Etiket arşivi: hayat

Anneler Günü Gelmiş Eyvahhh!

Dr. Ahmet FİDAN

SATIR BAŞI

Sonu, … günü diye biten ve bu günlerin insanlara veya bireylere özgü olanlarına yaklaşımım her zaman klasiktir. TÜKETİM TOPLULUMUN ARA GAZLARI. Babamın tabiriyle para tuzakçıları ve tuzakları… Alışveriş tapınakları, hediyelik eşyacılar, mücevherciler telefon şirketleri birbirinden anneler günü vb. günlerde harcama bütçesinden pasta payı kapmaya çalışmaktadır. Bunların medyada birbirinden ilginç reklamlarını gördükçe parayla ne alınacaksa onu almamak üzere kararım daha da kesinleşmektedir.

Bu gün haftasonu, ve üstelik Pazar günü vee, üstelik anneler günü. İlk paragrafı yazmam analar dahası YÜREKLER gününü yazmama engel değil elbet.

***

Cenneti, yufka yüreği,
titremeyi, can vermeyi,
fedakarlığı, özlemi, paylaşmayı hasılı hiçbir canlıda asla bu denli bulunamayan özellikleri bulduk annede, ana yüreğinde.
***
Anneler günü gelmiş eyvaaahhh!. yine ben suçluyum, yine ben sorgulardayım.
Anneler günü gelmiş eyvaaahhh!, yine ben hesaptayım, bir başka ağlamadayım.
Anneler günü gelmiş eyvaaahhh! Yine ben buruk yine ben rüyalardayım.
***
Sızım sızım sızlarım,
Gözyaşlarında dirilir, iç çekişlerinde eririm anam!
Günahımdasın, sevabımdasın, her şeyimsin her zaman,
Bendesin sendenim, asla ve asla atamayacağın yerlerdeyim anam.
***
Sevgili anacığım, bilirim ben senin asla ve asla büyümeyen, büyüyemeyen yaramaz çocuğun; katlandığın günlerindeyim, elinin ayağının nasırlarındayım, alnının çileyen terlerindeyim, öfkendeyim, hasretindeyim, hevesindeyim mutluluğundayım, umudundayım. Sendeyim hep anacığım, nankörlüğümle, yüzsüzlüğümle vefasızlığımla hep takiplerindeyim anam.
***
AFLARINDAYIM ANACIĞIM, BAĞIŞLAMALIRIN İÇİNE YERLEŞTİM.
SEVGİNİN TAAA İÇİNDEYİM, BİTMEK BİLMEZ TAHAMMÜLÜNÜN NAMÜTENAHİ BOŞLUKLARINDAYIM.
***
Anacığım, sana güller dermek ne ki, hediyeler vermek ne ki,
Küt küt atar kalbim, bilirim sen de hissediyorsun taaa yüreğinde şimdi hemen şimdi benle birlikte yaşıyorsun bu satırları ben yazarken sen parmaklarımın uçlarındasın, gözlerimin bebeklerindesin.
Ben de ordayım anacığım.
***
Cennet sana helaldir. Cehennem ne ki, gözyaşların söndürür bir çırpıda alevleri.
Aramızdaki onca uzaklık ne ki, nabzımın atışlarında, kalbimin ritmindesin.
***
Canım anacığım, yine bir anneler günü, yine sensizim, yine sen bensizsin. Her sensiz oluşumda her bu günde ben eyvahlardayım!.
Darda kalma emi!, çok ta başarılı olmasam da anacığım, HAKK tayım.
***
Bütün analar anneler, çilekeş insanlar, bu gün sizin demek ne kadar basit ne kadar sığ ne kadar cılız. Ama ben bu gününüzü değil yüreğinizi kutluyorum. Saygılarımı sunuyorum.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Toplum Mühendisliği Üzerine Bir Değerlendirme

Dr. Ahmet FİDAN

SATIR BAŞI

Eski yazılarımdan birinin konusu “Sosyal Bilimlerde Sona Doğru” idi. Bu konuda yazımın yayınlandığı bütün kağıt baskı ve elektronik yayınların hemen hepsinde ciddi tepkiler aldım. “Tepki” kelimesiyle, genelin tahmin edeceği anlamı kast etmedim. Çünkü “tepki” kelimesi yaygın olarak yanlış kullanılmaktadır. Tepki almak tabiriyle olumlu ve olumsuz tepkiden bahsediyorum. Çünkü bir olay veya olguya karşı yapılan geri dönüş (olumlu olsun olumsuz olsun) tepki kelimesiyle ifade edilir. Burada ikinci cümlemde “… hemen hepsinde ciddi sonuçlar aldım” desem olmazdı. Çünkü sonuç almamıştım. Parça parça farklı açılardan değerlendirmeler almıştım. Bu değerlendirmelere göre belki sonucu ben çıkaracaktım.

