Etiket arşivi: kritik

Sanık Yapmakla Çare Bulundu mu?

Ergenekon’a devam nedeniyle tutuklanan em. Orgeneral Hurşit TOLON ile hakkında gıyabi tutuklama ve yakalama kararı verilen Op. Dr. Turhan ÇÖMEZ geçtiğimiz ay Kocaeli’nde ayrı ayrı tarihlerde konferans vermişlerdi.

 

Çok büyük ilgi gören bu konferanslar çerçevesinde TOLON Paşanın yaptığı konuşmalardan bazı bölümleri BRT Haber Dergimizin 4. sayısında “ Siz 5 – 10 Bin Terörist Diyorsunuz”  başlıklı yazımızda yer vermiştik. Orada, “senin 5 – 10 bin Okumaya devam et

Yerel Demokrasi ve Ötesi: Demokrasi Estetiğinin Prensipleri

Dünya dillerine etimolojik olarak bakıldığında Türkçe’nin de içinde olduğu dil gurubu dahil bazılarının sonradan eklemeli diller olduğu bilinir. İlk elde, bu bakışla yani dillerin etimolojik yapı özellikleriyle “demokrasi” kelimesinin hatta kavramının nasıl bir araya getirilebileceği merak edilebilir.

Tabi bu, demokrasi kavramının “neyi” üzerinde irdeleme yapacağımıza bağlı bir durumdur. Elbette ki, burada demokrasinin süreç (progresivite) boyutunu ele alacağız.

Aslında bütün kavramları süreç olarak ele aldığımızda karşımıza aynı şekilde törpülenme, ussallaşma, ergonomikleşme, sürdürülebilme unsurları çıkar. Demokrasi kavramının bizzat kendisi, ideal tip demokrasi tanımından bu yana 2000 li yılların siber aleminde kendisinin nasıl tanımlanacağını merak etse gerek. Burada bir nevi “demokrasi”nin kendini bir çok yeni yönleriyle irdelemesini ele alacağız.

İlkin ideal tipte demokrasi açısından olaya bakıldığında çoğunluğun yönetimi olarak kabaca bir tanımlama yaptıktan sonra, bunun bir adım ilerisi olarak, azınlığın haklarının korunmasını da garanti ve/veya taahhüt eden bir yönetim şekli, yaşam biçimi olduğunu da peşinen dile getirmemiz gerekecektir.

Bu yapısıyla olaya yerel yönetimler veya yerel demokrasi açısından bakıldığında yerel yönetimin demokrasinin okulu olduğu gerçeğinden hareketle bir başka açılıma konuyu taşımak gerekmektedir.

Pek tabi ki, yerel yönetimler, merkezi yönetime göre çok daha küçük temsili gerektirmesinden ve aday olma aşamasından seçilmeye, temsil görevinden görevden (temsilden) düşene kadar birebir ilişkiler söz konusudur. Bu anlamda temsilin içgüdüsel dürtüsü olarak, herhangi bir vatandaş, sıkıntıya düştüğünde, kaymakamdan önce belediye başkanına gitmekte olduğunu da vurgulamak gerek.

Yerel seçimler yerel demokrasinin temel vazgeçilmeziyken, bu demokrasinin hayata geçirilmesinin veya makyajlanmasının da ayrı gereklilikleri bulunmaktadır.

Bu giriş önbilgilerinden hareketle şimdi gerek yerel gerek merkezcil yönetimlerin demokrasi estetiği konusundaki ilkeleri ortaya koymaya çalışalım.

Demokrasi Estetiğinin Prensipleri:

Yerel ve/veya merkezcil demokrasi estetiğinin prensiplerini şu şekilde maddelendirebiliriz:

1. İlk olarak çoğunlukça seçilenin öncelikli olarak azınlıkların hak ve hukukun koruyacağı, koruyamayacak, veya korumayacak türde temsil yürütenlerin bu konuda hukuksal mekanizmaların dışında siyaset mekanizması içinde dengeleyici unsurların bulunması zorunluluğunu belirtmek gerek. Öyle ki, bu unsurlar genel olarak (Sivil Toplum Kuruluşları (STK lar) ve baskı gruplarıdır. STK ların tek bir eğilim ve/veya cephede toplanmasının mümkün olmamasından dolayı bir demokratik ülkede, Sivil Toplum Kurumları başlı başına demokrasi estetiğinin temel taşlarıdır. STK ların gelişmesi merkezcil olsun yerel olsun sözümona “zorba” iktidarların üzerinde Demokles”in kılıcıdır.
2. Merkezcil olsun yerel olsun çoğunluğun iktidarına sahip olanların yine sözüm ona “zorbalaşma eğilimleri”ne karşı, ussal yönetiminin güvencesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin son Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve başkanlık sistemi tartışmalarında da olduğu gibi, hangi sisteme geçilirse geçilsin ilk elde korunması, buna ilave olarak bu ilkenin veya sistemin, bürokrasisinden yönetim kurullarına, meclis ve encümen toplantılarından müşteri veya vatandaşla olan ilişkilerine kadar bütün bir sistemin mümkün olabildiği kadar saydamlaştırılması gerekmektedir. “Government in the sun shine” denilen gün ışığında yönetimin gerçek anlamda hayata geçirilmesi bir diğer demokrasi estetiğini sağlayacak unsurdur.

