Estetik Kaygıların Yoksunluğu

Ülkemizde örgün eğitimde giderek arka sıralara atılmaya çalışılan güzel sanatlar ve eğitimi konuları, bu gidişle daha az estetik değerler taşıyan bireyler ortaya çıkararak toplumda suç ve oranlarında yükselmeyle sonuçlanacaktır. Plastik sanatlar ve müzik eğitimi Cumhuriyet tarihi ile birlikte örgün eğitimde ilköğretimden lise düzeyine kadar olan programlarda yer almış, her bireyin mutlaka sanat eğitiminden geçmesine dikkat edilmiştir. Programlara bakıldığında hala aynı görünümü çizen durum uygulamada farklılıklar göstermektedir. Okullarda çalışan resim ve müzik öğretmenlerine birer etkinlik uygulamacısı olarak bakılmaktadır. Tabii ki etkinlik yapmak, ürün ortaya koymak bu öğretmenlerin görevlerindendir, ancak unutulmamalıdır ki! öğretmenlerin asıl konuları eğitimcilik, bu yolla bireylerin estetik kaygı düzeylerini değiştirmek/geliştirmek ve dengeli bireyler yetiştirmektir.

Gelişmiş ülkelerin tarihleri incelenecek olursa; bu ülkelerin savaş dönemlerinde bile sanat ve uygulamaları konularında ödün vermedikleri, özellikle savaş nedeniyle duygusal çöküntü içinde olan toplumu, müzik/sanat aracılığı ile ayakta tutmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Buradan hareketle sanatın bireyler ve toplumlar üzerindeki etki gücünü anlamak mümkündür. Çağımızda böylesine güçlü bir silahı son derece etkin kullanmak gerekir.

Öncelikle sistemin örgün eğitim içerisinde bu derslere ve eğitimcilerine karşı bakış açısını yenilemesi gerekmektedir. Sanat/müzik eğitimi zor ve zahmetli bir süreçtir. Kısa sürede netice alma düşüncesinden uzaklaşılmalıdır. Bu tür çalışmaları daha yüksek estetik değerler taşıyan uygulamalara dönüştürmek gerekmektedir. Bu tür sanatsal çalışmalarda çevresel faktörlerin, araç-gereç ihtiyacının önemi kaçınılmazdır. Yönetimlerce bu ihtiyaçlar karşılansa bile asıl konu; bu derslere bakış açısı ve yaklaşımlardır. Çağımızda öğrencilerin sadece birtakım sınavlara hazırlanan bireylere dönüştürülmüş olması, bu bakış açısının değişmesi yönündeki en büyük engeldir. Bu noktada okul yönetimleri de, eğitimciler de çaresiz kalmaktadır. Eğitimciler derslerde yüksek estetik değerler taşıyan sanatsal çalışmalar yapacakken çoğu kez kendilerine ayrılan zamanı feda ederek öğrencilerin sınav hazırlıklarına destek olur duruma gelmişlerdir. Çünkü okul yönetimleri de, öğrenci velileri de kendilerinden bu konuda destek beklemektedir. Bu durum öncelikle sanat eğitimi uygulamaları yapacak eğitimcileri mesleklerine karşı güven konusunda olumsuz etkilemekte, uzun soluklu olarak bu eğitimin önemi konusunda yetişecek/yetişmiş bireylerde yeterli bilinç düzeyi sağlayamamaktadır.

Bu bilinç düzeyini oluşturamamış bireylerden meydana gelen toplumlarda da şiddet ve suç oranın yüksek olması kaçınılmaz bir hal alır. Sonuç olarak yüksek estetik değerler taşımayan bireylerden oluşmuş toplumlarda yaşamın pek çok alanında hoşgörüsüzlük baş gösterecektir. Bu anlayışa sahip bir bürokrat, yönetimci, doktor, avukat, eğitimci, mühendis, esnaf vb. (pek çok meslek sayılabilir) doğal olarak bu durumunu ortama yansıtacak ve toplum giderek birbirini daha zor anlayan bir topluma dönüşecektir. Yine aynı toplum ve bireyleri bu yoksunluktan dolayı yaratıcı girişimleri gerçekleştirmede de zorluk çekecek, yeterince özgün yenilikleri oluşturamayacaklardır.

Estetik kaygıların yoksunluğunda oluşacak toplumsal tablo hiçbir toplum tarafından istenecek bir durum olamaz. Artık toplumca son zamanlarda göz ardı ettiğimiz bazı gerçeklerle yüzleşme zamanımız gelmiş diyebiliriz. Bir toplumda yaşayan bireylerin sağlıklı ruh halinde içinde yaşamlarını sürdürmelerini istiyorsak; öncelikle yüksek estetik değerler taşıyan bireyler olmalarını sağlayacak etkin sanat eğitimi süreçlerinden geçmelerini sağlamalıyız. Bunu başarmanın ilk adımı da sanat eğitimi konularında mevcut bakış açısının değişmesiyle başlayacaktır.

print

Bir cevap yazın