Etiket arşivi: yönetim

Y Muhtıra Bürokratik Sivil İtaatsizliktir!

MUHTIRA ÇEŞİTLERİ

II29 Şubat tarihli yazımda yakın tarihten itibaren askeri müdahaleleri ele almış dün de askeri müdahalelerden muhtıralar üzerinde yoğunlaşmıştık. Muhtıranın en yumuşak bir askeri müdahale çeşidi olduğunu belirtmiştik. Ancak 2008 Mayısındaki süreç bize muhtıranın sadece askeri bir süreç olmadığını da göstermiş oldu. Bu yönden muhtıra kavramı konusunda ezberimiz bozulmuştur. O zaman hemen başlayalım. Muhtıra çeşitlerine baktığımızda en sert muhtıranın bir ülkenin veya toplumun silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirileni olduğunu söyleyebiliriz. Sertlik derecesi açısından muhtıraları şöyle sıralayabiliriz.

Askeri Muhtıra > Elektronik Askeri Muhtıra > Yargı Muhtırası > Sivil Muhtıra

Askeri Muhtıra örneklerine dün Meşrutiyetten, yakın tarihten örnek vererek kısaca değinmiştik. Elektronik askeri muhtırada ise, silahlı kuvvetlerin herhangi bir kurum veya kuruluşa yazışma yapmaksızın sadece kendi internet sitelerinde bildiri yayınlamalarıyla gerçekleşmiştir. Bunu da Türk Siyasal Hayatı tarihine geçen yıl yazmış olduk. 2008 Nisan ve Mayıs aylarındaki parti kapatma davalarıyla başlayan süreç Y-Muhtıra ile son şeklini almıştır.

Oysaki normal olağan parti kapatma süreci cereyan edecekken yeni bildiri veya açıklamalar iplerin daha da gerilmesine yol açmıştır. Çünkü çok yakına kadar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Kapatma davasında öyle bir karar vereceğiz ki, hem laiklik korunacak hem de demokrasi” diyordu. Raportör Osman Can, ‘türban davası’yla ilgili hazırladığı raporunda, ‘Anayasa’nın bu yönde değiştirilen maddeleriyle ilgili esastan inceleme yetkisine sahip değiliz, dava reddedilmeli” şeklinde görüş bildirmişti.

Bir anlamda Türkiye’yi rahatlatacak sürece girilecekken, Yargıtay Başkanlar Kurulu çıkıyor, ‘Y-Muhtıra’ veriyor. Aradan 24 saat geçmiyor, bu kez 60 turda bile başkanını seçemeyen Danıştay, başka bir bildiri yayınlıyor, ‘Y-Muhtıra’ya destek oluyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 27 Nisan’daki ‘E-Muhtıra’da olduğu gibi, hem ‘Y’ hem de ‘D’yi sahipleniyor.

Yargıtay’ın buram buram siyaset kokan muhtırası başta hükümeti, ardından Anayasa Mahkemesi’ni devamında Avrupa Birliği’ni hedef alıyor. Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesini kendilerince (bence doğal olarak) sahipleniyor. Fakat bu sahiplenme, hukukun objektifliğine, karar mekanizmalarının tarafsızlığına sığmamaktadır. Yargıtay Başkanlar Kurulu, bu icraatıyla ‘iddianameyi kurumsallaştırıyor’. Ayrıca, türbanla ilgili yapılan Anayasa değişikliğini, ‘engellenemeyen bir hızla yasalaştı’ açıklamasıyla metrukiyete uğramasına çalışıyor.

Ne tuhaftır, hükümeti ‘yargıya müdahale etmekle’, ‘yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmakla’ suçlayanlar, bu açıklamalarıyla bırakın taraf olmayı bırakın yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmayı, alenen Anayasa Mahkemesi’ndeki meslektaşlarını baskı altına alıyor, ‘Bak bizim istediğimiz kararı almazsan, ülkede çatışma çıkar, kaosa sürükleniriz’ mesajını veriyor. Bu hareketler veya gelişmeler hukuk sistemimizin evrensel ölçülerde daha çok alacağı yol olduğunu göstermektedir.

Buna karşın iktidarın da açılan kapatma davasını tii ye alan bir tarzda tersine ve inadına açıklamalar yapması tarafları daha da germektedir. Bu konuda iktidardan her zaman için sağduyu beklenmektedir. İktidarı bu konuda sağ duyuya çağırırız vatandaş olarak, bu konularda kafa yoran kişiler olarak.Derin etkiler aracılığıyla seçilmişlerin elinden alınmak istenen iktidar gücü, önce askeri muhtıralarla alınmak istendi. Bu konuda AB süreci daha güçlü olduğundan silahlı kuvvetlerden umduğunu bulamayan aynı güçler bu sefer yargı mekanizmasına müdahale etmeye çalışarak istediğini yaptırmaya gayret etmekte. Yargıya müdahale etmede de başarısız olduklarında esas büyük sorunlar bizi beklemekte.Çünkü bu güçler, askeri mekanizmalarla, yargı mekanizmasıyla istediklerini gerçekleştiremeyince, geriye en tehlikeli durum kalmaktadır. O da bölgesel veya yerel terörist veya yıkıcı faaliyetler. İşte bu durumda devlet kendi savunma mekanizmalarını harekete geçirecektir. (Bu durumda yüce yaratıcı ülkemizi korusun)