Sosyal bilimlerde sona doğru” yazımda, sosyal bilimlerin giderek sayısal veya fen bilimlere doğru açıldığını dile getirmiştim. Bu konuda Türkiye’de OSYM nin alan tercih katsayı ve yüzdeliklerindeki bir eğilimi de örnek vermiştim. Bu gelişmenin belki bir başka boyutu da “Toplum Mühendisliği” kavramıdır.

Tamam, sosyal bilimlerde şu ya da bu bilim dalının sayısala veya fen bilimlerine açılımını belli ölçülerde hazmedebiliriz bir sosyal bilimci olarak. Ancak bu kadarına da pes veya hayır diye bir avami çıkşla olayı sorgulamak istiyorum.

Çoğumuz hatırlar, önceden Çalışma ekonomisi ve Endüstri İlişkileri vardı, (gerçi hala var) bu bölümlerin etkinliği azaldıkça bu alanı tercih etmeyi düşünen gençlere “Endüstri Mühendisliği” okuyun demeye başladık. Niye peki!. Çünkü sayısala doğru gidiş veya kaymanın önüne geçemeyeceğimizden dolayı gençlerin işe atılmaları konusunda istihdam sorunu yaşamalarını istememekteyiz. Çalışma Ekonomisinden Endüstri Mühendisliğine, Toplum Bilimden Toplum Mühendisliğine, çok yakında çok daha fazla örnekleriyle eski sosyal bilimlerin sayısala kaymakta olduğunu ve bilim dalının sonuna birer mühendislik kelimesi gelmeye başladığını göreceksiniz, görmektesiniz.

Hala ilk cümlemde bahsettiğim yazıma üzülerek yeniden atıf yapmak istiyorum. Yeni nesil, size sesleniyorum. Artık matematiği sevmek zorundasınız. Evet bunu bir matematik özürlüsü birisi olarak ben söylüyorum. Zira ilk tercihlerimden olan Siyasal Bilgiler Fakültesini sıfır matematik puanıyla kazanmıştım. Bu yıllar sınava girmiş olsaydım halim nice olurdu bilmiyorum artık.

Toplum mühendisliğine gelince. Pek tabi ki bu kavrama ani olarak refleks tepkisi vermek istemiyorum. Öyle bir tepki versem kuracağım cümle, “yok daha neler” olurdu. Ancak bazı olay veya olgularda, bizim vereceğimiz tepki hiçbir anlam ifade etmemektedir. Tıpkı çok büyük bir nehirde, akıntının tersi istikametinde kibrit çöpüyle yüzmeye çalışmak gibi. Ya da yeldeğirmenleriyle savaşmak gibi. Ama peşinen şunu söylemeliyim ki, bu kaymayı kendi mantığımda reddetmiş olsaydım yine de yeldeğirmenleriyle savaşır veya akıntının tersi istikametinde kibrit çöpüyle gayret ederdim. Tıpkı, Türkçemizin “Turkche” olmamasında vermekte olduğumuz gayret gibi.

Toplum mühendisliği, seçkinci / elitist, planlamacı, müdahaleci bir kavramdır. Toplum bilim, diğer tabiriyle sosyoloji toplumun fotoğrafını çekip yer yer yargılamalarda değerlendirmelerde bulunan bir bilim dalıdır. Ancak toplum mühendisliği kavramında toplum planlaması daha belirgin veya ön plandadır. Buna karşın belki sunu da söyleyebilirsiniz. İyi işte, toplum planlansın yönlendirilsin, bunun neyi kötü!. Elbette ki böylesi bir çıkışı reddetmiyor hatta önemli ölçüde haklı buluyoruz. Ancak nereye kadar. Yani bireylerin kendi iradeleri ve yaşam biçimleri vardır ve buna doğrudan müdahale etmek ne derece yanlış olursa, toplumun da genel bir yaşam biçimi veya kalıbı vardır, buna müdahale de o derece yanlış olur.

