Göçün 50’nci Yılında Türk Toplumu

Türkiye’den Almanya’ya Emek Göçünün 50’nci Yılında Türk Toplumu

Prof.Dr. Levent SEÇER

Almanya, Türkler’in 1960’lı yıllardan itibaren çalışmak amacıyla göç ettikleri ülkelerin başında geliyor.2011’de ülkede Türkler’in Almanya’ya gelişinin 50’nci yılı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Unknown Object

Bende bu vesileyle bir şeyler yazmak, duygularımı paylaşmak istedim. Yazacaklarım belki de birilerini incitebilir, ama şimdi toplumdan saklanan birçok gerçeklerin, nasılda önümüze farklı biçimde geldiğini gördüğümüzde, haklılığım onlarca kabul görmese de, ben görevimi yapmanın huzurunu duyacağım. Yeter ki geç kalmış olsakta bundan sonrası için daha duyarlı olalım.

Bu gün Almanya’da Türkler 4 milyona yaklaşan nüfusla 4’cü nesile ulaştı. İlk başlarda gurbetçiler, sonra Almancılar diye adlandırılan grup artık Almanya Türkleri diye biliniyor. İşsizlik ve eğitim sorunlarından etkilenen Türkler Alman kamuoyunda uyumsuz olmakla eleştiriliyor. Oysa bugün siyasetten spora, magazin dünyasından üniversitelere kadar toplumun her kesiminde kendini kanıtlayan Türkler’in belki de en çok eksikliklerinden biri, bulundukları gerçek konumu Alman kamuoyuna yeterli derecede tanıtamamaları, kendileri ile bağlantılı negatif resme karşı çok başarılı bir lobi çalışmasının olmaması.

TAM ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

Almanya’da 1985 yılında Türk-Alman ilişkilerinin yoğunlaştırılması amacıyla kurulan. Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi.(TAM) bu bağlamda bir istisna sayılabilir. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) nezdinde de, danışman sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet gösteren Türkiye ve Uyum Araştırmaları merkezi. Türklerin göçü ve uyum konularına ilişkin önemli bir bilimsel uzmanlık merkezi konumunda. Uyum, göç olgusu ve İslam gibi konularda (Empirik) sosyal  araştırmalar yapan ve Almanya’daki resmi istatistiklerde Türklerle ilgili derlenmeyen çok sayıda veriyi kapsayan anketler düzenleyen merkez, siyasetçilerin ve medyanın Türk göçmenlere ilişkin en önemli başvuru kaynaklarından biridir, geride kalan 26 yılda bu kuruluş,500’ün üzerindeki araştırmaya imza koymuştur. Burada en önemli araştırmaların başında, Türklerin olumsuz imajının uyum sürecini baltaladığını, ekonomi kültürel ve yaşamsal değişimde ön plana çıkan önemli kalıtımsallığın belirlenmesi noktasındaki değişimin ne olduğu mücadelesinin öne çıkarılmaya çalışıldığını görmek mümkün.

TÜRKİYE, AB VE ALMANYA

Alman kamuoyunda Türkiye resminin de Almanya’daki Türkler üzerinden oluştuğunu ve Türkiye-AB-Almanya ilişkilerindeki bazı sorunların nedeninin burada yattığını belirtmek isterim. Özellikle Türkiye’nin AB ilişkilerindeki dondurulmuş resminin çok önemli bir yanı da Almanya’daki Türklerin değişimdeki sergiledikleri olumsuzluklar değil midir? Özellikle AB ‘yi oluşturan ülkelerin başında gelen Almanya burada çok önemli açılamamazlığı iyi analiz ediyor, Ama bu gün hala AB’ye bir Hıristiyanlar kulübüdür diyerek Batı’ya kafa tutanların, bu ayrıntıyı çok iyi görmeleri gerekmektedir. Yıllardır bir çarkın içinde tutulan Türk toplumu, kendisini duyarlı kurumların dışında bu tıkanmaya mahkûm edenlerin yanında seslerini bile çıkaramadılar.50 yıldır buraya hala alışamayan, hala nasıl bir ülkede çalıştığının yaşadığının bile farkında değiller. Çeşitli sivil toplum kuruluşları var, adları Türk toplum dernekleri desek daha doğru olacak, medya da çizdikleri resimden başka, ya da içi boş anlamsız açıklamalardan gayri yansıtılan ne var ortada.

Almanya’nın yıllardır yarattığı korku sendromunun altında, kendi imtiyazlılıklarını korumak adına başka ne yaptılar? Alman parlamenter Markus Soder ”Her okulda kapının üstünde hac resmi göreceğim”dediğinde bunlar seslerini çıkarabildiler mi? Türkçe öksüzleştirilmeye çalışıldı kimse bir şey diyemedi, Yabancı düşmanlığı şu anda bile farklı boyutlarla sürdürülmekte, Merkel ”Yabancılar yüzünden kimliğimiz tehlike altında”diye özellikle Türkleri kastediyor, Günter Grass ”Artık Almanya’da yaşayan yabancılar gitsin pisliklerini kendi lağımlarına boşaltsınlar”diyor kim buna yanıt verebildi acaba? Grass ”Almanya’da olumsuzlukların uyumun aksiliklerin başında özellikle Türkler var”diyor.

