Etiket arşivi: bürokrasi

Toprak Reformu, Tarım Politikası ve Beyin Reformu Üzerine…

Osmanlı’nın toprağa verdiği önemi, yönetimine veya başına tımarlı sipahileri koymasından anlayabiliriz. Yine Osmanlı kamu gelirleri, tarih bilgilerimizi hatırlarsak “has” “zeamet” ve “tımar” olarak ayrımlanırdı. Bu gelenek Cumhuriyetle birlikte günümüzdeki halini almıştır. Bu günkü toprak yönetimi sistemi (toprağın sahipliği açısından) doğru bir sistemdir. İnsan psikolojisine en uygun sistemdir. Bu sistemi Cumhuriyeti kuran Atatürk şekillendirmiştir ve medeni kanunumuzda mülkiyet hakları ve mülkiyet ilişkileri olarak değerlendirilmiştir. 1940 lı yıllara kadar ülkemizin taşradaki ve yüksek kesimdeki toprakları vatandaşlara dağıtılmıştır. O zamanlarda “tutma” sistemiyle sahiplik veya iyelik başlamıştır.

İster satın alma suretiyle ister miras, isterse “tutma” sistemiyle ele geçirilmiş olsun 1935 li yıllardan itibaren 1980 lere kadar Türkiye’de toprak yoğun olarak kullanılmıştır. Ülkenin her sathı dağ dere tepe, bizzat işlenmekteydi. Toprağın işlenmesi ovalarda pazara yönelik üretim şeklindeyken, yüksek kesimlerde kısmen pazara ama önemli ölçüde bizzat kullanıma yönelik olarak işlenmekteydi.

1955-80 yılları arasında arazilerin 1 metrekarelik kısmı bile değerlendirilirdi. O günün şartlarında Pazar için üretilen pazara götürülür, yerine şeker, tuz, gazyağı alınır, ev için üretilen de bir yıl boyunca evlerde veya yüksek direkler üzerine oturtulmuş ambarlarda depolanırdı.

1960’lı yıllardan itibaren yoğun olarak başlayan ve 1970 li yıllarla hızla devam eden göç ve göçle paralel kentleşme, kentleşmeyle birlikte kentsel sorunlar ve kentsel sorunlara kentsel çözüm arayışları başlamış ve bu kapsamda önce marketler sonra süper marketler daha sonra da hiper marketler kentlerin önde özeksel bölgelerine daha sonra da kent çeperlerine (çevrelerine) yayılmaya başlamıştır. Bu sosyolojik gelişme çeşitliliği kentte yaşayan yığınları ciddi oranda cezbetmiştir. Market, süpermarket ve hipermarketlerin artması bu artışla birlikte 1983 yılında başlayan I. ve II Özal hükümetleriyle serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde birbiriyle ciddi rekabete girmeleri, fiyatları düşürmüş ve üretim ve tüketim dengelerinin şaftını kaydırmıştır.

Taşrada Yaşayanların Üretim Bağlamında Beyin Formatlarındaki Değişim:

Yukarıda belirttiğimiz serbest piyasa ekonomisi ve rekabet kapsamındaki fiyat düşüşleri ve alabildiğince gelişen market kültürü, tarım toplumunu on yıllar içinde eritmiştir. Kentsel mekanın dışında yaşayanlar bile günümüzde köylerine giderken, yeşil sebzeyi meyveyi, yumurtayı hatta sütü marketlerden almaya başlamışlardır. Bu trend nasıl oluşmuştur? Daha düne kadar kendi evi için dahi olsa toprağı işleyen köylü veya taşra insanı bu gün yumurtayı, sütü veya yeşil sebzeyi marketlerden alır hale gelmesini sadece ve sadece kentleşme ve marketlerin yaygınlaşmasıyla fiyat düşüşlerine mi bağlamalıyız. Elbette ki hayır. Bu düşün zinciri bizi büyük yanılgılara götürür.

Toprağın işlenmesi ve üretilen mahsulün fiyatlandırılması gerçeğine indiğimizde durumun hiç te görüldüğü kadar masum olmadığı anlaşılmaktadır. Sözde kitlesel üretimin ve modern tarımın teşvik edilmesi vb. söylevlerle 1960 lı yıllardan itibaren toprak mahsullerinin ederleri reel bazda düşmüş, maliyetler ciddi anlamda yükselmiş, küresel çevre sorunları nedeniyle gübresiz ürün yetişmez olmuş bu durumda zaten nüfus artışıyla git gide bölünen topraklar sahiplerince terk edilmeye başlanmıştır.