Halk Muhtırası:
Muhtıra çeşitlerinden en yumuşak aslında bize göre en derin olanı halk muhtırasıdır. Siyasal partiler ve seçim sistemleriyle halk muhtırası aslında verilmiştir. Ancak seçmen kitlesinin niteliği öne sürülerek milyonlarca seçmem sıradan insanlar niteliksiz insanlar olarak değerlendirilip bu seçim sonuçları kale alınmamıştır. Bu durum yüzde otuza yakın bir kitlenin demokrasiye inanmamasından kaynaklanmaktadır.

Şunu da baştan itiraf etmeliyiz ki, demokrasi insanoğlunun dünya üzerinde şimdiye kadarki en uygun en ideal toplum yönetim sistemidir. Böyle olsa da demokrasinin gerek teknik gerek psikolojik gerekse etik açılardan büyük açmazları bulunmaktadır. Örneğin, şu anda iktidar olan siyasal partinin büyük seçmen kitlelerinin oyları mikrokredilerle satın almış olması demokrasinin zayıf noktalarıdır.

Halk muhtırayı seçimlere katılarak verse de bunun yüzde yüz doğru sonucu vermeyebileceğini belirttikten sonra, şunu ilave etmemiz gerek. Geniş tabanlı bir halk muhtırası, çoğulcu ve katılımcı sivil toplum kuruluşlarının belli bir fikir veya düşünce düzleminde bir araya gelmesiyle mümkün olabilir. Ki bu da neredeyse imkansız gibi bir durumdur.Sonuç olarak, yargı mekanizmasının üs düzeyde yaptığı bildiri veya rapor BÜROKRATİK SİVİL İTAATSİZLİKTİR. Bunu da siyasal dile eklemiş olalım. Sivil itaatsizlik siyasal bilimler alanında bir olgudur. Bir kavramdır. Bu kavrama yeni bir kavram ekleyerek BÜROKRATİK SİVİL İTAATSİZLİK adını verebiliriz.Bürokrasi mekanizması içinde yer alan ama aynı zamanda yasama yürütme yargı erklerinden birisinin yürütmenin ve hatta yasamanın görev alanına giren konularda kararlar bildiriler yayınlaması bize bu tanımlamayı yaptırmıştır.

Bu tartışmalar olurken halkın tepkisini vermek isterseniz, www.halkmuhtirasi.blogspot.com adresinde de bir anket yapılmakta, gerek görürseniz katılırsınız.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com , http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com , http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr www.radyobrt.net ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Tarihten Bu Güne Muhtıra Çeşitleri -I (Y-Muhtıra Kaç Yazar)

Dünyadaki ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki değişim sonucu askerlik kurumunun, ordunun yönetim kurumunun fonksiyonu olabildiğince değişmiştir. Önceki zamanlara göre, kontrol ve yönetim otoriteleri önemli ölçüde fisyona (parçalanmaya) uğramış, yetkiler gittikçe desantralize olmaya başlamıştır. Okumaya devam et

İnovasyon Nedir?: Benim Katma Değerim Seninkini Döver!

İnovasyon, ya da “innovation” Türkçede tek kelimeyle ifade edilemeyecek kadar geniş anlamı olan bir kelimedir. Yenilikçilik, yenileme, yeni yöntemler bulma vb. anlamlar içermektedir. Yeni ve farklı bir buluş, yeni bir tarz yeni bir buluş, yeni bir sektör yeni bir kimlik, yeni bir alan oluşturarak “katma değer oluşturmaktır.

O halde katma değerin ne olduğunu bir cümleyle dile getirmiş olayım. Katma değer, müşteriye veya hizmetten yararlanana oluşturulan faydadır. Ya da müşteri memnuniyetidir. Ekonomik getirisi olan, yeni bir fayda sağlayan yeniliktir.

İnovasyonda, pazarı olan bir ürünün değil de bir mal veya hizmetin yeni bir Pazar aralığı oluşturularak insanlara sunulmasıdır. Sony’nin müzik setlerini küçültüp bunu walkman olarak tasarlayıp pazara sunması bir inovasyondur. Ya da halihazırda koli ile veya tane ile sunulan kabuklu yumurtanın kabuksuz olarak UHT yöntemiyle sterilize edilip likit yumurta olarak gıda sektöründe pazara sunulması inovasyondur.

