Faizler çok düşüyor, bu genel ekonomi için bir fırsata çevrilebilir mi?
Düşük faiz seviyeleri ekonomi için bir fırsata çevrilmelidir. Devlete de görev düşüyor elbette…
Merkez Bankası’nın son Bakanlar Kuruluna yaptığı sunumda da ortaya çıkan tabloya göre önümüzdeki dönem enflasyonist baskı olmayacak. Enflasyon daha da düşme eğiliminde olacak. Yani aylık ve senelik fiyat artış hızı düşecek.
Bu da geçmişe göre görmediğimiz düzeyde düşük enflasyon ortamı oluşturacak. Bunun ardında da reel faiz seviyeleri de bu beklenti ile birlikte değişmiş olacak ve değişiyor da. Merkez Bankası geçen haftalardaki son kararla senelik borç verme faiz oranlarını 9,75 e düşürdü. Yıllık devlet tahvili faiz oranları da 12,20 seviyeleri test ederek tarihi bir düşüş yaşadılar.
Kısa zamanda 12 seviyelerinin altına inmesi beklenmese de çeşitli yorumcular daha da düşer diyor. Ama benim şahsi görüşüm enflasyon üzerinde 3-4 puan reel getiri farkı ile oluşacak faiz oranı ideal faiz oranıdır. Matematiksel olarak her ay açıklanan verilere göre hesaplayacağımız bu seviye bize gerçeğe yakın faiz oranı hakkında fikir verebilir.
Bu seviyedeki faiz oranı kime cazip? Bu seviyelerdeki faiz oranı kredi kullanacaklara, kredili ticaret yapanlara ve banka dışı kaynak kullanıp da alternatif kazançları kendine referans alanlara avantaj sağlayabilir. Tabii ki herkes faizli para kullanmıyor.
Buna rağmen faiz dışı kullanım maliyetleri de bu faiz seviyelerine bağlı olarak değiştiğinden katılım bankaları ile yakın ilişkide olan girişimci ve tüccar, sanayici içinde faizlerin düşmesi önemlidir.
Düşük faiz seviyeleri ticarete katkıda bulunur mu? Evet, ticarete ciddi kaynak sağlayan finans sistemi yüksek faiz dönemlerinde piyasadaki likiditeyi çekip daha çok yüksek faiz getiren enstrümanlarda değerlendirme yoluna gidiyor. Bu da ticaret damarlarında dolaşması gereken kan -yani paranın- dolaşamaması anlamına geliyor.
En basit şekli ile düşünürsek yüksek faiz dönemlerinde kredili satışlar, kredi kartı ile satışlar, taksitli satışlar minimum düzeylerde seyrediyor. Özellikle ekonomide düşük büyüme dönemleri olduğunda bu etki daha da görülüyor. Yukarıda bahsettiğim Merkez bankası raporlarında Türkiye’nin önümüzdeki dönemde büyüme hızında beklenen negatif gelişme ve hatta ilk toparlanmanın 2011 de olacağı öngörüleri bu tarz gelişmeleri iyice minimum seviyelere itebilir. Yani tüketim harcamaları ve diğer harcamaların çok düşük olacağı bir dönemi işaret ediyor.
Faizlerin yüksek olması zaten yeterince düşük olan harcamaları daha da kısıtlayacağından düşük faiz seviyeleri bu açıdan biraz avantaj sağlayabilir. Zaten ekonomi otoriteleri bir politika aracı olarak bu dönemlerde faizi ( şu an batı ekonomilerinde olduğu gibi) tüketimi arttırmak ve büyümeyi tetiklemek amacı veya tersini yapmak üzere kullanılabilir.
Kamu bankaları tam bu dönemde düşük faiz seviyesinde yatırım ve tüketim harcamaları için öncü olabilir diye düşünüyorum. Kamu, finans kuruluşları aracılığı ile çeşitli kredi imkânları sağlayabilir. Özellikle dış ticaret ve imalat sanayine dönük destekler sağlanabilir. Son faiz seviyeleri 2 sene önceki kamu kaynakları ile sübvanse edilen özel kredilerin bile altında faiz oranları imkânı sunmaktadır. Kamu belki görev zararı diyebileceğimiz beklide hazine katkısı diyebileceğimiz belli bir zararı göze alarak kredi garanti fonlarına da başvurarak piyasalar destekleyebilir.
Önümüzde ki dönemlerin en önemli kâbusu olan işsizlik ve istihdam sorunlarını düşük faiz seviyelerinde desteklenmesi çok yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Ekonomi yönetimi gerek kamu kaynaklarının kullanarak doğrudan gerekse özel sektöre teşvik vererek bu dönem -en azında faiz oranlarının bu kadar düştüğü bir dönem- yeni yatırım ve istihdam politikalarını, ticaret politikalarını desteklemesi gerekir.
Özelikle daha evvel teşvik verilen gelişmekte olan iller diye sınıflandırılan bölgelere bu türden destekler sağlanmalıdır.
Burada tabi maalesef suiistimallerde olabilir. Bunu önlemek için başta kamu kaynaklarını sadece kamu kuruluşları aracılığı ile yatırıma ve istihdama yönlendirilebilinir. (Hayvancılık ve tarımsal sanayi konusunda emek yoğun tesislerin teşviki, bölgesel dokuma tezgâhlarının teşvik edilmesi, dev emek yoğun maden ve maden işleme tesislerinin kurulması, yeni sanayi tesislerini kurulması, yeni alt yapı, baraj, santral, otoyol ve yol projeleri yapılması, bilişim fabrikaları v.b. gibi).
Kamunun cesaret verici adımlar ataması piyasalara moral verecektir.
Devlet bu şekilde kendini hissettirmeli.
Kamunun ticari ortamı ve rekabetçi duruşu bozmadan, arpalık haline getirmeden yatırımlar yapabilmesi ve yatırımları teşvik edebilmesini formüle edebilecek önerimi yani Kamu Yatırım Destekleme Fonu önerimi bir sonraki yazıma bırakıyorum.