Toplum mühendisliğine olan kayma konusunda başka yazıma atıfta bulunmak istiyorum. Cybersapience (Cyber Sapience / Siber Toplum) içerikli yazılarımda hep çok yakın gelecekte beyninde çip taşıyan insanlar olacağımızdan bahsetmişimdir. İşte yakın gelecekte böylesi homojen ve duygulardan münezzehleştirilmiş (uzaklaştırılmış) insan topluluğunda toplum mühendisliği kaçınılmaz olarak görülmektedir. Ancak bu gün için bu kelime (toplum mühendisliği) fazlasıyla itici ve ezici gelmektedir. Çünkü henüz o kadar da rutinleşip duygusuzlaşıp elektronik hale gelmedik. Gidişatımızın ister kabul edelim ister etmeyelim bu yönde olduğunu söylemem gerekse bile bu gün için en azından bana “toplum mühendisliği” kavramı batıcı gelmektedir.

Büyük veya gizli bir el tarafından veya siyasal otorite tarafından insanların genel yaşayışlarına baskıcı, dayatmacı yönlendirmelerle etkide hatta yönlendirmelerde bulunulmasına karşı çıkarız. Ama pek tabi ki bu karşı çıkmamız, toplumun geleceğinin planlanmamasını, makro planlamayı savunmamamızı öngörmez. Makro planlamanın çok daha dar tutulup yönlendirmelerin daha fazla bireyselleştirilmeye başlaması (mikroya girmesi) bizim refleks alanımızı oluşturur. Yalılardan veya sırça köşklerden avam / halk şöyle olsun böyle olsun, şuraya gitsin, şunu alsın, bunu beğensin, şunu kullansın gibi dayatmalar ve bu dayatmalara bileşke (bütünsel güç) oluşturacak toplum mühendisliğine karşı “o kadar da değil” itirazında bulunuruz. Örneğin, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türk insanına batılı şablon ve görünüm giydirilmeye çalışılmış fakat başarılı olunamamıştır. Bu konu askercil kumandayla, “Dikkaaat!… Batılı olunacaaaaak… Oool!” komutu burada sökmemektedir.

Bu konulardaki ayrıntılı değerlendirmeyi “Bilgi Ötesi Toplumuna Doğru Doludizgin” konulu yazımda ele almak üzere esen kalın efendim.

Sevgili okurlarım, yarına söz, rahat bir pazar yazısı olacak. “Analar Günü Gelmiş Yine, Eyvahh!”

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Trafik Haftasının Ardından: Politikalar Silbaştan

Dr. Ahmet FİDAN

SATIR BAŞI

Demirağlarla Ördük Ana Yurdu Dört Baştan, Sonra Bu Ağları Tarihe Gömdük Karayoluyla Sil Baştan…Geçtiğimiz hafta trafik haftasıydı. Trafik sorunlarını çözümlemek amacıyla bir çok Avrupa ülkesi aralarında anlaşarak bir konsey kurdu. Bu konseye Türkiye de üyedir. Merkezi Fransa’nın başkenti Paris’te olan bu konseyin üyeleri, zaman zaman toplanarak trafik sorunlarını görüşürler. Bu konsey Mayıs ayının ilk cumartesi günü ile başlayan haftayı “Uluslararası Karayolu Güven Haftası” olarak kabul etmiştir.

Ülkemizde de trafik kazalarının önlenmesi yolunda çaba gösteren kuruluşlarca, aynı hafta “Trafik Güvenliği ve Eğitim Haftası” olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince; yayın organları, radyo, televizyon aracılığı ile trafik kazalarının önlenmesi için halka trafik kuralları anlatılır. Trafik kurallarına uyulması gereği rutin olarak belirtilir. Broşürler dağıtılır. Ancak gerçekten çocuklarımızın, gençlerimizin sürücülerimizin beyinlerinde kalıcı olarak yer etmesi gerekli konular üzerinde durulmaz.