Bu gün Pazar ve sektör ayrımlaşmış, uzmanlaşmış, kalite bilinci gelişmiştir. 1900 lü yıllardan 2000 li yıllara kadar pazarlar önemli ölçüde bakir olduğundan ve oturmamış olduğundan dolayı üretici PATRON idi. Yani pazara sunulan ürünler nasıl ve ne şekilde sunulursa sunulsun müşteri tarafından alınmaktaydı. 2000 li yıllardan sonra Pazar çok daha karmaşık ve çok daha uzmanlaşmış ve rekabetin gelişmesi, üretim maliyetlerinin hızla düşmesiyle ürünler hem daha ucuz hem daha çeşitli hale gelmiş ve eskiden üreticinin PATRON KİMLİĞİ bu gün için tüketiciye geçmiştir. YANİ ARTIK ÜRETİCİ DEĞİL TÜKETİCİ PATRONDUR.

Bu piyasa koşulları da zorunlu olarak inovasyonu kaçınılmaz hale getirmiştir. Hangi sektörde olursa olsun, pazardan aslan payını alabilmek ancak ve ancak inovasyonlarla mümkündür. Bu da firmaların ARGE birimlerini stratejik konuma geçirmiştir. Kamuda kızak kadro ve sürgün yeri olan ARGE birimleri özel sektörün en stratejik hassas ve gizli departmanları olmuştur.

Bu gün Türkiye dışındaki gelişmiş ülkeler inovasyon oluşturan beyinleri hızla ve fark ettirmeden devşirme sürecine sokup büyük ekonomik bedel veya tekliflerle kendi firmalarına veya kendi ülkelerine transfer etmektedir. Türkiye’nin her bir bölgesi potansiyel olarak İNOVASYON OLUŞTURACAK BEYİNLERLE DOLUDUR.

Siyasal iktidar bunu yer yer görmemekte, yer yer göremEmekte, yer yer de bu beyinlere TAKOZ KOYARAK YOK ETMEKTEDİR. Bu son cümlem de devletin ekonomik sahadaki dramatik tablosudur.

Bütün bu gelişmeler ışığında ülkemizdeki potansiyel İNOVASYON BEYİNLERİ keşfedilmeyi beklemektedir. Devletin acilen bu tür beyinleri özenle veya titizlikle ortaya çıkarıp ayrı bir birim teşekkül ettirerek değerlendirmesi gerekmektedir. Ancak bu tercihi yapan kişiye daha büyük gizli güçler engel olmaktadır. Sütü bozuk imza sahipleri gerek imzalarını satarak gerekse safça kandırılarak BU PARLAK ZEKALI VATAN EVLATLARINI susturmakta hatta konuşmasına fırsat bile verdirmemektedir.

Er geç bu beyinler yarın ortaya çıkacak ve CANIMI FEDA EDECEĞİM ÜLKEME DÖRT BİR YANDAN HİZMET ETMEYE BAŞLAYACAKLARDIR. Bu beyinlerin ortaya çıktığı anda, Türkiye gelişmiş ülkelere karşı ekonomik olarak ve siyasal olarak dinamik genç beyinleriyle seslenecektir. Sözü de şu olacaktır.

BENİM İNOVASYONUM SENİNKİNİ DÖVER! BENİM KATMA DEĞERİM SENİNKİNE BİN BASAR!

İnovasyon konusuna ileride daha ayrıntılı olarak gireriz. Şimdilik Mevlana’nın şu sözüyle yazımı bitirmek istiyorum. “Dün dünde kaldı cancığazım. Bu gün yeni şeyler söylemek lazım” Kalın sağlıcakla…

Aydınlık yarınlar temennisiyle.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com , http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com , http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr www.radyobrt.net ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Vatan Hainliği Nerede Başlar

Vatan hainliği nereden başlar?
Vatan hainliği görmemekten başlar!
Vatan hainliği susmaktan başlar!
Vatan hainliği sindirmekten başlar!
Vatan hainliği dünyayı ve olayları bilinçli olarak zeminden görmekten başlar.
Peki tembel, üşengeç, sünepe, vurdumduymaz, bir lokma bir hırka yaşayanlar vatan haini olabilir mi. Tabi ki olamaz. Okumaya devam et

Mesleklerde Kompleksibilite Sendromu

Mesleklerde kompleksibilite sendromunu birçok açıdan açıklayabiliriz. Açıklamasına açıklarız da, kompleksibilite ne demek olabilir acaba. Bu kelimeyi de ben türetmiş olayım. Ekonomide “likidite” kelimesinin yıllar önce türetildiği gibi. Güzel türkçemize Latince kırması bir kelime daha kazandırmış olsak her halde bu ülkede “personna nan grada” ilan edilmem. Bilirsiniz uluslar arası ilişkilerde bir kişi hakkında “personna nangrada” ilan edilmek kötü bir durumdur. Bir kişinin (ataşe, konsolos veya büyükelçi vb.) bulunduğu ülkede “istenmeyen adam” ilan edilmesinde kullanılan bir tabirdir.Kompleksibilite bir mesleğin Okumaya devam et