Tarım Politika(sız)lığının Anlam ve Önemi:

Bu konuda Cumhuriyet hükümetleri o günden bu güne, son AK Parti hükümeti de dahil olmak üzere tam anlamıyla dışa bağımlı hatta güdümlü bir tarım politikası izlemişlerdir. Destekleme alımları sosyal devlet olarak görülmüş, taban fiyat maliyenin düşmanı olarak görülmüş bu ve bu gibi gafil ve kolaya kaçan bakış açılarıyla ülke tarımı önce duraksama bu gün itibarıyla da çökme sürecine girmiştir.

Ülke dışından gelen tarım ürünleri hangi tür ürün olursa olsun, altın hükmünde görülerek sorgulama bile yapmaksızın satın alınmıştır. İşin en can alıcı noktası ise, laboratuar ortamında üretilen DNA dizilimleriyle oynanmış hibritler çok dar kapsamlı uygulanmıştır. Bunların ülke geneline yayılması ülke sınırları içinde her türde hibrit üretimi yapacak enstitülerin açılması gereği görülmemiştir.

Sevgili okurlarım, hibrit üretimi ve dağıtımı konusunu ayrı bir yazı konusu olarak ileride işlemeyi düşündüğümden bu günlük bu üzüntülerimi sizinle paylaşmakla yetineyim. Bizlere düşen sürekli olarak bilinçli ve etkili hareket etmektir.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Devletin Çivisi Üzerine Bir Güzelleme

Bu güne kadar gerek siyasal konularda, gerek sosyal ve kültürel konularda genellikle devletin çivisinin çıkmış olduğunu ima eden yazılar yazmış, bilgiler ortaya koymuştum. İyi ki son iki üç gündür olan bitenleri yaşadım. Öyle ki, varolan bir sürü sorunları ve bozuklukları olan devletimizin çivisinin çıkmadığını hatta devletimizin iç dinamiklerinin sapasağlam yerinde durduğunu tereddütsüz olarak söyleyebilirim.Bundan yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce Okumaya devam et

Devlet Yönetiminin Hazımsızlığa Kurban Edilme Çırpınışları Üzerine!

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
Şu basit mantık zincirini takip edelim.
Devlet otoritesi belli bir coğrafya üzerinde yaşayan insanların bir araya gelerek oluşturdukları ve diğer dünya devletleri tarafından da tanınmış siyasal bir örgütlenmedir.

Bu basit ve temel mantığa göre, devleti hal oluşturmakta ve kendilerinin dirlik ve düzen içinde yaşamaları için bazı yaptırımlar gerekmekte ve bu yaptırımların neler olacağını da kendi aralarından vekiller seçerek bu vekiller aracılığıyla belirlemekteler. Yani devleti oluşturmakta olan halk kendi yetkilerini siyasal mekanizmayla (oy vererek) ekonomik olarak destekleyerek (vergi ödeyerek) bu otoriteyi gönüllü ve bizzat hür iradesiyle oluşturmak istemektedir.

Beş senede bir bu iradenin nasıl olacağını, kendi üzerinde hangi kararların kimler tarafından alınacağını belirlemektedir. Bunu belirlemek için yine halk iktidar adayı olan siyasal partilerin programlarına bakmakta, bu partinin vekil adaylarına bakmakta ve oy kullanmaktadırlar.

Bu durumda halk siyasal partilere oy verirken öncelikle o partilerin (iktidar/icraat) programlarına bakmakta, bakmasa bile o partiye oy verirken o programı kabul etmiş olmakta. Bunun yanında ilgili partinin bu programlarını hangi kişiler tarafından yerine getirileceğine karar vermektedir. İŞTE BU BASİT MANTIK ZİNCİRİNE BİR DEMOKRATİK CUMHURİYETİN KURUMSAL VE KAVRAMSAL YAPISI DİYEBİLİRİZ.

Durum böyle iken, vatandaşlar, seçtikleri partinin programını ve tüzüğünü üye olurken veya o partiye oy verirken kabul etmiş olmaktadır. Burada şu öğe öne çıkmaktadır. Partilerin icraat programları ve parti tüzükleri nedir, nasıl uygulanacaktır.

Eğer bir parti parti programı ve tüzüğünün dışına çıkıp aksi yönde icraatlarda bulunursa bu durumda o parti halk tarafından cezalandırılır, bir sonraki seçimlerde ilgili partinin ilgili programını kimse tercih etmez, emanetini başkalarına devredir. Bu durumda siyasal parti sınıfta kalmış olur. Bir siyasal partinin icraatları parti programına aykırı ise, veya parti programına uygun hareket etmiyorsa bu siyasal bir durumdur. Siyasal yolla çözülür.

