Bugünü yaşarken, ya da şu anı yaşarken dünü düşünmek zamanın makinesini geriye döndürmeye çalışmak gibidir. Bazıları bunu hep yapar.
Hep anılarda yaşayanlar şimdinin farkında olmadan yarınla burun buruna gelmelerini yadırgarlar bir an. Sonra alışkanlık olsa gerek dünün yolunda geri geri gitmeye dahası gerilemeye sırtlarını verirler hep yan gelip yatarak…
Sırtları cılk yara olur farkına varmazlar…
Yeni günün parlak yüzü kamaştırır gözlerini de pazardan aldıkları o ucuz güneş gözlüğüyle saklarlar gözlerini…
Gözleri de bozuktur onların, güneşin hiçbir rengini tanımazlar vesselam!
Sorsan da cevap alamasın zaten yedi rengi hiç mi hiç tanımadan… “Gri vardı” diye başlarlar saymaya…” Diğeri de”… Susarlar düşünerek dünden kalma…
“Dün Pazar değil miydi? Ne sormuştun?”
—Renkleri diyorum, kaç renk vardı saysana?
Yine saymaya başlar “Gri vardı bir de şey… Siyah…”
Anlayamaz tabii halen Pazar diyorsa Pazartesiye… Bekler durur giden sevgiliyi gelecek diye… Heyhat!
Oysa o kaybettiği sevgili bir zamanlar yaşadığı dünlerden birinde yoktu… Bu günlerde gelmişti.
Derken bir sabah, günün ilk ışıklarıyla beraber bir yumurta bulur balkonunda şaşırır kalır… Yumurta kırılarak içinden o çıkar, ona daha gözlerini açamadan “günaydın” deyiverir
O da ne?
Günlerdir balkonunda boş boş otururken farkına varamadığı köşeye düşmüş ve yuva yapmış kumrunun yumurtasıdır bu…
Minicik yavrusunun müjdesini verirde arada bir susar o konuşsun diye…
Kendine gelir birden… Bir mucize bu! Hayran kalır bu küçük yaratılana. Dokunmadan dalar gözleri bu sarı gri kumruya. Nefes almaya korkar bir an. Derin derin nefes alıp verir önce çabuk çabuk… Sonra tutar nefesini ürkütmeye korkarak…
İşte o an ne olursa olur. Bir yeniyle tanışır. Farkına vardığı kumru değildir… Kendisidir. Kendisinin farkına varır birden…
Terk eder o zaman tüm yitirdiklerini umursamaz bile… Bu duygusunun bile fakına varmadan…
Sahip çıkar yeni doğan Kumruya… Kumru gibi kendine ve yaşadığı şu ana… Gülümser… Başını kaldırır bakar. İlk defa uzun zamandır kara gözlüksüz güneşi görür canlı canlı. Gözleri kamaşsa da aldırmaz.
Baktıkça güneşe nefessiz, bir ayna olduğunu fark eder güneşin. İnanamaz bir türlü… Nefesini tutarak bakmaya devam eder şaşkın…
Birden güneşte kendi suretini görür, erir zevkten…
Bu mutluluğu her daim yaşamak ister ve karar verir. Yeni bir güne güneş daha doğmadan uyanacak ve güneşle birlikte doğacaktır artık.
Güneşte, kendi suretini görmek için.
Dün neydi? Pazar mıydı bana ne… Bu gün Pazartesi!
Leylak rengi bir sepet hazırlar küçük kumrusu için. Pamuklardan yatak yapar ona. Yeni günün armağanına şimdi gözü gibi bakacaktır artık. Selam verir yeni sevgiliye. Anlar ki her gidenin ardından yeni bir sevgili gelecektir… Görebilirsen…
Hatırlar Sevgiyi… İlk nefesi verenin sihrini, var etmedeki inceliğini, ustalığını, şefkat ve merhametini de kendisine taşıdığını…
Bunları o (an’a) yani şu yaşadığı anda öğrenmiştir. Hiç kaçırmak istemez artık hep bu anları…
Sevgi yeniden canlanır. Sevgi her şeyin anahtarıdır işte… Yeni günün anahtarı… Sevgi insanı sardığında acılar, problemler, dertler ne kadar küçülüyordu… Ve çözümler ne kadar kolay geliyordu.
Sevgi nasıl aklını açıp, onu bildiğinden öteye geliştiriyor! Sevgiyle aşılmayacak yol yoktu gerçekten.
İnsan nasıl gönülleri okuyan, gönüllerin ihtiyacı olana cevap veren bir bilge haline geliyordu!…
O halde gelmiş gerçek seven için gönüllere girmek ne kadar kolaydı! Ve Sevgi insanı ne kadar da güzelleştiriyordu.
Güzel olduğunu gördü, farkına vardı kendinin yeniden, Güneşte gördüğü kendi özünün suretinde…
Yaşamda şu an’ın farkına vararak mutluluğu bulmanız temennisi ile…
Sevgiyle mutlu kalın.