Okullarda öğrenciler trafik konusunda bilinçlendirilir. Tıpkı 23 Nisan kutlamaları veya yerli malı haftası gibi, genellikle zoraki yapılan toplantılar, trafik polisi konvoyları sirenler, protokol konuşmaları vs. Bunları yadsıyor muyuz? Tabi ki hayır. Bunlara diyeceğimiz yoktur. Ancak bu haftayı kutlayan emniyet birimi kendi haftasıymışcasına bu haftanın kutlanmasını paylaşımcı olmayan şekilde kutlamaktadır. Artık neredeyse her ilçede Fakülte olmasa da Üniversitelerimizin Meslek Yüksekokulları bulunmaktadır. En azından trafik haftası dolayısıyla emniyet birimi başta olmak üzere, belediyeler, üniversiteler tam olarak işbirliği içinde bu etkinliği gerçekleştirmelidir.

Büyükşehirlerde onca büyük imkanlara rağmen, ilk ve orta öğretim okulları, sınıfları, sınıf öğretmenleriyle birlikte trafik bilincinin yerleştirilmesi için geziler, okul dışı programları düzenlenmez, eğitim sadece ve sadece ezberci ve teoriye boğulmuş mantıkla devam ettirilir.

Taşrada da benzeri şekilde örneğin turizm haftası olur, içinde turizm programı olan fakülte veya yüksekokullar o gün veya o haftada bir etkinlik düzenlemezler, bu etkinlik, ilçelerin kaymakamlıklarına bağlı Turizm İl – İlçe müdürlüklerinin kuru etkinliğine bırakılır. Trafik haftası olur, bu hafta il veya ilçelerde Emniyet birimi tarafından gerçekleştirilir, öyle ki, Trafik haftasında Türkiye’de İki Karayolu Ulaşımı ve Trafik Programından biri olan Balıkesir Üniversitesi Bigadiç MYO ile aynı ilçenin Emniyet Birimi, Belediye ortak bir trafik etkinliği düzenlemez. Türkiye’nin kaderidir, bir kurumun etkinliğini başka bir kurum yaparken aynı kurumun yapması gereken etkinliği de daha başka bir kurum yapmaktadır. Bu ülkemizde genel bir sıkıntıdır. Kamu kurumlarının başındaki kişiler şu ya da bu nedenle bu konularda gerçek anlamda işbirliğine girmezler.

Trafik bilinçlendirmeleri bu şekilde rutinlere boğulmuşken, ülkenin temel ulaşım sistemi karayolu ulaşımına dayandırılmıştır. Yıl 1998, İstanbul I. Kentiçi Ulaşım Şurası, Cemal Reşit Rey Konferans Merkezi. Bu tarih ve bu yerde şu sözleri söylemiştim kürsüden: “1938 yılından (M. Kemal Atatürk’ün Ölümünden) bu güne kadar demiryolunun gelişmesine ilerlemesine şu ya da bu şekilde imza sahibi olup ta engel olan veya bu ihmale göz yuman herkim veya kimlerse bunların hepsi vatan hainidir.”
Evet o tarihte söylediğim sözün bu gün de arkasındaydım. Taa ki Uluslararası Demiryolu Sempozyumuna katılana kadar. Çünkü artık ülkenin gelişme ivmesi ve talihi sadece duble yollarla kalmayıp bütün ülke genelinde demiryollarının yeniden ele alınmasıyla devam etmekteydi. Demir yollarındaki hızlı başlayan bu ivmenin de artık eski hızının kalmadığını söyleyebiliriz.

Benim hep konuşmalarımda dile getirdiğim bir konuyu uluslar arası bir sempozyumda Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman dile getirdi bir programın kapanış konuşmasında. “Yapılan Anketlere göre halkımızın % 98 i demiryollarını seviyor, bu yüzde 98’in ancak %2 si demiryollarını bilmekte veya tanımaktadır.” Evet tanıtımın trajik boyutu da böyle.

Bu gün itibarıyla öncelikle demiryolları, yük ve yolcu konseptiyle bir uçtan bir uca hızlı tren altyapısına kavuşturulacak eş zamanlı olarak ta demiryolu ulaşımının güvenlik ve konforu sunduğu diğer kablosuz internet hizmetleri gibi avantajları halkımıza etkin ve yoğun olarak anlatılacaktır. Ayrıca demiryollarımız Lojistik köyler uygulamalarıyla yük taşımacılığına yeni boyutlar katmıştır.

Ne var ki yine bizzat kendim İstanbul için 1999-2000 li yıllarda Sultançifliği tramvay inşaatının yeraltından yapılmasına yönelik önerim kabul edilmemişti. Ama 2005 sonu 2006 başlarında bu önerime dönülmüş ve Sultançifliği hattı kısmen yeraltına alınmıştır. Zararın neresinden dönülürse kardır.

