Derinlerin Avcısı Neyin Peşinde; Doğrunun mu Gerçeğin mi?
Bilimsel olsun ya da olmasın bütün araştırmaların altında Ne/kim, niçin, nasıl, nerede, ne zaman sorularından biri veya birkaçı veya hepsi mutlaka bulunur. En basit ifadesi ile, merak duygusundan kaynaklanan bütün araştırmalar bu sorgu anahtarlarıyla çözülür. Bunun da aslı insanın doğasının gereği beyninde ürettiği imajları daha iyi algılayabilme uğraş ve /veya gayesidir. O da “nesin” “başlangıcın ne”, “nereye gidiyorsun” dur.
Takdir edersiniz ki, insan hayatı taa doğduğu ilk aylarından ölene kadar bir taklit sürecidir. Ölürken verilen vasiyet bile kendinden önce yapılanların bir taklididir.
Bir taklit ya da doğaçlama olan ömrümüzde bizim hayatımız sadece ve sadece “bizim” olanlarıdır. Gerisi şu koca hayatın taklidinden öte gidemez.
Yine bu hayat, soru ile başlar ve soru ile biter. “adı ne koydunuz” dur ilk soru, “merhumu nasıl bilirdiniz” dir son soru.
Hayat boyu önemsediğim veya vurgulamaya çalıştığım en önemli olgu, derinlerin avcısı olan kişilerin kendilerine özgü olan payı her ne pahasına olursa olsun büyütmek istemeleridir.
İnsana ilk varoluşunda, taştan yapılma baltanın sağladığı marjinal fayda ne ile şu an cebinizdeki görüntülü cep telefonu yada karşınızdaki bilgisayar aynı şeyi ifade eder.
Her iki toplum ileri ve geri toplum değillerdir. Sadece farklı toplumlardır. İşte demokrasi de bu farklılığı hazmedebilme erdemliliği gösterebilme becerisidir.
İnsanoğlu matbaanın icadıyla bilgilerini yayma ve saklama sürecine girdi. Bu aşamadadır ki bilimsel bilginin oluşmasının kilometre taşı konulmuş oldu. Sanayi toplumu da işte bu bilgi birikiminin üstüne kurulmuştur.
Derinlerin avcısı, Araştırmayı temelde bilinmeyen fakat merak edilen olay ve olguların, nedenlerini anlamak, objektif doğruları (gerçekleri) bulmak, yaşadığımız çevreyi daha iyi denetleyebilmek daha iyi yaşanabilir hale getirmek için yapar.
Dünyamız yaratıldığından bu yana, zaman ilerlemiş ve yıl 2010 lu yıllar olmuş geçen bunca yüzyıla rağmen ne insanlar ilerlemeden vazgeçmiş, ne de merak ettikleri soru azalmıştır.
Daha önceleri bir filozof, psikolojiden siyasete, eğitimden astronomiye, geometriden fiziğe bütün bilimler hakkında söz söylerken bu gün bilim avcıları, genlerin yapısı ya da Afrika”daki antilopların ekolojik uyumu gibi çok daha daraltılmış alanlar üzerinde uzmanlaşmaktalar.
Tıpkı bilgisayar oyunlarındaki patlayan, patladıkça çoğalan düşman imajlı mayınlar gibi bilgi geliştikçe derinleşiyor, derinleştikçe farklılaşıyor ve bu farklılaşmalar tekrar derinleşiyor.
Neyin Peşindeyiz?
Aradığımız, doğrunun daha özelde “gerçeğin” arayışıdır. Bu gerçek ya çıplak bir fotoğraf ya da basit bir neden sonuç ilişkisidir.
Yüzeylerin avcısı değilsek, bilimde olduğu gibi, aradığımız şey, “doğru” değildir. Çünkü “doğru” görecelidir. Bilginin peşine düştüğü şey, salt “gerçek” in kendisi dir. Örneğin yüzyıllarca hatta binyıllarca dünyanın düz olduğu doğru idi. Kilise de bu doğruyu ruhaniyeti ile emrediyordu. Aynı şekilde, “insan hiçbir şartta uçamaz” dı. Doğru olan buydu. Ama gerçek, teknolojik imkan ile uçabilirdi. Bunu gerçeklerin bedelini, Hazerfan Ahmet Çelebi sürgüne gönderilerek, Galile’de canıyla ödemiştir.
Ya Mutlak Gerçek?
Gerçek gerçek ise, mutlak gerçek nedir?
Mutlak gerçek te gerçeğin doğrusudur. Yani “a” zamanın doğrusu “b” zamanında gerçeğe dönüşebilir.. “A” zamanda da bu gerçek mutlak gerçeğe dönüşür. Oysa ki “d” zamanında da mutlak gerçek potansiyel olarak eskiyebilecektir. Zira “benim naçiz vücudumun toprak olacağı” gibi bilimin gerçeği de zaman sürecinde eskitilmeye devam edecektir. İşte bu sebepledir ki bilim ilerlemenin ve kalitenin bir sürecidir.
Örneğin temel fiziğin gerçeklerini quantum fiziği klasik kimyanın gerçeğini organik kimya çürütmüş ve her biri kendi mutlak gerçeğini koymuştur. Ama bu da son değildir. Zira sonda başka bir gerçeğin başlangıcıdır. Taşları (kelimeleri) kare tahtanın yani neden sonuç düzleminin üzerine, doğru bir şekilde koyabilmemiz, çözüm sürecinde elimize aldığımız anahtarların doğrusudur.
İhtimali Gerçek!
Sosyal bilimlerin pozitif bilimlere en çok benzemeye çalıştığı bilimdalı “iktisat” ya da “ekonomi” dir. İktisat, Newton fiziğinin “pozitivitesini” kullanırken neoklasik iktisat quantum fiziğini esas almıştır. Bunun yanında, Quantum fiziği ise kendi bünyesine “olasılık” unsurunu katmıştır.
Yani salt gerçekler çevremizde dururken ya da yaratıcı bu gerçekleri ezeli ve ebedi bilgisiyle bilirken derinlerin avcıları, (deruni ruhlar) bu bilgileri keşfetmenin hazzını yaşarlar.
Derinlerin avcıları, kelime kutucuklarındaki manaların objektif düzleme sezgisel ve ampirik yolla rasyonel biçimde yansıtmaya çalışırlar. Bu yansıtma başarılı ise, ürüne “bilimsellik” patenti vurulur. Derinlerin avcısı, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde V. Aşamaya gelmiş kişidir. Bu aşamaya gelmeyenler, ömrü boyunca bilim adamı yerine birer tüccar olur çıkarlar. Bunların farkında olsalar da olmasalar da durum budur.
Fazla derinlere inmeden dünyaya dönüp sizlere mutluklar dileğimi iletiyorum. Esen kalınız.
Not
Bu yazı, http://www.bilgiagi.net, http://www.bilgievreni.com, http://www.gazetecanik.com, http://www.balikesirbirlik.com http://www.kamudanhaber.com, http://www.haberanaliz.net, http://www.siyasalforum.net, http://www.gunesgazetesi.net, http://www.gercekgazete.web.tr, http://www.ahmetfidan.com ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.