Genetik mühendisliğinde gelinen nokta -1

Televizyonlarda izlediğimiz bir konu çevreci örgütlerin ne kadar iyi çalıştığı ve bu örgütlerin desteklenmesi gerektiği fikrini uyandırıyor değil mi? Hani şu genetiği değişmiş ürünlerin saatlerce anlatıldığı programlardan söz ediyorum. Domates’e buzullarda yaşayan bir balığın geni eklenerek Sibirya soğuğunda artık domates yetişebilecek. İşin mantığı ise şu: birim alandan daha çok ürün alınarak dünya artan nüfusunun gıda ihtiyacını daha optimum düzeyde karşılamak. Bu çerçeveden baktığınızda genetik bilimiyle bu tip çalışmalar yapan firmalar son derece haklı. Diğer taraftan bu ürünlerin insan sağlığına zararlı etkileri olacağını savunanlar da kendi kuralları çerçevesinde inandırıcı geliyor.

Hatırlarsanız, canavar domates görüntüsü verilmiş bir balon Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde dolaştırılarak bu konuda kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyordu bir ara. Peki, bunun bir faydası oldu mu, ya da olabilir mi? bence hiçbir faydası olmaz. Eğer toplumda bir tepki oluşturmak istiyorsanız bunu insanlara saatlerce bilimsel veriler ışığı altında anlatmak yerine daha değişik bir sistematik kullanmanız gerekiyor. Örneğin; yapılan bu çalışmaların aslında Allah’ın işine karışmak ve zinhar haram olduğunu söylerseniz daha çok tepki toplarsınız.

Gerçi toplum önünde cereyan eden bu kısır tartışmaların hiçbir anlamı yok. Neticede her iki görüşü savunanlar ya da savunduğunu iddia edenler bilerek ya da bilmeyerek tek bir amaca hizmet ediyorlar, o da insanların önünde bu tür kısır tartışmalar çıkararak, daha önemli ve ciddi konuların ortaya çıkmasını engellemek; kamuoyunun dikkatini aynı konuda bile olsa farklı noktalara çekmek. Böylece yapılan daha ciddi boyutlu çalışmaların gizli kalmasını, gün ışığına çıkmamasını sağlamak.

Herkesin bildiği gibi, genetik mühendisliği konusunda en ciddi çalışmalar yapan ülkelerin başında, ABD, İsrail, Almanya ve Hollanda gelmekte. Almanya’nın genetik çalışmalar konusunda Hitler döneminden kalma bir alt yapısı var. Daha sonraki dönemlerde bu bilim adamlarının birçoğunun ABD’de toparlandığını biliyoruz.

ABD’nin en beğenilecek yada takdir edilecek yönü yaptığı çalışmaların çoğu gizli bile olsa, günü geldiğinde kamuoyunun önüne çıkacağını bildiği için, bu konuda kamuoyuna ön bilgi verme gereği duyuyor. Bunu yapmak için de zaten elinin altında büyük bir konu açlığı çeken sinema endüstrisi var.

Bir düşünün yıllar öncesinden neleri gördük dizi filmlerde. Yok, canım bu kadar da olmaz dediğimiz şeylerin bu gün hangilerini kullanıyoruz günlük yaşamımızda. Hiç bir tuhaflık hissetmeden hem de. Düşünün, fotoselli kapılar, cep telefonları, mikrodalga fırınlar, yapay kan, suni organlar ve buna benzer bir dolu materyal. Yapılan her yenilik ya da buluş, topluma alıştırarak veriliyor.

Kullanılan sinema endüstrisi sayesinde geçmişte yaşanan olaylar topluma açıklanma yoluna gidiliyor. Bir düşünün, hangi konularda filmler yapıldı. Tarihte sır olarak kalana şeyler nasıl kamuoyunun bilgisine sunuldu. Emin olun bir şeyler bulacaksınız.
Vietnam savaşından, Genetik konuda yapılan çalışmalara, Abraham Lincoln cinayetine kadar açıkça söylenemeyen birçok konuda filmler yoluyla bilgilendirme ya da yönlendirme yoluna gidildi. Hatta en gizli sırlardan birisi olan 52. bölgede olan bitenler bile filmlere konu edilerek, toplumu yönlendirme yoluna gidilebilmiştir.

Sistem aslında gayet basit işlemekte. Fakat insanların bunları çok karmaşık, girift olarak algılamaları sağlanmaya çalışılmakta. Böylece kafalar karışacak. Kim, neye inanacağını bilmez olacak. Bu arada yapılmak istenen şeyler yapılacak ve eğer açıklanmasına gerek duyulursa, yumuşak bir şekilde, kimsede şüphe uyandırmadan, hatta insanların önce gülümsemesi sağlanarak açıklama filmler, diziler yoluyla yapılacak.

print

Bir cevap yazın