Mehmet ALPEREN
YAZAR
Bizim felsefeye bakış açımız. Felsefesiz bir hayat, kuru, yavan, tatsız, tuzsuz ve renksizdir. Taklitçiliğin, çok yüzlülüğün, riya ve her türlü melanetin kök saldığı, baş gösterdiği ve yeşerip yaygınlaştığı bir ortamda felsefesiz bir hayatta oluşur. Hayatı, hadiseleri, Eşyayı ve mekanı değerlendirmek, yönlendirmek kontrol etmek Felsefe ile mümkündür. Felsefe, başkalarına ait sır’ları sözleri nakletmek göz boyamacılığı değildir. Felsefe, fikrin, zikrin derinliği yaşamak ve bu derinliği muazzam insan zihninin hayata hakim olmasında kullanmak sanatıdır.İslam da hikmet derslerine şöyle başlanır: Aksi söylenemeyecek hiçbir şey yoktur. Böylece her iddiaya zıt bir düşünce bulmak ve dile getirmekle görevlendirilen İnsan, aklını kullanmayı da yine bu sayede öğrenir. Bu sayede büyük bir düşünce ve konuşma becerisine ulaşılır.
Bir çerçeveden bakıldığı zaman, bu gün ne resmi ideolojinin, ne de alternatif oluşumların derinliğine bir fikir ve bu fikri hayata aktaracak estetik, tarz, üslup ve usul oluşturamamaktadırlar. Kaba bir mantık veya tamamen ekonomiye dayalı baronluk.
Ağabeylerin, Liderlerin, Şeyhlerin ve vakti ile suyun başını tutan, hikmetleri! Şahıslarında toplayan zevatların; Hikmetsiz ! kalan toplulukları etrafında pervane etmelerinin sebebi budur ve kelimenin tam anlamı ile bırakın İslam’a insan hakikatine aykırıdır.Fikirsiz sanat, Sanatsız fikir nasıl ki dış ve iç oluşumların somut (Müşahhas) plandaki göstergesi ise, derinliğine tefekkür ve bunu dışarı aktarmak ve doğru kelimelerin seçilmesi de Felsefedir.
RESSAMIN herkesin gördüğünü görmesi, herkesin gördüğü açıdan resmini çizmesi Fotoğrafçılıktır. Kaldı ki iyi bir fotoğrafçı bile herkesin gördüğü açıdan değil, görmek istedikleri açıyı yakalayarak OBJEYİ SANAT haline getirebilir.
Halbuki RESSAM, bundan daha fazlasını ve çok daha fazla olarak yapabilir. Derinliğine düşünce ve genişliğine tefekkür sahibi bir Ressamın kendi iç dünyasındaki hikmeti dışa yansıtması bile, kendi hakikatini ortaya koyması, bunu yaparken de MİLLİ FİKİR temeli üzerine bu beceriyi bina etmesiyle, hem kendi hakikatini, hem mensubu olduğu milletin hakikatlerini yansıtmış olacaktır. Zira her insanda ALLAH’IN tecellisi vardır.Sanatçı budur işte.
Ferdin, milli bütünlük içerisinde bir parça olduğu gerçeğinden hareketle sanatçı, kendi milletine has derinliği yakalayarak bunu seslere, renklere, şekillere dönüştüren İNSAN diyebiliriz.
Bu da bize felsefenin sanat üzerindeki etkisini ifade etmesi bakımından önemlidir.
Çıplak bir erkeğin ve kadının resmini çizdirmek ve buna SANAT diyerek ortaya koymak köhne Bizans kültürünün ve çok tanrılı Yunan kültürünün bir devamıdır ve bu gün ne yazık ki Üniversitelerimizde gösterdikleri RESİM sanatı(!) da bundan ibarettir.
Oysa, İnsanımızın Ruh manzarasını çizmek, gerçek sanatın ta kendisidir. Mesele çıplak insanı değil giyinmiş bir insanın “Çıplak ruhunu ” çizerek geleceği ilmi bir miras bırakmaktır.
Milli bir çizgiden baktığımızda pikasko ‘nun eserleri bizim için metelik etmez. Ancak “İnsan sanat içindir!” iddiasında bulunan zihniyetin insanlarımızı başka kültürlerin sanat anlayışına zihnen peşkeş çekmeleri de geleceğimiz ihanet noktasının derecelerini göstermesi bakımından önemlidir. Türk’ün tarihine, inancına, ananesine, diline ve topyekün bir anlatımla Milli kültürünü yansıtmayan SANAT, geleceğe yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Kısa bir ifade ile Herkes sahip olduğu inanç ve bu inancın oluşturduğu zihniyeti dışarıya yansıtır. Bu günkü eğitimin zihniyetini ifade etmesi bakımından mevcut manzaraya bakmak yeterlidir.
İlkokul çağındaki çocuklara kadar indirilen yabancı dil eğitimi, ergenlik çağındaki lise talebelerinin giysilerin mini etek olarak belirleyen Zihniyeti anlatması bakımından yeterli değil mi ?