi Ermiş isimli şahıs, ortağı ve yöneticisi olduğum şirketlerin ve Deniz Feneri e.V’nin muhasebe bölümlerinin tek sorumlusu, ayrıca Deniz Feneri e.V’nin imza yetkisi olan ikinci adamıdır.
Mahkeme sürecinde gösterdiği tavırlarla bu şahsın, Deniz Feneri e.V’ye ve yöneticisi olduğum şirketlere zarar verebilmek için bazı çevrelerce özel olarak görevlendirildiğini düşünüyorum. Zamanı gelince bu müfteri işbirlikçiye, şahsıma ve ortağı olduğum şirketlere vermiş olduğu maddi ve manevi zararların hesabını her türlü hukuki hakkımı kullanarak mutlaka soracağım.”Adının Abdurrahman Vural olduğunu gazetelerden öğrendiği, hiç tanışmadığı bir şahsın ortaya attığı iftiraların kesinlikle doğru olmadığını belirten Gürhan açık mektubunda şu ifadelere yer verdi:
“Doğru olan bir şey varsa o da bu şahsın, kurduğu derneği dolandırmış olma suçundan mahkumiyet almış olmasıdır. Şahsıma karşı yürütülen bu kampanya, üzülerek söylüyorum ki adeta bir linç kampanyasıdır. İmzasız bir mektupla aile hayatımı ağır şekilde yaralayabilecek çirkin bir iftiraya maruz kaldım. Hayatı boyunca karakola dahi düşmemiş biriyken bir anda büyük bir terör örgütü üyesi muamelesine tabi tutuldum. Geriye dönüp baktığımda en başından beri bu operasyonun, siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde toplam 27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapıları kırılarak bir baskın yapılmış olmasının mantığı nasıl izah edilebilir ki? Bu provokasyonun tüm amacı, dünyada yükselen yoksul ve mazlumlarla dayanışma kültürünü yok etmektir.Soruşturmayı yürüten şahsın, soruşturma sürecince sergilediği tavırlar ve mahkeme salonundaki siyasi şovu da benim bu düşüncemi destekler niteliktedir. Fakat asıl üzücü olan taraf bu şov değil, bu provokasyona Türkiye’de bazı çevrelerin verdiği açık destektir.
Geldiğimiz noktada, bugün itibariyle mali müşavirlerin ve işbirlikçi Firdevsi Ermiş’in yanlış yönlendirmelerine aldanmam sonucu, hukuki hatalarım nedeniyle Alman mahkemesi tarafından mahkum edildim. Bir diğer yanlışım ise kimi iddialı projelere imza atmaya çalışmak oldu. Bu yüzden öncelikle Deniz Feneri e.V derneğimize bugüne kadar maddi manevi hiçbir desteklerini esirgemeyen bağışçılarımız bilmelidirler ki, bir kuruşlarını bile yardım dışı bir amaç için kullanmadım. Sonsuz güvenlerini hep yanımda hissettiğim, Almanya’daki şirketlerinin yönetimini bana bırakan ortaklarımdan, Kanal 7 camiasından ve tüm kamuoyundan bu siyasi komployu zamanında fark edip önleyemediğim ve boşa çıkaramadığım için özür dilerim. Kendi küçük siyasi ve ticari hesapları için büyük bir provokasyonun parçası olmaktan bir an olsun çekinmeyen o yaygaracılara gelince, onlara sadece bir acıma borçluyum. Keşke, bir yoksulun göz bebeğindeki sevinci anlayabilecek kadar iyi insanlar olabilselerdi.
Tekrar belirtmek isterim ki, Deniz Feneri e.V derneğine bağışlanan paraların bir kuruşunu bile şahsi ve ticari emellerim için kullanmadım. Bu yardımları başkalarının benzer amaçları için kullandırtmadım. Hukuki hatalarım olmuş olsa bile, ahlaken ve vicdanen hiçbir hatam olmamıştır. Allah’ın adaletinin bu büyük haksızlığı cezasız bırakmayacağına inancım tamdır. Saygılarımla.”
Mehmet GÜRHAN bunları ortaya koyarken dava sonucu şu şekilde açıklanmıştır:
Frankfurt Yüksek Eyalet Mahkemesi kararına göre, “bağış paralarını amaç dışında kullanmaktan suçlu bulunan Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan 5 yıl 10 ay, Deniz Feneri Almanya Başkanı Mehmet Taşkan 2 yıl 9 ay, Muhasebeci Firdevsi Ermiş 1 yıl 10 ay hapis cezasına” çarptırılmıştır.
Gürhan Özür Dilemiştir!
Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde sanıklara son sözleri soruldu. Bağış paralarını amaç dışı kullanmakla suçlanan Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan, “Bağışçılara sormadığımız için özür dilerim” derken, dernek Başkanı Mehmet Taşkan da “Avukatımın açıklamalarına katılıyorum. Ekleyecek bir şeyim yok. Çalışmalarımda hiçbir zaman bir bağışçıya zarar vermek istemedim. Özür diliyorum.” demiştir.