Yine aynı şekilde 2000 yılında İstanbul’da kullanılan akbil’in çok geri bir teknoloji olduğunu belirtmiştim. Kentiçi Toplu Ulaşımın ücretlendirilmesi acilen mutlak surette kişiselleştirilmiş optik manyetik kartlarla yapılması gerektiğini söylemiştim. Bütün bunlara rağmen dönemin Genel Müdürü bu önerilerimizi dikkate almayarak Akbil’in tamamlayıcısı olan yeni özellikli kağıt bilet uygulamasını başlatmıştı. Üstelik bu bileti basacak tesisin yönetiminde olmama rağmen.O zaman itibarıyla İETT ye önerdiğim kişiselleştirilmiş manyetik/ optik kart hem Akbil teknolojisini hem özellikli kağıt bileti gereksiz kılarak ikisini birden devreden çıkararak detaylı yolcu istatistiklerinin yapılmasına ve orerler için extrapolasyon düzenlenmesine katkıda bulunacaktı. Ama önerim kabul edilmedi. Neden? Çünkü sakalım yoktu )))
(Ama bu gün 2008 yılı itibarıyla bu teknolojiye geçmeyi planlamaktalar.) Ne yani benim dile getirdiğim konuyu uygulamaya geçirmek için 8 sene geçmek zorunda mıydı. Takdir sizin.

Oysa ki bu teknolojileri kısmen bu gün Başta Ankara İzmir Balıkesir gibi diğer illerimiz de kullanmaktadır. Çağdaş İzmir Kenti Kentkart sistemiyle bu konularda hayli yol almışır.Ancak İstanbul’un ulaşımdan sorumlu Büyükşehir Belediye başkan yardımcımız Doç.Dr.Rafet Bozdoğan (Genel Sekreter Yardımcısı) bu konulardaki çalışmaların başlatıldığını söyledi. Ben de kendilerine katkıda bulunabileceğimi söyledim.

Yine bu konuda Marmaray Projesi hakkında da da 1998 li yıllarda ulusal bir gazetenin birinci sayfasından verilen yazımda da özetle belirttiğim şu notları tarihe düşmek isterim.

Marmaray projesi bırakın 2010 yılını bu günün insan kitlesinin bile boğaz geçişinin üstesinden gelecek bir çapta değildir. Ne yazık ki boğaz geçişi tüp tünelleri iki geçişlidir. Ve ikisi de raylı sistem geçişini öngörmektedir. Keşke ben dahil bu sözleri dile getiren diğer insanların görüşleri dikkate alınsa ve bu hata yapılmasaydı. Evet şu an inşaatı yapılmakta olan Marmaray Projesi boğaz geçişi için son derece dar bir ihtiyacı karşılayacaktır. İkinci köprüden daha hızlı bir şekilde ikinci bir tüp geçit gündeme gelecektir. Maalesef durum bu. Dönüş fırsatı var mıdır? Şu aşamada yok. Allah korusun bir deprem olur da inşaat sistemleri zarar görürse belki yeniden bu konsepti değerlendirirler. Çünkü şu anki tüp geçit hattı Kuzey Anadolu aktif fay hattına sadece 50 km mesafede. Korkutmak gibi olmasın ama gerçek bu. Bu tüpgeçidin böylesi aktif fay hattına yakın olması dünya tarihinde aletsel büyüklüğü en şiddetli olan depreme çok rahatlıkla dayanacak şekilde yapılmalıdır.

Politikalar sil baştan belirlenir mi tabi ki hayır. Biz Türkler yaparız yeniden yaparız, bozarız yeniden yaparız. Biz bu filmi maalesef hep seyrederiz.
ESENLİK DİLEKLERİMLE..