Bir siyasal partinin cezalandırılması, programına açıktan veya aleni olarak aykırı davranması, ve bu aykırılığın halk katmanları arasında çok ciddi sorunlar doğurması durumunda mümkün olabilir. Parti yine de kapatılmamalı, halk iradesini kullanarak bu partiyi mecazen kapatmalıdır. DEMEK Kİ, PARTİLERİN PROGRAMI ÇOK ÖNEMLİ VE SEÇMENLER TARAFINDAN ÖNCELİKLİ OLARAK OKUNMALIDIR.

Parti programı eğer devletin genel çerçevesine uymazsa bu durumda ülkedeki cari yargı sistemi bu partinin bu programla seçime girmesine izin vermez. Verilmişse program meşrudur. Meşru programa aykırılık yoksa bu partinin kapatılması olayı mantık olarak tamamıyla sakattır.

Bu sakatlık bir kısım hazımsız kesimleri tarafından hoyratça ortaya konulmakta ve bir takım kurumlarca da vahim bir şekilde desteklenmektedir.

Bu konuya iki gün sonra değiniriz. Yarın Çanakkale şehitlerini anacağız.
ESEN KALIN.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Türk Demokrasisinde Yasakçılığın Son Noktasını Keşfetme Süreci

YASAKLAR ve YASAKÇILAR ÜZERİNE İVEDİLİKLE YAZILMIŞ BİR ŞAKŞAKLAMA YAZISIDIR.
Türkiye’de yeni bir anayasa yazılması gerekmektedir. Bu anayasanın temel teorik çerçevesi bir iki bölümde nelerin serbest olduğu liste halinde belirtilmelidir. Geri kalan bütün maddeler yasaklamanın mantıksal, sosyal ve ekonomik temelleri üzerine kurgulanmalıdır. Bu gün itibarıyla Türkiye’de gelinen son nokta, yasakçı zihniyetin zirvesinin keşfedilme arayışıdır.

* Sosyal devlet kelimesi yasak. Komünizm propagandasıdır, YASAK!
* Federasyon ve federe yönetim kelimeleri bölücülük propagandasıdır, YASAK!
* Bütün sokaklar meydanlar, caddeler kamusal alandır. Kamusal alanlarda sakallı ve türbanlı dolaşmak din propagandasıdır, YASAK!
* Kaldırımları yeşile boyamak, tamamıyla bölücülüktür. YASAK!
* Parlamentoda bir toplum sınıf veya zümre hakkında tartışma yapmak, fikir beyan etmek bölücülük propagandasıdır, yasak, bu tür tartışmaların veya konuşmaların yapıldığı parlamentoyu yöneten kişi ise vatan hainidir. İvedilikle idamı gerekir.
* Cami, Din, Allah, Şeriat kelimelerini kullanmak yasak. Bu kelimeleri kamu kurumlarında konuşmak toplumsal eşitlik anlayışına aykırıdır, YASAK!.

Yasak bir toplumu sorunsuz olarak yönetmek için vazgeçilmez ve ideal bir araçtır. YASAK kavramı DEVLET kavramının varlığıyla ortaya çıkan bir kelimedir. Devletin bekası için, yasaklar en geniş anlamda yorumlanmalıdır. Varolan diğer bir gerçek te, toplumda özgürlükler veya serbesti her zaman maraz doğurmuştur. Bunu toplumdaki koyun zihniyetli insanlar zaten çoğunlukla bilmektedir.

Bir ülkede, yasak koymak devletin bizzat gerçek sahiplerinin elindedir. O kişilerin gücünü halktan alması tamamıyla bir lükstür. Devletin sahibi olmak, hiç kimsenin elde edemeyeceği, doğuştan kazanılan veraset ile geçen bir haktır. Türk demokrasisinde yasakçılığın son noktası veya zirvesi şimdiye kadar keşfedilememiştir. Bu konuda fevkalade yasak türleri her yeni günde toplumun karşısına çıkmaktadır.

Kim ki bu ve bunun gibi yasak olan eylemleri yaparsa, sorgusuz süalsiz olarak tevkif edilmelidir. Bu kişilerin cezaları müebbed hapis olup bu hükümlülere af vb. ceza artırıcı hükümler getirmek yasaktır. Yasak kapsamındaki sanal veya sanal olmayan suçları işleyen veya ileride işleme ihtimali olan her türkü kurum ve kuruluşlar ivedilikle ve tekrar açılmamak üzere kapatılmalıdır. Bu kurumlardan halkın yüzde 90 ını oluşturan bir parti dahi olsa tereddüt etmeksizin ve tekrar açılmasına imkan vermeksizin kapatılmalıdır.
Sevgili okurlarım, bu yazıyı yazdım ya, artık devşirme dahi olsa belki ben de devletin sahibi olabilirim diye bu şakşaklama yazısını yazdım. Umarım dikkate alırlar!
Yasaksız yarınlar dileğiyle.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.