Fındık ve Üretici Yine Sahipsiz…

“Fındık Stratejisi” adı altında bir uygulamanın başlatılacağı gazetelerde yer aldı.
Buna göre ekim alanlarının sınırlandırılacağı yazıldı.
Bu yeni değil. Yıllar önce de benzer kararlar alınmış ama uygulanmamıştı.
Elbette başka ürünlerin yetişebildiği tarlalar sökülmeli. Fındık işi yalnızca Ordu ve Giresun bölgesinde devam etmelidir.
Çünkü buralar dünyanın en kaliteli fındığını üretir.
Sonradan genişleyen fazla alanlar elbette daraltılsın, ama Ordu ve Giresun illerinde destekleme alımları yapılmalıdır.
Çünkü böylesine önemli bir temel ihraç maddesinde sahipsizlik olmaz, “serbest piyasa” olamaz.
Dünyanın her yerinde devletler temel tarım ürünlerini her bakımdan destekler.
Dünya “serbest denilen aşırı piyasacı” tutumdan uzaklaşırken biz niye hala bu “serbestlik” moda ve yanılgısı içinde kalmaktayız?
Efendim, tarımda piyasa olur ama sahipsizlik anlamına gelen böylesine “serbestlik” olmamalıdır.
Niye FİSKOBİRLİK devrede değil, nerede yılların deneyimi, birikimi, kooperatifcilik?
Devlet yani kamu bu işin düzenlenmesi, yönlendirilmesi ve milli bir fındık politikası uygulamasını yapmalıdır.
Biz başka hangi tarımsal üründe ortalama yıllık 1,5-2 milyar dolar ihracat geliri almaktayız? Üstelik hiç ithal madde yokken..

Felsefede “denge” diye bir kavram vardır. Yaşam ve mutluluk olgulardaki “hassas dengeyi” yakalamaktır.

Bu fındık işinde de böyle. Tümden herkesi, her bölgeyi desteklemek ya da herkesi sahipsiz bırakmak iki yanlış uç politikadır.

Peki denge nerede?

Denge; Ordu ve Giresun bölgesi fındığını hakkıyla destekleme alımı yapıp, üretimi, üreticiyi teşvik etmektedir.

Öbür bölgeleri piyasaya bırakmak veya çok düşük fiyattan ürünü satın almaya yönlendirmektir. Bu uygulama zaten süreç içinde Ordu-Giresun dışındaki fındıkçılığı kendiliğinden sona erdirecek, tarlalar asıl işlevi olan sebze ve meyveciliğe dönecektir.

Bunun iktisattaki adı, her bölgenin potansiyeline göre davranmaktır. Kaynakları, toprağı, tarlaları etkin ve verimli kullanmaktır.

Ülkemizin en önemli sorunu budur: İnsan gücünü, varlığını iyi değerlendirememek, Tarlasını, toprağını, doğal kaynaklarını, havasını, suyunu kötü kullanmak, fındığını, tütününü, çayını, domatesini üreticisiyle, ihracatcısıyla, tüketicisiyle bir bütünlük ve uzlaşı içinde ortak faydaya dönüştürememek…

Bugün krizi aşmak adına tüm dünya kamucu politika va yaklaşımlara yönelirken, biz niye aşırı piyasacı bir yanılgı içinde kalalım ki?..

Orta Karadeniz insanı yıllardır reel gelir artışı içinde değil. Göç rakamları bunu doğruluyor.

Bu noktada önerim, Ordu, Giresun ve kısmen de Trabzon fındığı için FİSKOBİRLİK desteklenerek devreye girip üreticinin fındığını satın almalıdır.

Bu aynı zamanda talebin desteklenmesi demektir. Çünkü eline para geçecek olan üretici zaten o geliri hemen piyasada harcayacak ve bu yolla işlerin canlanmasına katkıda bulunacaktır.

Aksi halde sosyal kriz daha da derinleşecek, göç, borç davaları, aile kavgaları, huzursuzluklar giderek artabilecektir. 

Elbette bu konuda orta ve uzun dönemli stratejik önerilerimiz de olacaktır. Gelecek yazılarda ayrıntılı olarak katkı vermeye devam edeceğim.

 

print

Bir cevap yazın