Michigan Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan ve dün yayınlanan bir araştırmaya göre 1929’ da Amerika’ da Kara Salı olarak bilinen ve borsanın çökmesine, milyonlarca insanın işsiz kalmasına yol açan ekonomik kriz meğerse Amerika’ lıların sağlığına adeta ‘ ilaç’ gibi gelmiş.
Krizin olduğu sene Amerikalılar için beklenen ortalama yaşama süresi 57.1 iken krizin düzelmeye başladığı 1932 senesinde bu sürenin 63.3’ e çıktığı belirlenmiş. Araştırmada 1921-1926 seneleri arasındaki ekonomik büyüme döneminde siyah erkeklerin ortalama yaşama sürelerinin 8.1 sene, kadınlarn ise 7.4 sene azaldığı da ortaya çıkmış.
Araştırmacılar 1930’ larda en çok ölüme yol açan altı sebebi incelemişler. Bunlar kalp-damar-böbrek hastalıkları, kanser, grip ve zatürree, tüberküloz, trafik kazaları ve intiharlarmış. Ekonomik kriz döneminde intiharlar her 100 bin kişide 14’ ten 17’ ye çıkarken, diğer beş sebebe bağlı ölümlerde azalmalar olmuş.
Bu araştırmanın başı olan Tapia Granados ilk bakışta çelişkili gibi gelen bu durumu şu sözlerle açıklıyor: ‘’Ekonomik büyüme dönemlerinde firmalar çok yoğun ve meşgul oluyorlar ve çalışanlarından daha fazla iş talep ediyorlar. Çalışma saatleri uzuyor ve çok daha hızlı çalışılması gerekiyor. Uyku ve dinlenme süreleri azalıyor. Bu da strese yol açıyor. Işçiler de stresi yenmek ve rahatlamak için kendilerini sigara ve içkiye veriyorlar. Bunları alacak paralarının da olması önemli bir sebep. Bu yüzden kalp-damar ve akciğer hastalıkları artıyor. Ayrıca bu dönemlerde ihtiyaçtan dolayı tecrübesiz işçi sayısının fazla olması da iş kazalarına bağlı ölümleri artırıyor.’’
Aslında, işsizlik ve fakirliğin arttığı, ekonomik sorunlar yaşanan dönemlerde insan sağlığının bozulması, hastalıkların ve ölümlerin artması çok akla yatkın ama bu araştırmanın da gösterdiği gibi hayat sürprizlerle dolu.
North Carolina Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ve Amerika’ da 1979-1998 yılları arasında 20 büyük eyalette kalp krizine bağlı ölümlerin makroekonomik parametrelerle ilişkisinin incelendiği araştırmada da işsizlikte yüzde bir oranında bir azalmanın kalp krizlerine bağlı ölümleri yüzde 0.75 artırdığı belirlenmişti. Bu, bir senede fazladan 3.900 kişinin ölmesi anlamına geliyor ki hiç de küçümsenecek bir rakam değil.
‘İşsizlik arttıkça, ölümler azalıyor’ diyen araştırmacılara göre bunun iki önemli sebebi var: Birincisi, ekonomik durgunluk dönemlerinde hava kirliliği ve trafik yoğunluğunun; ikincisi ise sigara ve alkol tüketiminin, obezitenin ve hareketsizliğin azalması.
Bizdeki durum ne?
Bildiğim kadarıyla bizde bu konuda yapılmış bir çalışma yok. Gelin bu konuda fikir yürütelim.
İşsizlik arttıkça iş ve trafik kazalarının azalması bizim için de geçerli olmalı. Bu konuda hiçbir şüphe yok.
Obezitenin azalması da beklenen bir durum. Para kazanmayan birinin yiyeceklerinde kısıtlama yapması sürpriz değil. Tabii ki daha az yiyecek ve eh bunun sonucunda da zayıflayacak. Hazır gıdalardan daha sağlıklı ev yemeklerine dönülmesi de önemli olabilir.
Hareketsizliğin azalmasının da mantıklı pek çok sebebi var. Meselâ, iş aramak için fazla efor sarfedilmesi, parası olmadığı için özel araçların daha az kullanılması, gidebilecek yerlere yürüyerek veya bisikletle gidilmesi hiç de fena şeyler değil.
Ancak, bizde işsizliğin artmasıyla sigara ve alkol içilmesinin azalması bir tarafa, tam tersine özellikle de ucuz sigara ve içki tüketimi de artarmış gibi geliyor bana. Buna bağlı olarak da kavgaların, cinayetlerin, intiharların artması da şaşırtıcı olmaz.
Gelelim neticeye
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda hiç dikkate alınmayan bir faktör var ki, bence hepsinden de önemli. O da, işsizliğin arttığı dönemlerde insanların ister istemez doktor ve hastanelerden uzak kalmaları’ ve böylece de hem tıbbi yanlışların, hem tedavilere bağlı komplikasyonların azalması!
Ne dersiniz, haksız mıyım?