Yazı Sözlüğü:
Extrapolasyon
: Bu günün verileriyle ya da eldeki verilerle geleceğe yönelik mantıksal ve matematiksel çıkarsamalar yapmak.
Orer: Karayolu veya raylı ulaşım sisteminde başlangıç noktasından bitiş noktasına göre bir sefere verilen ad.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Trafikte Yaya Kültürü ve Sürücü Kültürü, Kentlilik Kültürü

Türk insanı dört temel karaktere sahiptir.
Seyretme,
Bakma,
Bahane bulma
Veee erteleme.
Trafik deyince hemen aklınıza bir yığın arabanın yollarda salkım saçak hareket etmeye çalıştıklarını görürsünüz. Bu bilinç altıdır. Kentte yaşayan insanların yüzde sekseninin bilinç altında bu imaj vardır. Geri kalan yüzde yirmisi ve taşrada yaşayan insanların yüzde Okumaya devam et

1 Mayıs Gençlik ve Terör Bayramı

Geçen iki üç yıl önce buna benzer bir başlık kullanmıştım. 19 Mayıs Gençlik ve Galataspor Bayramı diye. 19 Mayıs tarihinde Galatasaray güzel bir galibiyet elde etmişti. Sanırım yabancı bir takımla oynamıştı. Milliyetçi damarımız kabarıp böyle bir başlık atmıştık.Bu gün (dün) bir mayısı yaşadık. Evimizde çayımızı yudumlarken emekçilerin ve emekçi sömürücülerinin alanlarda polisle amansız çatışma ve/veya mücadelesini izledik ana haberlerde. Bir sendika binası kuşatıldı, taksim polisler tarafından fethedildi, bir başka açılardan işgal edildi. Sanki haberleri izlerken, Filistin’de Gazze Şeridini, Bağdat’ı İslamabad’ı Tutsilerle Hutuları, Musul sokaklarını görür gibiydim.

Maşallah ne büyük bir zafer kazanıldı. Hah haaaaaaaaaa! Koskocaman PİRUS ZAFERİ.

Türkiye’de yaşıyor olmaktan neredeyse utanacaktım. Bir taraf devletin güvenlik gücüne karşı intifada türü mücadele verirken, bir taraftan da kolluk güçleri sanki bu kişiler uzaydan gelmiş gibi, sorgusuz sualsiz hatta yer yer pervazsızca saldırdı. Saldırdı kelimesini özellikle kullandım, haberlerde hastaneye de girildiğini görünce. Bu kadar da olmazdı.

Her neyse bir bir mayıs daha tarihe KÖTÜ bir şekilde kaydedildi. Heybetine diyeceğimizin olmadığı Celaleddin CERRAH’ın vur emrini emniyet güçlerimiz sanırım öldürün olarak algılamışlar. Eeeee, bürokrasi böyledir. Vur deyince…..

Şimdi bir kanlı olmasa da sulu ve gazlı bir mayısın hikayesini yazmak nağmesini okumak ta bizlere düştü. EN KÖTÜSÜ DE, SENDİKALAR HÜKÜMETE KARŞI ÇOK BÜYÜK ÖDÜNLER PEŞİNDE OLMAKTANSA TAKSİMDE PİRUS ZAFERİNİ KAZANMANIN KOMİKLİĞİNİ YAŞADILAR. Şimdi sendika ve bir kısım siyasal parti temsilcileri madalya taksınlar kendi kendilerine. Çünkü onlar devletin güvenlik güçlerine karşı İNTİFADA ZAFERİ kazanılmıştır.

Sayın CERRAH ‘ın emrindeki sınır tanımaz kolluk güçleri de, kendi vatandaşlarına karşı böylesine püskürtme hareketini, DİSK’i kuşatma hareketi ballandıra ballandıra anlatsınlar yedi cihana. Aman Allah’ım ne boş işlerle uğraştık bu gün. Sözde bayram kutlayacaktık. Sırf inat olsun diye TAKSİM, bize emekçilerin bayramını üzüntüyle yazdırdı. Tarihi bu şekilde yazıyoruz. Bu bir mayıs DEVLET ve SİVİL terör coşkusuyla geçti. Üzgünüm bu satırları yazmakta olduğuma, ama olan oldu. Olmamasını istediğimiz tek şey, tekerrürünün olmaması.

Onbeş gün sonra Gençlik ve Spor bayramını yazacağız. Keşke Başbakanımız işsizliğin yüzde üç olmasa da en az yüzde iki azaltıldığının müjdesini verebilse, keşke, gelirin adil bölüşümü açısından kayda değer gelişmeleri bize ulusa usulca seslenişle seslenseydi.

KEŞKE…..

Bilinçli yarınlar dileklerimle.

PİRUS ZAFERİ: Kazananın da, kaybedenin de olmadığı, ya da hiçbir sonuç çıkmayan zaferlere pirus (pire) zaferi denmektedir yabancı literatürde.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.