Girişimci ruh inanç ve cesaret ister. Herkese ve her şeye rağmen kendi bildiği yolda cesaretle yürüyenlerin kurduğu bir dünyada yaşadığımızı unutmamalıyız. İnsanlığın ortak zaferini damıtan ruh bitmek bilmeyen yaratıcı , koşan ruhtur. geçen hafta İstanbul’da yapılan seçimlerle, Türkiye genelindeki 365 oda ve borsadaki seçimler noktalandı. Sonuç: Oda meclislerinde 50 olan kadın sayıs13 katına çıktı. Türkiye’de ilk girişimci kadın belgeselini çeken biri olarak çok mutlu oldum.
Girişimcilik. sonsuzluğun maviliğinde bir bayraktır.
Kadınlar ne kadar olağanüstü olduklarının farkında değiller. Bu nedenle çok mütevazılar.
Anadolu‘ da dolaşırken çok farklı kadınlarla karşılaştım.
İstanbul’da çizilen “Anadolu Kadını” diye bir prototip yoktu. Hayal edilen bir kadın, erkek, ve kadın erkek ilişkisi de yoktu. Varolanla onun yerine gelenin ebedi çekişmesi göz kamaştırıcı bir dönüşümle yaşanıyordu. Gazetecilerin şablona uygun aktardığı öykülere yöredekiler çok kızıyordu. Diğer yandan da şeffaf var olmayı henüz bilmiyorlardı. Hem de korkuyorlardı. Herkesin birbirinden korktuğu, acaba hakkımda ne düşünürler kaygısıyla gizlendiği bir dünya. Evde gizli gizli karısına yardım eden erkekler. Çay servisi yaptığını diğer erkeklerin duymasını istemeyen Doğulu erkek.
Kadınlar ise her bölgede farklı. Tek değişmeyen kadının çalışkanlığı, vefası ve aile birliğine olan inancı. O her şeyi karşısına alarak var olamayacağının bilincinde. Bu nedenle yeni oluşan dünya ve değerlerini var olanla halvete sokuyor. Bugün Batı’da tartışılan kadın kimliğiyle yaşamak konusunu kendince çözüyor. Üstelik çok zor koşullarda. O hem kadın, hem anne, hem aileyi yediren içiren ve para kazanan üstelik. Parasız aile işçisi olmaktan para kazanan bireye dönüşmekte. Kendi işini kuran girişimci artık. Ölen kocasının işini sırtlayan ve genişleyen bir işkadını. Bilgisini ve birikimini paraya çevirmeye başlayan. Ve kadın parayı keşfetti dersek Türkiye ekonomisi ve demokrasisi için çok önemli bir saptama yapmış oluruz.
Kadınlar emek ve hizmet alış verişleriyle toplumsal aidiyetlerini sürdürüyorlar. “Toplumsal grup, İstanbul’un gecekondu bölgelerinde hala bireyin kimliğinin birincil alanı. Bu grupların en temeli aile, ama komşuluk, din ya da millet olabilir. Duben’ in yaptığı bir çalışma (1982), Türkiye’ nin hızlı kentleşmesinin geleneksel Türk ailesi içindeki duygusal ve ekonomik bağımlılığı zayıflatmadığına işaret ediyor. Karşılıklı bağımlılıktaki artış, yalnızca işçi sınıfında değil toplumun tüm düzeylerinde geçerli.”*
Bunu gezdiğim yerlerde ben de gördüm.
Anamas dağlarındaki Yörük yaylalarından Kastamonu el dokumalarına, Şirince’nin bağlarından Manisa/ örselli köyündeki halı kooperatifine, Çorum Katipler Konağı’ndan Tütün işletmelerine , tekstilci kadınlardan Trabzon fındık entegre tesislerine, Tire mandıra işletmecisinden Ümraniye Kadın Merkezine kent ve köyleri dolaştım. Kadınların köyde ve kentte yaşadıkları değişime tanıklık ettim. Girişimci kadınlar kadar işçi ve memur kadınlarla sohbet ettim. Ekonomik etkinlikler ticaretten evde yapılan imalata kadar çeşitlilik gösteriyordu. Eskinin yoksulluk günlerini anlatıp bugüne hamdüsena etti yaşlı kadınlar.
Kadınlar traktöre binip harmana geçtiler önümden ya da motosikletle bahçeye.
Köylerden ve kentlerden geçtim. Gözleri ufka dikili insanlar gördüm. Onlar büyük meydanları, geniş caddeleri ve insanın insan gibi yaşadığı kentleri özler gibiydi. Onlar gidenleri ve gelenleri görmüş kuşaklardı.
Değişen kadın ve erkeklerin Almanya macerasından nasiplenmiş olduğunu izledim. “Ben Almanya’da öğrendim üç vardiya çalışmayı diyordu Buldan bezi üreten bir kadın girişimci.
Kadınların Anadolu’su binlerce memesini dayayıp hayatın ağzına Türkiye’yi değiştiriyor.
*Alıntı: Girişimci AMAZONLAR kitabım bu konuda yazılmış ilk kitap. Alfa yayınlarından çıkmıştı.
5 MArt ta KANAL 1 de Özlem Gürses programında bu konuyu konuştuk.