Bir yorgun telaş gördüm gözlerinde… Hayata yetememenin bezginliği belki de… Anlatmak isteyip de anlatamamanın yahut anlatmak istediklerine anlatamamanın ızdırabı… Biraz öfke, biraz karamsarlık, biraz utangaçlık, biraz dışlanmışlık anlamı çıkan süzgün bakışlar…
Gözleri kilitlenmişti tek bir noktaya… Onun bakışlarının içinde gezinen genç kızı süzüyordu gizlice… Masum gözler sarıvermişti yüreğini biranda… Unutuvermişti kimliğini o anlık… Bir ümit anlatabilir sandı derdini, hislerini… Yeter sandı, gözleriyle genç kızın beklentilerine, yüreğine…
Gitti ağır ağır, çekine çekine yanına… Kaçamak gözlerle ilişti usulca genç kızın yanına… Baktı uzun uzadıya gözlerine… Ansızın telefonunu çıkardı ve başladı bir şeyler yazmaya… Bir yanda, hafif bir tebessümle arada kıza bakışlar atıyordu… O an şalterler attı kızda… Ve kalın duvar yeniden dikildi, delikanlının karşısında… Onla kızın arasına giren set… Gerçekliği, istemediği gerçekliği, farklılığı, istemediği farklılığı biranda her şeyi mahvetmişti.
Evet delikanlı doğuştan “sağır dilsizdi”!… Platonik aşkı da saliselikti… El ele sıkışıp o sihirli sözcüğün “merhaba”nın dudaklardan dökülmesi gereken anda aşkı da bitiveriyordu… O sempatik bakışları, güvenli duruşu, yakışıklı yüzü bile yetmiyordu onu kıza tarif etmeye…
Bugün kız arkadaşım tatlı bir heyecan, kıpırtı yaşadı. Onunla aynı dünyada yaşadığı halde, aslında çok ayrı bir dünyada kendini bulan bir kalple kısa süreli kalbi aynı attı… Ve o tanışma anına kadar olay büyüsünü sürdürdü…
Ne tuhaf değil mi? “Umut çiçekleri filizlenir gönüllerde ve pat diye soluverir titreyen ellerde”…
Ben bugün delikanlının, kızın gözlerinden aldığı ufacık umut ışığıyla cesaret kürkünü üstüne geçirip tatlı bir maceraya sürüklenişini seyre daldım. Ve kendini hatırlayıp aniden rüyadan uyanışına şahitlik ettim.
Hayat herkese aynı yüzünü göstermiyor ne yazık. Herkes birer özürlü adayı. O nedenle şükretmeyi öğrenmek ve yersiz şeyleri dert etmemek gerek. Sağlıkla nefes alınan her ana binlerce şükür!
Memnun olduk güzel insan, kız arkadaşım da ben de…