3. Yerel veya merkezi temsilin sağlanması amacıyla yapılan seçimlerde seçim sisteminin “yönetimde “istikrar” ve “temsilde adalet” ilkelerinin korunabilmesi için artık oyların en makul şekilde dağıtılacak bir seçim hesaplama yönteminin uygulanması gerekmektedir. Şu an yürürlükte olan sistemin bu konuda hakkaniyet sınırı içinde olduğunu söyleyebilmek oldukça güçtür.

4. Demokrasi estetiği açısından seçim sisteminden daha öte hatta ondan daha önemli konu da, adayların belirlenmesi sürecidir. Adayların merkez yoklaması veya parti, vakıf, cemiyet, oda vb. lerin genel merkezi tarafından atanması veya güçlü bir lider sultasıyla niteliksiz delege oluşturulması mantığı yine demokrasi estetiğinin sağlanmasında çok ciddi sorunlardır. Bu sorunların ortadan kaldırılması da güçlü bir kişilik ve etik sorunsalını, erdemlilik karakterlerini beraberinde getirmektedir.

5. a) Türkiye’de daha önce de uygulandığı gibi, seçim sistemi olarak, merkezi yönetimde parti ve milletvekili tercihinin birbirinden ayrılması gereği ayrı bir demokrasi estetiği konusudur. Örneğin: Bir kişi bir partiye oy verirken birinci sıradaki kişiyi değil de son sıradaki kişinin öncelikle kendisini temsil edebilmesini isteyebilmesi veya bir partiye oy vermezken, o parti kontenjanından seçime giren bir milletvekilini partiye oy vermeksizin tercih edebilmesi gibi.

b) Dernek, vakıf, cemiyet oda vb. lerin yönetimlerinde de başkanlık seçimlerinde tam teşekküllü yönetim kurulu üyelerinin de seçim öncesi deklere edilmesi demokrasinin tabana yayılması açısından bir başka demokrasi estetiği konusudur.

6. Yerel demokrasi estetiği konusunda da merkezcil yönetimlerin demokrasi estetiğinde var olan sorunsalların yanında, şunların hayata geçirilmesi gerekmektedir.

a) İlk olarak yerel yönetimlerde yerel halkoylaması mekanizmasının tam olarak düzenli ve sistemli olarak hayata geçirilmesi, bunun hayata geçirilmesi için de demokratik mekanizmaların güncel gelişmeler ışığında biraz daha fazla dijitalleştirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu konuda bizzat tarafımdan bir belediye için yürütmekte olduğum “dijital demokrasi projesi” nin tüm Türkiye’de uygulanması gerekmektedir.

Yerel katılımın belediye meclislerinde gerçekleştirilmesinin FORMALİTE BOYUTUNDAN DAHA İLERİ BOYUTLARA TAŞINMASI DA YEREL DEMOKRASİNİN TABANA YAYILMASI AÇISINDAN ÇOK ÇOK ÖNEMLİDİR.
Öyle ki, bu işin teorisyeni ve pratisyeni olarak bir bilim emekçisi olarak, bir belediye meclis toplantısına katılmak istememe rağmen belediye personeli tarafından toplantıya sokulmak istenmemem karşısında başkanla direkt görüşerek bu toplantıya zorla katıldığım gerçeğini örnek olay olarak buraya yatırdığımızda, normal vatandaşların yerel meclislerden nasıl tecrit edildiğinin burada görebilmekteyiz.

b) Yerel temsili elinde bulunduranların da tam ve çok boyutlu bir katılım için erdemli ve özverili bir karakter taşıması bu konuda diğer bir yerel demokrasi estetiği konusudur. Bu konuda doğru seçimin yapılması için insanlarımızın da (seçmenlerimizin) sürü psikolojisiyle hareket etmektense, bilinçli tercih yapması, çok kaba tabirle karpuzla keleği birbirinden ayırabilecek derecede araştırma yaparak oy kullanması ise son ve en önemli estetik konumuzdur.

SONUÇ OLARAK

Görüldüğü gibi konuyu demokrasi kelimesinin etimolojik idelemesinden, seçim ve yönetim boyutundan sistemin işleyişine ve oradan tekrar temsilcilerin yeniden seçimine ve en sonunda da halk tarafından bilinçli bir tercih yapılmasına kadar taşımış olduk.

