“Gurbet nedir bilir mi o menfâya gitmeyen?
Ey gurbet, ey gurubu ufuklarda bitmeyen.”
Gurubu ufuklarda bitmeyen ve gitmeyenlerin algılayamadığı anlayamadığı gurbet. Her insan İslam fıtratı üzerine yaratılır. Asli unsur budur. Bu fıtrattan uzaklaşanlar da gurbete düşmüş olabilirler mi? Belki sürrealist üstad Salvador Dali yaşasaydı sorardık. Metafizik konuların erbabı bir âlim de olurdu bize cevap için karşımızda. Ama ilke olarak böyle olabileceğini bilemezdim.
Nedenlerimle baş başa kaldım. Nasıllar terk etti beni. Niçinler gibi yılışık insanlar istemiyorum çevremde. Nerede diye hep arayışı gördüm gözlerinde. Bu yanılgılarla dolu yaşamımız olmasaydı bu dilde oflama puflama olmazdı. Ben gurbetin bir metafizik mesele olduğunu biliyorum. Belki sadece eskiler ya da eskice bilenler anlayacak. Kabz ve ba’s hali. Halimin pür melali.
“Yalnızlığın azabı her işkenceden beter;
Yalnız bu kahrı insanı tahrîb için yeter.”
Yalnız kalmak ya da yalnız yaşamak. Bedensel bir aktivite olarak mı telakki edilmelidir yoksa yine yukarıdaki üstadlara iş düşecek yönden mi? Yalın kalmak, yalnız kalmak, yalnızlaşmak. Bakınız kimsesiz diye bir kelime var dilimizde. Demek ki yalnız kalmak kimsesiz kalmakla yüzde yüz aynı anlama gelmiyor. Sanki yalnız kalmak, kimseler varken gerçekleşen bir kimsesiz kalma hali.
Yukarıda alıntı yaptığım mısralar üstad Yahya Kemal Beyatlı’ya ait. Onun “ Gurbet” adlı şiirinden. Asıl yer yani sıla ahiretse kimse gurbeti sonsuz yaşamayacak eninde sonunda sılaya dönecektir. Tabi bu dönüşün muhtevası ve vaziyeti sizinle alakalı bir algılayış meselesidir. Eğer asıl yer yani sıla dünya ise herkes bir sonsuz duyguda hep gurbeti yaşayacak. Ama bu da pek mümkün görünmüyor. Hiçbir inanış Dünya’da sonsuz bir hayatı vaat etmediğine veya savunmadığına göre Dünya’nın asıl unsur olduğu bir literatürde gurbet telakkisi evet sıkı durun söylüyorum, yok…
Geçmiş bir gün yani yaşanmış bir gün sadece hayallerimizi süsleyebilir…
Gurbet, gurubu ufuklarda bitmeyen bir durum ise ki öyle, yanılgılarımızı bile öven bizler ne komik bir vakıa ile karşı karşıyayız…
Gurbeti keşke bir4 şehir dışına çıkış meselesi kadar bile fiziki algılayabilseydim.
Bundan birkaç hafta önce bu sayfadan sizlere sunduğum şiirlerimden birini tekrar bu gün sunacağım. Şiir olmasaydı çıldırırdım ben. Yazmanın elim bir ihtiyaç olduğunu biliyorum benim için. Yazmayan, yazmaktan uzaklaşmış bir ben, gereksiz ve tehlikeli davranışları geliştirme yatkınlığı olan bir vaziyeti denemeyi çok ahlak dışı görmezdi. Öyleyse kimileri basit söylesinler ben daha basit söyleyeyim. Yazmadığım zaman gurbette gibiyim… 1 Haziran 2001 yılında yazmıştım. Burada tekrar bir şiir formatında değil de yan yana dizdiğim mısraları tekrar sunacağım. Okuyun ve bizden bir bitiriş yapalım.
GURBET
Dünya gurbet, ahret sıla/Âdem’den Muhammet’e/Var olabilmek/Gurbet içinde gurbet/Sıla içinde sıla/Firuze süzülüşlerim/Uçunuz yazmalı sevgiliye/Amorti gülüşlerim/Yüzümde tebessümün/Gurbetidir/Nedensiz bir ayrılık bile/Gurbet diye anılır/Gurbet sıladan ayrılıktır sanılır/Bütün dostlar yanılır/Sıla idam sehpasında/Boynunda, gurbet levhası salınır/Dünya gurbet, ahret sıla/Âdem’den Muhammet’e/Var olabilmek/Gurbet içinde gurbet/Sıla içinde sıla
… Demiştik. Yaşamayan anlatamaz bazen de anlatmak bir sırrı ifşa gibi zor gelir. Neticelerle hareket eden bizler, gurbeti de bir neticeden ibaret görmeye çalışıyor. Oysa her şeyin her saniye tekâmülü var, mümkün ve oluyor da…
Üstat Yahya Kemal Beyatlı ile başlamıştım. Onun on mısralık “ Gurbet” adlı şiirinden dört mısra ile. Yine yan yana getirilmiş mısralarla, üstadın şiirinin kalan mısraları ile bitirelim.
Gurbet nedir bilir mi o menfâya gitmiyen?/ Ey gurbet, ey gurûbu ufuklarda bitmiyen/ Ömrün derinliğinde süren kaygı günleri !/ Yıllarca, fakr içinde, hayatın hüzünleri./ Bir çöl çoraklığında hayalin susuzluğu;/ Hem uyku ihtiyaçları, hem uykusuzluğu./ En sinsi bir eza gibidir geçmiyen zaman;/ Bin türlü başka cevri de vardır ki bî-aman;/ Yalnızlığın azabı her işkenceden beter;/ Yalnız bu kahrı insanı tahrib için yeter.
Gurbet ve Sıla…