Olayın aydınlanmasında büyük katkısı olan muhasebeci Firdevsi Derviş de, “Hayatımı mahvettim. Geçmişimi silmek istiyorum” demiştir. Türk medyasında çıkan haberden dolayı çocuklarım okula gidemiyor. Şahsımı ilgilendiren konuyla ilgili bir davadan ötürü ailemin de zor durumda kalmasından dolayı özür diliyorum. 1.5 yıldan beri cezaevinde çok zor şartlar altındayım. Bundan sonra da hakkımda açılacak davalar olacak. Bunun da başlı başına ceza olduğunu söyleyebilirim demiştir.
Cebime tek kuruş girmedi ))
Kesinlikle kötü bir niyetimiz yoktu. Yaklaşık olarak çekilen 16 milyon Euro’nun tek bir kuruşunun bile cebime girmemesi bunu gösteriyor. (Bu sırada salonda hafiften gülüşmeler duyulur) Yaptığımız işlerde hep sevgiyi gözettik. Din, dil, ırk ayrımı gözetmedik. Bağışçılarımızdan, kötü intiba bıraktığımız için de tekrar özür diliyorum.
Vesaire vesaire…
Özürler dilenmiş, belgeler ortaya konmuş, ispatlar yapılmış, duygular açığa çıkmış hasılı olanlar olmuştur.
GELELİM SADEDE
Deniz Feneri, gelişmiş, son derece modernize olmuş, kartelleşmiş, devleşmiş, yardımları teknolojinin son tekniklerine göre tespit edip organize eden barkodlayan ve bu barkodlarla makbuzla muhtaçlara dağıtan bir kuruluştur.
En son Deniz Feneri’nin Balıkesir’deki bir toplantısına katılmıştım, Esnaf Odaları Konferans Salonundaki toplantıda kendilerine her konuda tam destek vereceğimi düzenlemekte oldukları meslek edindirme kurslarında eğitmenlik yapabileceğimi, hatta yönetimde de yer alabileceğimi söylemiştim. Ne gariptir ki benim bu fazla girişkenliğimden ve içlerine girme isteğimden sanırım rahatsız oldular ki o toplantıdan sonra ne aradılar ne sordular. Bu kadar yardım gönüllüsü olmama rağmen telebimi pas geçmeleri manidar geldi bana. Bunu da şerh olarak koymak istedim yazıma.
En son yine geçen hafta, Balıkesir’de EKİLMİŞ Restoranda iftarlarına katıldım. Burada sinevizyonla bir açıklama (savunma) yapılacağını bilerek bu iftara katıldım. Açıklamayı yapan Ege BölgeTemsilcisi Hamit Kunt, samimiyetle gayretle konuştu. Kendisinin samimiyetine inandım. Ama bu inanışım PEK TABİ Kİ ŞAHSINA AİTTİR. AÇIKLAMA İÇERİĞİNE İLİŞKİN DEĞİL.
Mahkeme kararı kapı gibi ortadayken, bunu şu ya da bu şekilde örtbas edecek yazıyı yazmam da bir bilim adamı kimliğime yakışmayacaktı. Kendilerinin yaptıkları ve yapmakta oldukları yardımlara diyeceğimiz olmadığı gibi saygı duyup şapka çıkarıp tebrik ve takdir ederiz. Ama akan paralar o kadar fazla olacak ki, bağış hesaplarından başka hesaplara aktarılmış şirketler kurulmuş, finansörlükler yapılmıştır.
SONUÇ:
Almanya Deniz Feneri Kuruluşu ile Türkiye’dekinin hiç bir ilgisinin olmaması ise, bazı politik filmlerde hukuksal sorunlarla karşılaşmamak için bu “filmin gerçek hayatla hiç mi hiç ilgisi yoktur” ibaresi konulur. Süreçteki bu ilgisizlik ise, komik, dramatik ve trajik bir olaydır. Bal gibi de Türkiyedeki DENİZ FENERİ ile ilgisi vardır. Olması da doğaldır. Her şeyi de hiyerarşik resmi örgütlenmede aramaya gerek yok.
Dün ergenekon örgütlenmesine karşı nasıl tavır almışsam, eleştirmiş karşı çıkmışsam, bu gün de bu İYİ NİYETLERİN SÜİİSTİMALİ oparasonunu kınıyorum. Bir suç işlenmiş, bedeli cezası çekilecektir. Suçun diğer uzantıları kişileri de bir an önce ortaya çıkarılıp mahkeme süreci tamamlanıp adalet sürecinin tamamlanması öncelikli temennimizdir. Hiç kimse de “annesinin deterjanı” mantığıyla olaya duygusal yaklaşmamalı, hukukun / yargının aklıselim sürecine güvenmelidir.
Yine devamla, bu sürecin hükümetlere ve sivil toplum kuruluşlarına yeni bir bakış açısı kazandırmasını bekleriz. YOKSULLAŞTIRMA POLİTİKASI ve MİKROKREDİLERİ üzerine kurulu bir yardım mantığı yerine istihdam artırıcı politikalar ve istihdama destek yaklaşımı ön plana çıkarılmalıdır.
Sürecin siyasal uzantısı da (Deniz Fenerium – Ergenekon Gücü maçı) önümüzdeki yerel seçimlerde skorborda yansıyacak, kalender Türk milleti vicdani kararına takdir edecektir. En güzel karar hukukun kararı en güzel yer de halkın vicdanıdır.
Son olarak, Bu sürecin kalender Türk halkına aydınlık getirmesini temenni eder esenlikler dilerim.