Yukarıda belirttiğimiz ilkelerin her boyutta hayata geçirilmesi, demokrasimizin tabana yayılması, bu gün için hala insanoğlunun dünya yüzünde uygulamakta olduğu yegane yönetim oyunu olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Bu demokrasi oyunu bu gün bu tarih itibarıyla vazgeçilmez bir oyundur. Oyunun etiği ve oyunun sistemini yeterince işlediğimiz sürece ve bilinçli tercih yapıldığı sürece estetik bir yönetim sağlanacaktır.

Aksi takdirde bir sonraki makale konum olan ve tümüyle dijitalleşmiş CYBERSAPIENCE insan ırkının yakın gelecekteki mevcudiyeti durumunda bu demokrasi oyununun sonunun gelmesinin çok ta uzak olmadığını da vurgulamak isterim.

Not:
Bu yazı ilk kez, Yerel Demokrasi ve Ötesi, Demokrasi Estetiğinin Prensipleri” Gerçek Belediye Dergisi’nin  Temmuz-Ağustos 2007 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.bilgiagi.net http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Y Muhtıra Bürokratik Sivil İtaatsizliktir!

MUHTIRA ÇEŞİTLERİ

II29 Şubat tarihli yazımda yakın tarihten itibaren askeri müdahaleleri ele almış dün de askeri müdahalelerden muhtıralar üzerinde yoğunlaşmıştık. Muhtıranın en yumuşak bir askeri müdahale çeşidi olduğunu belirtmiştik. Ancak 2008 Mayısındaki süreç bize muhtıranın sadece askeri bir süreç olmadığını da göstermiş oldu. Bu yönden muhtıra kavramı konusunda ezberimiz bozulmuştur. O zaman hemen başlayalım. Muhtıra çeşitlerine baktığımızda en sert muhtıranın bir ülkenin veya toplumun silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirileni olduğunu söyleyebiliriz. Sertlik derecesi açısından muhtıraları şöyle sıralayabiliriz.

Askeri Muhtıra > Elektronik Askeri Muhtıra > Yargı Muhtırası > Sivil Muhtıra

Askeri Muhtıra örneklerine dün Meşrutiyetten, yakın tarihten örnek vererek kısaca değinmiştik. Elektronik askeri muhtırada ise, silahlı kuvvetlerin herhangi bir kurum veya kuruluşa yazışma yapmaksızın sadece kendi internet sitelerinde bildiri yayınlamalarıyla gerçekleşmiştir. Bunu da Türk Siyasal Hayatı tarihine geçen yıl yazmış olduk. 2008 Nisan ve Mayıs aylarındaki parti kapatma davalarıyla başlayan süreç Y-Muhtıra ile son şeklini almıştır.

Oysaki normal olağan parti kapatma süreci cereyan edecekken yeni bildiri veya açıklamalar iplerin daha da gerilmesine yol açmıştır. Çünkü çok yakına kadar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Kapatma davasında öyle bir karar vereceğiz ki, hem laiklik korunacak hem de demokrasi” diyordu. Raportör Osman Can, ‘türban davası’yla ilgili hazırladığı raporunda, ‘Anayasa’nın bu yönde değiştirilen maddeleriyle ilgili esastan inceleme yetkisine sahip değiliz, dava reddedilmeli” şeklinde görüş bildirmişti.

Bir anlamda Türkiye’yi rahatlatacak sürece girilecekken, Yargıtay Başkanlar Kurulu çıkıyor, ‘Y-Muhtıra’ veriyor. Aradan 24 saat geçmiyor, bu kez 60 turda bile başkanını seçemeyen Danıştay, başka bir bildiri yayınlıyor, ‘Y-Muhtıra’ya destek oluyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 27 Nisan’daki ‘E-Muhtıra’da olduğu gibi, hem ‘Y’ hem de ‘D’yi sahipleniyor.

Yargıtay’ın buram buram siyaset kokan muhtırası başta hükümeti, ardından Anayasa Mahkemesi’ni devamında Avrupa Birliği’ni hedef alıyor. Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesini kendilerince (bence doğal olarak) sahipleniyor. Fakat bu sahiplenme, hukukun objektifliğine, karar mekanizmalarının tarafsızlığına sığmamaktadır. Yargıtay Başkanlar Kurulu, bu icraatıyla ‘iddianameyi kurumsallaştırıyor’. Ayrıca, türbanla ilgili yapılan Anayasa değişikliğini, ‘engellenemeyen bir hızla yasalaştı’ açıklamasıyla metrukiyete uğramasına çalışıyor.