Bugün STREET VIEW uygulamasıyla Almanya’da yaşayan her bir yabancının her türlü hareketinin sokak sokak gözlendiği düşünülürse, bunun özel hayata bir müdahale olduğu ve sonuçlarından da en çok Türk toplumunun etkileneceği gerçeği sorgulandı mı? Türk toplumunun AB sürecinde tıkanma noktasında belirginleşen sonuçları burada kendini göstermiyor mu? THE GUARDİAN Gazetesi de bunu yazıyordu ”Almanyalı Türklerin bu sürece katkıları yok, aksine engel teşkil ediyor”bana göre bununda başında asıl sorumluların kendilerine Türk toplum dernekleri adını veren kurumların etkin olmayan, kalıcılıktan değişimden uzakta kalmış içi boş gösterileri  değil mi. Bunlar çok konuşmayı seven, sürekli ses getirmeyen söylemlerle gündemde kalmayı beceren kurumlarımız, her türlü çağdaş değişim sürecinin dışında toplumu bıraktıklarının ne zaman farkında olacaklar bunu da bilmiyorum.

Bilimsel kurum oluşturduklarını söyleyenler ne hikmetse çok önemli çalışmalar yaptıklarını söylüyorlar, ama bunları kendi toplumuna yansıtamıyorlar. Okumayan araştırmayan bir toplum olarak yarattıkları eserlerinin hala farkında değiller. Her geçe gün daha da zorlaşan Almanya da yaşamın, yarın neler getireceğini nereden kestirebiliriz. Almanya’da yaşam artık zorlaştı şartlar farklı değişti, alınan kararların hepsi Türkleri etkiliyor, ama bizi temsil ettiklerini söyleyenler ne hikmetse hala sessiz kalıyorlar, ya da Almanya’nın yarattığı korku sendromundan çekinerek kendi yarattıkları sistemlerinin bozulmasından korkuyorlar.

İSLAM, AŞIRI UÇ VE UYUM

Bir süre öncesinde Cumhurbaşkanı Christian Wulff ve Başbakan Angela Merkel’in,”Almanya’da minare görmeye alışmalıyız, İslam da Almanya’ya aittir”sözlerini kimse çıkıpta kendi toplumuyla konunun özünü paylaşmadı. Alman kamuoyu, basın yayın ortamı, siyasiler, çeşitli düzeyde görev yapan yöneticiler yoğun biçimde İslamı tartışıyor. Peki, biz kendi aramızda neleri tartışıyoruz dersiniz? Bunu da bilen biri bana söylesin merak ediyorum doğrusu. Alman uyum siyasetinin Türklere yönelik açmazı, dil ile dini birbirine karıştırması. Siyaset değişimi, Almanya’nın birleşmesini izleyen doksanlı yıllarda gerçekleştirilmiştir.

O zamana kadar uyumla ilgili durumların olumlu ya da olumsuz dillendirilmesinde Türklerden söz edilirken, artık Müslümanlardan ve İslam’dan söz edilmekte. Bu da, değişik ülke ve kültürden Müslüman azınlıklar olmasına karşın, Türklerle genellenmektedir. Almanya’nın en büyük azınlığını oluşturan Türkçe konuşan insanları, dillerden ve köken kültürlerinden uzaklaştırma siyaseti, Türk kökenli olsun olmasın, İslamcı örgütlerin eylem alanlarını genişletmiştir. Bu örgütlerin bazıları, parasal çıkarların peşinde, bazıları, en başta Türkiye’ye yönelik siyasi iktidar talepleri ve hevesleri peşinde, Bu yöndeki eylemler, etkileri altında ki üyelerin ve sempati duyanların, Alman toplumuyla uyumları önünde aşılmaz bir engel oluşturuyor. Ardından şeriat üzerinden başka talepler de dile getiriliyor. En fazla da kadın erkek eşitliğinin olmadığı, kadının yoğun baskı altında kaldığı. Tesettürün de bunun bir simgesi olduğu görüşü yaygınlaşıyor. Türk kadını Almanya’da kapanıyor. İşte burada Almanya’nın açmazı başlıyor.

Son yirmi yıl içinde Alman caddelerinde artan sayıda türben ve tesettür görüntüsü, kamuoyunda yabancılanıyor, genellemelere ve önyargılara yol açıyor. Alman kamuoyu bu görüntüyü kesinlikle kendinden kabul etmiyor. Ama kendilerini Türk toplumunu temsile yetkili kılanlar ve buna benzer falanca isim altında çok sayıda derneklerimiz, ne yazık ki çıkıpta biz nasıl çağdaş bir ülkede. Türk kadınını böyle karalar içine kapatırız diye düşünmüyorlar. Türk kadını okumuyor, sanattan, bilimden ve eğitimden çok uzakta bırakılıyor. Kısacası, İnanç siyasetinden kurtulamayan bir toplum olmanın, şimdi gelinen noktadaki sorumluluları bunun hala farkında değiller.

Aynı sokakta, birden fazla ibadete açılmış cami olmasının yaratacağı olumsuz sonuçları kimse yargılamıyor. Kültüre, sanata ve çağdaş eğitime gösterilmesi gereken önemin, inadına durmadan cami açmak, inanç siyaseti yaparak İslam’ı bile özünden çıkararak kullanmaktan geri kalmayan bir zihniyet, şimdi nasıl bir sona imza koyduklarını bile bilmiyorlar.

Diyanet örgütü (DİTİB) bile bu gerçeğin farkında değil.

print

Bir cevap yazın