Hiç düşündünüz mü? İnsanın gölgesi insana hiç yaramıyor. Serinlik de vermiyor. Yoksa serinlik için ormanlara su kenarlarına ihtiyaç duyar mıydık hiç?
Dünyada her şeyin gölgesi serinlik ve huzur verir bize. Ateşin gölgesinde bile serinlik vardır biliyor musunuz? Bunu üşüyen ellerimizi ve ayaklarımızın, ısının hararetinde rahatlayıp gevşemesiyle hissederiz.
Ateşin gölgesini seyretmek bize ayrı bir zevk ve estetiğin de işaretini vermez mi? Yeryüzünde bir tek suyun gölgesi yokmuş. Bu bilimsel bir açıklama.
Su özünde serinliği sakladığından gölgeye ihtiyaç duymuyordur. Bu ne kadar bilimsel olur bilemem de kaynağından, akışkanlığından ve duruluğundan serinlik fışkırtır. İçene, içine girene onunla yıkanıp, paklanana ferahlık getirir. Bu yüzden gölgesinin olmadığını düşündüm.
Oysaki bizim gölgemiz faydalılığı bilmez, bilemez. Çünkü insanların peşinden sürekli gezerken zevk aldığını sanarak, esaret altında yaşadığını hissedemez bile.
Her bedenin peşinden gider. Var olma nedeni bedendir. Biz olmasak gölgemiz olur mu? Tıpkı yalanın gerçeğin arkasında kalması gibi.
Yalan ve gerçeğin, doğru ve yalanın arasında garip bir ilişki vardır. Bu tuhaflıktan kimi insan, ham bir haz alıp, gerçeği fındıkkabuğuna sıkıştırıp okyanusun derinliklerine gömdüğünü sanır.
Suyun saydamlığını unuttuğu gibi zamanında, su kadar hafif, su kadar şeffaf olduğunu, dibe çöken tortuları bile hiç umulmadık bir günde mutlak ortaya çıkarıp dökeceğini, hiçbir şeyin kaybolup yok edilemeyeceğini birdenbire idrak edemez.
Ama sonra ani bir kavrayışla görür ki fındıkkabuğuna sıkışan aslında kendi aklıdır.
Önceleri kişi gölgesinin hep arkasında olduğunu bilir. Gölge bedene, bedende gölgeye alışmıştır. Gölge yararsız olduğu kadar da zararsızdır da…
Oysa yalana alışmış olanın arkasından, hep vesvesenin biçimlenmiş bedenleşmiş hali yürümektedir. Çoğu zaman bu anlaşılmaz. Kişiye “çıkarlarım, hayat felsefem, benim realitem” nidalarıyla yaklaşır.
Yalanın ham ama mayhoş tadı, yapışkan, pas gibi bir leke bırakır. Ne suyla nede başka bir şeyle paklanır. İnsana hür olduğu halde bağımlıymış gibi bir his yaşatır.
Devamlı mahkûmiyeti sürecek bir sanık hezeyanlarının baskısında kalır. Anlar ki artık başkasının gölgesi olmuştur. Kurtulmak, serinlemek için içtiği su, içine girdiği ırmak onu dağlar.
Çünkü insanların gönül serinliği düşüncelerinde gizlidir. Düşünceler ise hür iradenin ışığı altında dürüst ve olumlu kararlar alır.
İnsanı faydalılığa sürükler. Kişi aklı, hep güzelliklere gebe kalır. Öyle ki düşüncesi asırların ötesine geçerek başka düşüncelere soy tutar.
İki bininci asırda boy gösteriyoruz. İnsan aklıyla, görkemi keşfettiğinden bu yana kendisine yapay bir dünya kurdu. Bu yalan dünyaya gittikçe yayıldı. Gerçek dünyanın dengesi zedelendi.
Doğallık yer yer yaralandı. Artık gölgelerde görünmez oldu. Çünkü gölge verecek, serinlik sunacak güzellik, bir bir dünyayı terk etmeye başladı. İnsan aklını yapaylığın detayıyla doldururken, gönlünü yorgun hissetti.
Dışarı çıktı. Ne bir ağaç altı kalmıştı ne de saf akan bir su kıyısı. Kurduğu yalan Dünyanın gerçeğinden başka, her şey ölüyordu.
Yalanın gölgesinde…
Benim son noktada halen ümidim var. Ben 17 yaşımdan bu güne gölgesinde serinlediğim bir gerçeğin içinde soluk aldım. O günden beri ömrümün, zorluklara rağmen hep serinlik içinde geçtiğini gördüm.
Parlaklığı, berraklığı becerebildim mi? Henüz değil.
Ama bilin ki, ben ve tanıdığım sizler, yalanın kuruttuğu şu koca dünyada… Doğru Yaşam Bilgileri’nin gölgesinde serinliği öğreniyoruz.
Nice bunalmış gönüllere ferahlık götürmek için.