Ne tuhaftır, hükümeti ‘yargıya müdahale etmekle’, ‘yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmakla’ suçlayanlar, bu açıklamalarıyla bırakın taraf olmayı bırakın yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmayı, alenen Anayasa Mahkemesi’ndeki meslektaşlarını baskı altına alıyor, ‘Bak bizim istediğimiz kararı almazsan, ülkede çatışma çıkar, kaosa sürükleniriz’ mesajını veriyor. Bu hareketler veya gelişmeler hukuk sistemimizin evrensel ölçülerde daha çok alacağı yol olduğunu göstermektedir.

Buna karşın iktidarın da açılan kapatma davasını tii ye alan bir tarzda tersine ve inadına açıklamalar yapması tarafları daha da germektedir. Bu konuda iktidardan her zaman için sağduyu beklenmektedir. İktidarı bu konuda sağ duyuya çağırırız vatandaş olarak, bu konularda kafa yoran kişiler olarak.Derin etkiler aracılığıyla seçilmişlerin elinden alınmak istenen iktidar gücü, önce askeri muhtıralarla alınmak istendi. Bu konuda AB süreci daha güçlü olduğundan silahlı kuvvetlerden umduğunu bulamayan aynı güçler bu sefer yargı mekanizmasına müdahale etmeye çalışarak istediğini yaptırmaya gayret etmekte. Yargıya müdahale etmede de başarısız olduklarında esas büyük sorunlar bizi beklemekte.Çünkü bu güçler, askeri mekanizmalarla, yargı mekanizmasıyla istediklerini gerçekleştiremeyince, geriye en tehlikeli durum kalmaktadır. O da bölgesel veya yerel terörist veya yıkıcı faaliyetler. İşte bu durumda devlet kendi savunma mekanizmalarını harekete geçirecektir. (Bu durumda yüce yaratıcı ülkemizi korusun)

Halk Muhtırası:
Muhtıra çeşitlerinden en yumuşak aslında bize göre en derin olanı halk muhtırasıdır. Siyasal partiler ve seçim sistemleriyle halk muhtırası aslında verilmiştir. Ancak seçmen kitlesinin niteliği öne sürülerek milyonlarca seçmem sıradan insanlar niteliksiz insanlar olarak değerlendirilip bu seçim sonuçları kale alınmamıştır. Bu durum yüzde otuza yakın bir kitlenin demokrasiye inanmamasından kaynaklanmaktadır.

Şunu da baştan itiraf etmeliyiz ki, demokrasi insanoğlunun dünya üzerinde şimdiye kadarki en uygun en ideal toplum yönetim sistemidir. Böyle olsa da demokrasinin gerek teknik gerek psikolojik gerekse etik açılardan büyük açmazları bulunmaktadır. Örneğin, şu anda iktidar olan siyasal partinin büyük seçmen kitlelerinin oyları mikrokredilerle satın almış olması demokrasinin zayıf noktalarıdır.

Halk muhtırayı seçimlere katılarak verse de bunun yüzde yüz doğru sonucu vermeyebileceğini belirttikten sonra, şunu ilave etmemiz gerek. Geniş tabanlı bir halk muhtırası, çoğulcu ve katılımcı sivil toplum kuruluşlarının belli bir fikir veya düşünce düzleminde bir araya gelmesiyle mümkün olabilir. Ki bu da neredeyse imkansız gibi bir durumdur.Sonuç olarak, yargı mekanizmasının üs düzeyde yaptığı bildiri veya rapor BÜROKRATİK SİVİL İTAATSİZLİKTİR. Bunu da siyasal dile eklemiş olalım. Sivil itaatsizlik siyasal bilimler alanında bir olgudur. Bir kavramdır. Bu kavrama yeni bir kavram ekleyerek BÜROKRATİK SİVİL İTAATSİZLİK adını verebiliriz.Bürokrasi mekanizması içinde yer alan ama aynı zamanda yasama yürütme yargı erklerinden birisinin yürütmenin ve hatta yasamanın görev alanına giren konularda kararlar bildiriler yayınlaması bize bu tanımlamayı yaptırmıştır.

Bu tartışmalar olurken halkın tepkisini vermek isterseniz, www.halkmuhtirasi.blogspot.com adresinde de bir anket yapılmakta, gerek görürseniz katılırsınız.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com , http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com , http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr www.radyobrt.net ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Sigara Yasağına Karşı Sosyopsikolojik Bir Yaklaşım

Artık başımızın dumanını sigaranın dumanıyla dağıtamayacak mıyız?Dün bir kafe-pastaneye gittim. Taze, saydam fincanda bir çay istedim. Çay ne kadar taze dense de gelen çay çoğunlukla taze olmaz ya bu sefer sahiden de taze bir çay geldi. Tam sigaramı yakacakken kafenin sahibi, yoooo, birader, toplu kapalı mekanlarda sigara yasağı var, burada sigara kullanamazsınız dedi. Evet sahiden Mayıs Ayının 19 u olmuştu. Yasak bu gün başlamıştı. Okumaya devam et